Eğlence ve nostaljinin ülkesi Küba’ya Özel jet ile VİP tur

Cuba classic car 2

Eski bir diplomat Gökhan Eşeli… Uzun yıllar boyunca Türkiye’nin Küba Büyükelçiliği’ni yaptı. Fidel Castro ile görüşen, hatta birlikte yemek yiyen çok az Türkten biri o… 2001 yılında diplomatlığı bırakarak iş dünyasına atılan Momentum International’ın kurucusu Gökhan Eşeli, şimdilerde ise Küba’ya VİP turlar düzenliyor…


Küba’yı en iyi bilen Türklerden biri Gökhan Eşeli… Genç bir diplomatken kendi isteğiyle Küba’ya atanmış. Küba’ya olan merakı, İspanyolca öğrenme arzusu, Fidel Castro’nun Atatürk’e ve Türk devrimine olan hayranlığı bu tercihindeki en önemli nedenler olmuş. Bir dönem siyasete girerek Beyoğlu Belediye Başkanlığı’na da aday olan Gökhan Eşeli, şimdilerde bir yandan Küba üstüne hazırladığı belgeselini tamamlarken diğer yandan da bu fantastik ülkeye VİP turlar düzenliyor… Teşvikiye’deki evinde bizi ağırlayan Gökhan Eşeli’ye Küba yıllarını ve projelerini sorduk…
Gökhan bey şu an her ne kadar iş dünyasında olsanız da aslında siz eski bir diplomatsınız. Sizi biraz tanıyalım…
Ben Ankaralıyım. Biz Ankaralılar genelde bürokrat oluruz. Babam da diplomattı. Dolayısıyla bizim kanımızda her zaman devlet etrafında gezmek var. Devlet meselelerine de duyarlıyızdır. Diplomasiye girişim de çıkışım da böyle oldu aslında. Ben Amerika’da mastırımı yaptığım sırada 1 sene Birleşmiş Milletler’de çalıştım. Sonra gittim bir petrol şirketinde çalıştım.Sonra o petrol şirketinin Türkiye ofisine geldim. Sene 1992 idi. Hatta Rusya dağılmıştı oraya da gidip geliyordum. 1994’te ben henüz 25 yaşındayken 2000 dolar maaş alıyordum. O yaşlarda bir gençken “ömür boyu bir Amerikan şirketine mi hizmet edeceğim” diyerek işi bıraktım. Vatanıma hizmet etmek istedim. 2000 dolar maaş alırken 300 dolara indi bir anda. Bana “sen delimisin” dediler. Herkes ABD şirketlerinde çalışmak isterdi. Sonra Dışişleri Bakanlığı’nda Ortadoğu daiersinde çalışmaya başladım.İran, Irak bugünkü bu bütün sıcak konuların içinde çalıştım. O arada tayinim geldi. O zaman Osman Korutürk, ‘Biz seni Avrupa Koleji’ne burslu göndereceğiz’ dediler. Her sene bir kişi gidebiliyordu oraya. “Seni buraya aday göstereceğiz” dedi. Ben “Kübaya gitmek istiyorum” dedim. Tabii 20 sene önce Küba bugünkü gibi moda da değildi. Tarihi ve kültürel hiçbir bağımız yoktu.

Siz neden Küba’yı istediniz? Avrupa daha cazip değil miydi?
