Dünya çapındaki İtalyan mimarlar

RENZO PIANO, MASSIMILIANO FUKSAS VE STEFANO BOERI’DEN SONRA KENTLERİN PROFİLİNİ DEĞİŞTİREN MARKA İSİMLER. MİLANO’DAN PEKİN’E, AFRİKA’DAN ORTA DOĞU’YA… 

Renzo Piano, Massimiliano Fuksas, Stefano Boeri havaalanı, şehir imar planları ve diğer büyük projeler aracılığı ile mimarideki değerli İtalyan know-how’ını tüm dünyaya gösteren yıldızlar. İrili ufaklı birçok projenin başında güçlü kişilikleri ile yer alarak, kendi tarzlarının iyice tanınmasını sağladılar. Ancak “Made in Italy” damgalı mimari, daha geniş bir panoramaya sahip ve başlarında pek de medyatik isimler bulunmasa da çeşitli mimarlık şirketleri ve hatta holdingler, İtalya’dan Çin’e, Afrika’dan Orta Doğu’ya ve Vietnam’a dek birçok yerde şehirlerin profilini değiştiriyorlar. Üstelik bu bilgiyi, ciro rakamlarına bakarak her yıl en çok performans gösteren 50 firmayı açıklayan araştırma şirketi Guamari veriyor. Renzo Piano, 13 milyon euro’yu geçen cirosu ile bu listede üçüncü sırada yer alırken, ilk iki sırada daha az kişinin bildiği isimler dikkat çekiyor: Lombardini 22 (15,788 milyon euro, önceki yıla oranla %28,7 büyüme ile) ve One Works (15,560). Dördüncü sırada ise, aynı zamanda dünya çapındaki ilk yüz projelendirme şirketlerinin listelendiği WA100’de de görülen tek İtalyan firması Progetto CMR (11,116) yer alıyor. Massimo Roj yönetimindeki firma bu listede 79. sırada; ancak buradaki yarış daha zorlu, zira ilk sırada yaklaşık 3.000 çalışanı ve milyar doları geçen cirosu ile Amerikalı Gensler bulunuyor. 

PROGETTO CMR

Dünyanın öbür ucu artık daha yakın 

“25 yıllık çalışma hayatımızda şöyle bir yöntem uyguladık hep; kağıt üzerinde çizilen değil, insanlardan oluşan bir takımın yarattığı projeleri yapmayı tercih ettik”, diye anlatıyor Progetto CMR’nin Inter fanatiği, usta kayakçı, 500 CD’lik koleksiyonu ile Rock müzik hayranı ceo’su Massimo Roj. “90’lı yılların ortalarından bu yana insan odaklı bir tasarımı temel aldık ve ‘less ego more eco’ konseptini benimsedik. Bugün bu tema yerini daha da sağlamlaştırdı ve birçok sektör neo-hümanizmi konuşur oldu”. Progetto CMR’nin Sportium ile birlikte göğüslediği stadyumlar (Cagliari ve Milano) gibi önemli projelerde, kılavuzu hep bu metodoloji olmuş. Çin gibi kültürü, tarihi, sosyal politikaları ve yaşam tarzı İtalya’dan tamamen farklı olan bir ükede iş yaparken de yine bu anlayışla yol almışlar. “Bu farklılığı ve yerel kökleri kucaklamaya çalışmazsak büyük bir hata yapmış olurduk. Bunu Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Xi Jinping konuşmalarını dinlerken çok net anladık. Yeni Çin şehirlerinin imar projeleri için çağırıldığımızda oluşturduğumuz planın iki maddesi çok önemliydi: şehir planları modernliği gelenekleri unutmadan yakalamalı ve insanların gün içinde rahat hareket edebilmelerine imkan tanımalıydı. Çin’de insanlar yaşam alanlarından iş merkezlerinin bulunduğu bölgelere kitleler halinde giderken, günde 6-7 saatlerini trafikte geçirebiliyorlar. Bu iki madde için de İtalya’yı örnek alabilirdik. İtalya hem kendi kendine yetebilen, insanın her türlü ihtiyacını karşılayabilen, hem de birbirlerine rahat bir şekilde bağlanabilen yaşam alanlarından kurulu bir ülke. Bu salkım modeli geleceğin global kentleri için uygulanabilecek, etkili ve güzel bir model”, diye belirtiyor Roj. 

Gas Science Museum – Pekin
Ofisler, müze ve 71.000 metrekareden oluşan bir meydanın projesi, Progetto CMR’nin ellerinde. 