Öncelikle Avrupa Birliği’ni neden reddettiğimi söyleyerek başlayayım. Çünkü ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne hiçbir zaman giremeyeceğini bilen bir diplomat olarak Avrupa Birliği konusunda okuyup uzmanlaşmanın bana hiçbir faydası olmayacağını zaten biliyordum. 20 sene geçti bakın bugün Küba konusu Avrupa Birliği’nden daha moda… Demek ki doğru bir seçim yapmışım. Niye Küba? Her zaman diplomasi dünyasında her zaman üçüncü dünya ülkesinden geçme zorluluğunuz vardır. O zaman da Küba bunların en iyisiydi. Bir de ben dedim ki İspanyolca öğreneyim. Ve her zaman da Küba’ya bir merakım vardı benim. Karayipler, Küba, filmlerden falan hep enterasan gelmişti bana. Küçük bir büyükelçilikte birinci olmak, büyük bir büyükelçilikte üçüncü beşinci adam olmaktan daha fazla çalıştırır insanı. Washington’a gitseniz 10’uncu adam olursunuz. Ama Küba’da ben devlet başkanıyla yemek yedim.Ben çok şanslı bir döneme de denk geldim. Çünkü Fidel Castro Habitat Zirvesi nedeniyle Türkiye’ye gelmişti hatırlarsanız. Ve bu Türkiye’de büyük ilgi görmüştü. Neden? Onu da söyleyeyim. Bizim duygusal bir bağımız var. Bu da Castro’nun Atatürk’e ve Türk devrimine olan hayranlığıyla alakalı. Kendi de açıkça zikrederdi bunu. Biz de bu sempatinin ekmeğini yedik. Dolayısıyla Leyla Umar kendisiyle yakınlaşıyor ben de oradaydım. Benim dönemimde 2 senede 8 bakan geldi oraya. Ve bugünkü anlaşmaların pek çoğu benim zamanımda Küba ile imzalanmıştı. Türk Hava Yolları yeni sefer koydu mesela. Oysa bu sivil havacılık anlaşması 20 sene evvel benim zamanımda imzalanmıştı. Ben onun müzakerelerini bizzat kendim yapmıştım. Küba’dan ayrıldıktan sonra bir kaç kez gittim oraya ama hep iş için. Tatil için sadece bir kez 2000 senesinin yılbaşını geçirmek için gittim. Benim için Havana ve Küba hep iş bazlı bir yer oldu.

Peki diplomatlığı ne zaman bıraktınız?
2001’de istifa ederek ayrıldım. Bana hep diplomatlıktan niye ayrıldın diye sorarlar. Ben her zaman şunu söylüyorum. Ben devlet memurluğu yaptım, özel şirkette çalıştım, uluslararası kuruluşta çalıştım ve kendi işimi de yaptım. Yapılacak her işi yaptım. Benim için buün de dahil en büyük şeref insanının ülkesini temsil etmesidir. Dolayısıyla diplomasiye öyle bakıyorum çok şerefli bir meslek. Türk Dışişlerinin kökü çok eskiye dayanır ve dünyada büyük bir saygınlığı vardır. Niye bıraktım çünkü siyasete girip daha aktif olmak istiyordum. Bürokraside gelebileceğim yer belliydi dolayısıyla bunların ilerisinde Türkiye için daha faydalı olmayı hedefliyordum. Ama bugüne geldiğimizde bunları erteledim. İş adamlığı da iyi bir antreman. Devlet memuriyeti bir yerden sonra insanı belli bir formata sokuyor. Bunlardan dolayı bıraktım.
2001’den sonra kendi işinizi kurup iş dünyasına atıldınız? O süreçte neler yaptınız?
Esasında ben Madrid’deydim. Orada görevi bıraktım ama yaşamak için geri döndüm. Hem temsilcilik hem de prodüksiyon işleri yapıyordum. Sonra Türkiye’deki televizyonlara birşey yapılması gerektiğini düşünmeye başladım. Beğenmiyordum Türk televizyonlarındaki formatları. Sonra “Benimle Dans Eder Misin ?” diye bir yarışma programı yaptım. O birinci oldu reytinglerde. Türkiye’de o zamana kadar böyle bir format yoktu. Türkiye’de reyting hep kavga, dövüş ve drama üstünden; negatiflikten kazanç sağlıyordu. Gururla söyleyebilirim ki bunu Türkiye’de kıran ilk adam benim. Pozitif enerji üzerinden medeni standartlarda ilk raitingi yapan olduk. Sonra Türkiye’de bir ofis kurdum ve gerisi geldi. TRT Arapça’ya falan programlar yaptık. Acun Ilıcalı’dan önce Ünlülerle Dansı ben yapmıştım. “Bak Kim Dansediyor”du adı. Ama Türkiye’de medya sistemini biliyorsunuz bizim gibi düzgün işini yapmak isteyenleri pek kabul etmiyor.

Sözü gelmişken yarışma programı denince artık akla ilk Acun Ilıcalı geliyor. Siz nasıl buluyorsunuz?
Ben bunu kartelleşme olarak değerlendiriyorum. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bütün yarışma programı bir şirkete kanalize edilmez. İlk formatı ben yapmıştım, zor bir güne kondu. Çok iyi raiting yapıldı sen devam edeceksin dediler. 1 sene oyaladılar beni. Ama sonra benim listemle Acun birden yapmaya başladı.
Tekrar Küba’ya dönecek olursak… Sonrasında bir seyahat şirketi kurdunuz ve yeniden Küba macerasına başladınız. Bunu anlatır mısınız?
Benim Küba ile üç koldan işim ilerliyor. Bir prodüksiyon şirketim var. Ben Küba temalı prodüksiyon işlerimi oraya kaydırdım. Yani Küba içerikli işler üretiyorum. “Küba ve Üç Atlı” diye bir film çektim. Bu aslında mahşerin 3 atlısına atıfta bulunuyor. Geçtiğimiz zamanlarda 5 haftalık bir zaman dilimi içinde Küba’yı 3 tane ikon ziyaret etti. Bu üç ikon da aynı zamanda kendi alanında 1 numara. Siyasetin bir numaralı ikonu nedir? ABD Başkanı Obama. Rock müziğin yaşayan ikonu kim? The Rolling Stones. Lüks modasının 1 numaralı ikonu ne? O da Chanel… Bu üçünün ortak özelliği nedir diye sorarsanız üçü de komünizmin tamamen zıttı. Mesele Rock müzik Küba’da yasaklanmış tek müzik türüdür. Lüks tüketim zaten komünizmde yok. Ben de bunun üzerinden yeni Küba’yı anlatan bir hikaye çektim. Ben projenin yönetmenliğini de kendim yaptım. Bundan sonra orada çekmeyi tasarkadığım bir iki proje daha var. Filmi biz İspanyolca çektik. İngilizce alt yazılı olacak. Benim de anonslarım var içinde. Tam bitirmiştik ki son bölümü Fidel Castro’nun vefatıyla değiştirmemiz gerekti. Bu projeyi daha da sağlam hale gettirdi. 2016 Fidel Castro’nun ölümüyle en önemli anlarından birini yaşadı… İş konusuna devam edersek bizim sadece Küba’yı yurt dışına satan bir fokusumuz oldu. Bunu da 3 farklı segmente ayırdık. 1’incisi lüks… Biz mesela Rolling Stones’ta Küba’ya özel uçak uçurttuk. Aynı uçak Florida- Küba arasında iki kez gidip geldi. Bu tarihte çok az insanın yaptığı görülmemiş birşey. Geçenlerde ünlü bir işadamını New York’tan özel bir izin alarak uçurduk. Özel uçak, lüks villar ile orada özel hizmet sunuyoruz. Her yerden Küba’ya özel uçak uçurabiliyoruz. İşin normal turistik paket kısmı var. Bir de Küba’nın sağlık tarafında çok büyük kazanımları var biliyorsunuz. Sağlık turizmi yapmak istiyoruz. Kanser aşıları, cilt tedavileri ve bağımlılık tedavileri konusunda özel hizmet verecek bir ayak oluşturacağız.
Normal Küba seyahetine kıyasla lüks turda müşterilerinize ne gibi ayrıcalıklı hizmet sunuyorsunuz?