ONE WORKS

İnsani ölçülerde

Mimar Roj’un vizyonunu paylaşan bir diğer isim de Giulio De Carli ile birlikte One Works’ün yönetici ortaklarından olan Leonardo Cavalli. “İtalyan olmak yalnızca tasarımda iyi olmak anlamına gelmiyor, bir meydanın, bir merkezin etrafında, zaman içinde modernleşen bir yaşam tarzı geliştirmiş olmayı da çağrıştırıyor. Citylife projesi bu anlayışın bir örneği: Tre Torri Meydanı hem elementleri bir arada tutan, hem de yeni bir bütünün oluşumunda rol oynayan bir unsur. Sonuçta, açık mekan ya da havaalanı gibi projelerde hedef, insanların yaşam kalitesini yükseltmeye çalışmaktır”. One Works, Milano, Venedik, Roma, Dubai, Londra, Singapur, Chennai ve Bangkok’da bulunan ofisleri ile hem emlak, hem de alt yapı işlerinde faaliyet gösteriyor. “Tamamlayıcı elemanların her yere nüfuz etmesinden söz ediyoruz: Örneğin havaalanının alt yapısını düşündüğünüzde insan akışının binalarla, eşyalarla nasıl kesiştiğini iyi hesaplamalısınız. Bu fazla değişkenli ortamlarda, bir yerde edindiğimiz tecrübeyi bir başka yere taşımanın bize getirisi çok oluyor”, diye aktarıyor De Carli. “Ayrıca bu iki farklı alanın kendine özgü, farklı döngüleri oluyor ki bu da şirketimize ekonomik sürdürülebilirlik açısından büyük fayda sağlıyor. Örneğin, on yıl önceki kriz Avrupa’daki emlak sektörünü yavaşlattığı sırada, Orta Doğu’da alt yapı alanında birçok fırsat doğmuştu”, diye ekliyor, Cavalli. Bugün Uzak Doğu, mimari açıdan fırsatlarla dolu, zira demografik büyümeyi karşılayabilmek için buna ihtiyaçları var, ancak Avrupa da hala ilgi çekici bir bölge olabilir. “Eski kıtada birçok alt yapı güçlendirme ve yenileme projeleri çıkıyor karşımıza. Günümüzde kalite anlamında sağlam bir sıçrayış yapmak gerekiyor, bunun en uygun araçlarından biri de miari”, diyerek sözlerini tamamlıyor Giulio De Carli. 

MC ARCHITECTS

Tekno-ekoloji    

Sürdürülebilir çevre koşullarını mimariye uyarlamanın öncüsü Mario Cucinella, MC Architects ile geçtiğimiz yıl cirosunu %70,2 oranında arttırdı ve İtalyan mimarlar sıralamasında yerini on altıncı sıradan altıncı sıraya yükseltti. Bu artışa en büyük katkıyı sağlayanlardan biri de son aldıkları iş olan, Milano’daki Torre Unipol; diğer adıyla dikey yuva. “İklim ile olan ilişki, mimarinin yapı taşlarından biridir, yalnızca bir aksesuar değildir. Ancak bu bilinç son yıllarda bir teknoloji sarhoşluğu içerisinde kaybolmakta; tamamen suni şekilde inşa edilen binaların, iklim de dahil birçok açıdan, yaşam kalitesi üzerinde negatif etkileri bulunuyor”, diye belirtiyor Mario Cucinella. “Uzun bir süre teknoloji sayesinde dünyayı yönetebildiğimize inandık, ancak bu tam bir illüzyon; insan her şeyi kontrol edemez. Acilen kendisinin bir ekosistemin parçası olduğu ve onu çevreleyen şeylerle uyum içinde olması gerektiği gerçeğini anlaması lazım”, diye belirtiyor mimar. Ayrıca insanlığın büyük bir kültürel değişimin eşiğinde olduğunu söylüyor, yüksek kârların elde edildiği endüstri çağından, ekolojik döneme geçilmekte olduğunu vurguluyor. Cucinella, bu dönüşümün yalnızca bilgi ve bilinç düzeyinin arttırılması ile gerçekleşebileceğini ve Le Corbusier’nin form-fonksiyon ikileminin, estetik ve etiği birleştiren bir anlayışla değiştirilmesi gerektiğini aktarıyor. “Bir bina inşa etmek, mimarın soyut bir düşünceyi elle tutulur hale getirdiği, kolektif bir macera. Mimar tüm bu süreci yönetebilmek için bu dönüşümü, diğer aktörlerden çok daha iyi kavramalıdır. Projecinin ise müthiş bir sosyal sorumluluğu bulunur, zira insanın duygularına hitap eden mekanlar yaratabileceği gibi kabuslara yol açan yerler de tasarlamış olabilir. Son dönemde, modern metropollerde insana yakışmayan birçok mekan tasarlanıyor”. Hümanizm, eko sürdürülebilirlik ve inovasyon çağdaş projeciliğin anahtar kelimeleri. Tıpkı Progetto CMR ve One Works gibi Cucinella da sürdürülebilir şeihircilik anlayışında İtalyan modelleri örnek alarak daha geniş bir boyuta uyarlamak gerektiğini düşünüyor: “Orta Çağ’dan bu yana ülkemiz, kendi üretimi, kültürü, kimliği olan, vatandaşların toplanıp sosyalleşebildiği alanlara sahip, insani bir yaşama uygun şehirlerden oluşmakta. Biz mimarların görevi de gelecekteki modern şehir projelerini, bu kolektif modelden yola çıkarak çizmek”.