Özel uçuş var, özel villalar var… Oradaki en özel restoranlar oluyor. Özel otomobille bütün adayı gezdiriyoruz. Özel bir şoför alıyor ve gezdiriyor. Bu özelin içine sanatı da koyuyoruz biz. Çünkü orada çağdaş sanat patlamış durumda. Lüks turist geldiği zaman o ülkeden birşey satın almak istiyor. Küba’dan satın alınabilecek çok az şey var. Puro, rom falan var ama bir de sanat var. Biz şimdi o sanatı da ortaya çıkararak lüks turist müşterilerimize onu da veriyoruz.
Bu sanat kısmını biraz daha açabilir misiniz?
Orada ünlü galeriler var. Ressamlar, çağdaş enstelasyonlar bulabiliyorlar. Küba’da şu an bunların fiyatları uluslararası standartlara göre düşük. 7 sene sene evvel 5 bin dolar olan bir eser bugün 10 bin dolar oldu. 10 bine dolara bugün oradan alabileceğiniz bir eser yarın 20 bin dolar olabilir. Sanatta her zaman yeni insanlar ve pazarlar keşfetme imkanı var. Küba’da bu ülkelerden biri.
Küba kapalı bir ülke. Oradaki lüks anlayışı nasıl? Mesela otellerde anladığımız tarzda bir konfor var mı? Yoksa oranın standartlarına göre mi bir lüksten bahsediyorsunuz?
Küba’da otel konaklama fiyatları çok arttı. Mesela 5 yıldızlı bir otelin gecelik fiyatı 350 euro civarında. O da yer bulabilirseniz. Ama biz bu fiyatların biraz daha üstünde bir rakama 1950’lerin Havana’sını yaşayabileceğiniz, içinde yüzme havuzu olan villa sunabiliyoruz. Golf oynatabiliyoruz. Ama Küba’nın lüksü şu. Küba’nın lüksü ‘en lüks’ asılında… Çünkü insanlar artık değişik bir deneyim yaşamak istiyorlar. Yani 7 yıldızlı otelin tepesine helikopterle inebilirsin ama Küba’da el değmemiş saf bir lüks var. Onu yakalayanlar Küba’ya aşık oluyor. Ama 350 euro verdiğiniz otele bakacak olursanız otel yıkılıyor, lobisinde tuvalet kağıdı olmayabiliyor. İstanbul’da böyle birşey olabilir mi? Odalarda herşey eksik. Ya da Küba’da bir otomobil kiralıyorsunuz mesela kırık dökük. Ama Avrupa’dan pahalı tarifesi var. Şoförle lüks müşterimizi gezdirdiğimiz araç da öyle Mercedes 500 falan değil yanlış anlaşılmasın sakın. 3 tane var onlardan devlet protokolünün. Hyundai ile geziyorsunuz… Ama orada öyle bir hayat yaşıyorsunuz ki bambaşka… Size Küba ile ilgili başka ilginç bilgiler de vermek isterim. Mesala orası dünyada kişi başına en çok doktorun düştüğü ülkedir. Dünyada en çok öğretmenin düştüğü ülke de oradır. Latin Amerika Bölgesi’nde olimpiyatlarda en çok madalya alan ülke de Küba. Bir de oranın insanı iklimden, sanata ve müziğe olan düşkünlüklerinden dolayı çok sıcak kanlılardır. Her zaman karizması olan, dünyada kendini duyuran enterasn tipler.
Tabii Küba’yı konuşup da Fidel Castro’yu sormamak olmaz. Siz de çokca defalar görüşme fırsatı buldunuz. Anlatmak istediğiniz anektodlar var mı?
Fidel Castro çok büyük bir devrimci lider. Ben ne sosyalistim ne de koministim. Kendim Türk milliyetçisiyim. Bana bazen sorarlar Fidel Castro ile Türkler niye bu kadar seviyor diye sorguluyorlar. Bence vatanseverlik noktasından bakıldığında bu ortaya çıkıyor. Çünkü Fidel Castro bir İspanyol ABD sömürgesş olan bir ülkeyi alıp bağımsılaştıran bir karakter taşıyıp ülke haline getirmiştir. Ben Castro ile bir öğle yemeği, bir uzun akşam yemeği yedim. İki defa da ayak üstü el sıkıştım. Bizim için en önemli olan ve bizi Küba’ya yakınlaştıran en önemli özelliğin Fidel Castro’nun Atatürk ve Atatürk devrimlerine pozitif bakışı olduğunu düşünüyorum. Fidel Castro’nun Atatürk’e olan hayranlığı üzerine biz o zaman Küba’da bir Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni Türkçe’ye çevirmiştik. Orada üstün zekalı çocukların olduğu bir okula dağıttık. Ve orada bununla ilgili ben bir konferans verdim. 500 çocuk vardı. Ben “Bunu kimin söylediğine bakmayın sonra kim olduğunu söyleyeceğim” dedim. Devrimci bir ülkenin çocuklarısınız bu da bizim devrimcimiz dedim. O anfideki duyguları unutmuyorum. Her bir cümlesi için çocuklarla her satırı tartıştık ve hepsi ne büyük biri, ne büyük bir devrimci falan dediler Atatürk için. Hatta Che Guevera yaşasaydı çok iyi arkadaş olurlardı, bizim devrimimiz de böyle falan dediler. Sonra buna dayanarak bir de resim yarışması yaptık ve Türkiye’ye gönderdik. Orada bir de Atatürk büstü vardır. İlk hali benim evimin 200 metre ilerisindeydi ve her gün önünden geçmek gurur vericiydi benim için.
İki ülke arasında ilişkiler daha da nasıl geliştirilir?
Türk girişimciler dünyanın en ücra yerlerine gittiler ama Küba’da sistemin zorluğu var. Belli açılımları var sistemin onları çok iyi bilip ona göre strateji belirlemek lazım. Küba genel anlamda kapalı ama açık noktaları bilmek lazım. Orada İngilizce bilenler az İspanyolca çok önemli. Bir de tarihi kültürel bağımız az olduğundan yaşayan yok bunlar zorlayıcı faktörleri. Bir de mutlaka bir ayağınızın orada olması lazım. İnternet kullanımı bile yüzde 5 orada. Bunlar da dezavantajları. Ama turizm ve inşaat sektörlerinde çok iyi iş imkanları olduğunu söyleyebilirim. Türk işadamları için Miami’nin 140 kilometre önünde Karayipler’in en stratejik yeri için Türklere de bir pasta çıkacağını düşünüyorum.
Son olarak Küba’da mutlaka yapması gereken 3 şeyi soralım…
Olmazsa olmaz 3 şey; Mutlaka eski Havana’nın sokaklarında özellikle de Calle Obispo Caddesi’nde yürümeliler. İkincisi mutlaka gece bir Salsa veya Reggaeton gösterisine gitmeli. Kübalıların dansını görmeliler. Üçüncüsü de mutlaka güzel bir Küba plajında, bir ellerinde puro ile şort ve tişörtleriyle gün batımını izlemeliler…

Resim Altı: Momentum International’ın sahibi Gökhan Eşeli Küba’ya VİP turlar düzenliyor
Resim Altı: “Bizi Küba’ya yakınlaştıran en önemli özelliğin Fidel Castro’nun Atatürk ve Atatürk devrimlerine pozitif bakışı olduğunu düşünüyorum.”
Resim Alt: Türkiye ile Küba arasında bugün yürürlükte olan anlaşmaların pek çoğu Gökhan Eşeli’nin diplomatlığı sırasında imzalanmış.
Resim Altı: “Küba’da otel konaklama fiyatları çok arttı. Mesela 5 yıldızlı bir otelin gecelik fiyatı 350 euro civarında. O da yer bulabilirseniz. Ama biz bu fiyatların biraz daha üstünde bir rakama 1950’lerin Havana’sını yaşayabileceğiniz, içinde yüzme havuzu olan villa sunabiliyoruz”