Makina Vadi, Galerist İstanbul ile yaptığı iş birliği ile birbirinden farklı sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor.
Lüks otomobil sektörüne 1 yıl önce giren ve sektöre yeni bir soluk getiren “Makine Vadi”, kısa sürede sektörünün öncü markaları arasına girmeyi başardı. ‘Premium’ ve ‘supersport’ otomobil segmentinde her biri milyonlarca liralık değere sahip araçların müşterilerini karşıladığı Makina Vadi, Galerist İstanbul ile yaptığı iş birliği ile birbirinden farklı sanat eserlerine de ev sahipliği yapıyor. Bizler de Makine Vadi kurucularından olan Vedat Yılan’dan bu iş birliğinin hikayesini dinlemek istedik…

Gentleman: Kısa süredir lüks otomotiv sektöründe olmanıza rağmen iyi bir müşteri portföyü ve başarı sağladınız. Sizce bu başarınızı neye borçlusunuz?
Vedat Yılan: Makine Vadi’nin geçmişi bir yıl kadar. Sektör için oldukça kısa bir süre bile sayılabilir. Fakat ekip olarak bizim bu sektörde tecrübelerimiz daha uzun, yaklaşık on sene kadar. Dolayısıyla geçmişten gelen müşteri portföyümüzü de Makina’ya taşıdık. Şu an da burada kendi dostlarımız olarak da gördüğümüz müşterilerimize lüks araç deneyimleri sağlıyoruz ve satışını yapıyoruz.
G: Aslında biz sizleri yakından tanıyoruz. Son görüşmemizin üzerinden Türkiye ve Dünya’da otomotiv piyasasındaki değişimlere dair yorumlarınız nelerdir?
V.Y.: Öncelikle elektrikli araçlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de trend yakaladı. Artık sokakta birçok elektrikli aracı görmek mümkün, insanların da elektrikli araçlara alıştığını söyleyebilirim. Özellikle pandemi sürecinde yaşanan otomotiv sektöründeki durgunluk görece biraz daha rahatladı. Ayrıca bu sene tanıtılan birçok modelin de kasa tasarımlarında değişiklikler olduğunu ekleyebilirim.
G: Yeni nesil galericilik anlayışı alışık olduğumuzdan daha farklı ve sizde bunun bir örneğisiniz. Bu sektörde sizi öne çıkaran noktalar nelerdir, marka olarak neleri vurguluyorsunuz?
V.Y.: Alışık olduğumuz galeriler belirli ve mevcut, alışılagelmiş bir piyasaya hitap ediyor. Biz MakinaVadi olarak genel piyasaya hitap etmekten öte özel arabaları özel müşterilerle buluşturmak gibi bir motivasyon ile yola çıktık. ‘Herkese araba satalım’ veya ‘herkes bizden araba satın alsın’ gibi bir anlayışımız yok. Dolayısıyla böyle bir satış politikamızda yok. Satışını gerçekleştirdiğimiz araçlar ‘Premium’ olarak değerlendirildiği için aslında iyi müşterileri iyi araçlarla buluşturma vizyonumuz bizi marka olarak sektörde farklı kılan nokta.
G: Satışını gerçekleştirdiğiniz araçları göz önüne alarak lüks tüketim sektöründe yer aldığınızı söyleyebiliriz. Doğal olarak müşteri profiliniz de sosyo-ekonomik olarak ister istemez daha yüksek. Bu durum müşteri talepleri açısından ne gibi durumlar doğuruyor?
V.Y.: Döviz kuru, yüksek vergi gibi etmenleri göz önüne aldığımızda maalesef Türkiye’de, yurt dışına kıyasla o kadar da lüks sayılamayacak birçok model lüks olarak görülmekte. Dolayısı ile az önce de bahsettiğim gibi aslında lüks değil Premium araçları müşterilerimiz ile buluşturuyoruz. Hitap ettiğimiz kitlenin de görece niş bir kitle olması elbette farklı talepler doğuruyor. Müşterilerimiz genelde piyasada çok fazla olmayan, özel arabalara ulaşmak istiyorlar. Özel arabalara ulaşmak ile aslında kendilerini de bir nevi özel hissetmiş oluyorlar. Biz de mümkün olduğunca onların bu isteklerini gerçekleştirmelerine yardımcı oluyoruz. Müşteri özel olarak da bize spesifik bir araç isteği ile geldiğinde öncelikle istekleri doğrultusunda projelendirmesini gerçekleştiriyoruz. Burada müşterinin istekleri, konforu, kendini nasıl daha iyi hissedebilir gibi noktalara odaklanıyoruz ve bu doğrultuda müşteriye belirli modeller doğrultusunda bir portföy sunuyoruz. Müşterinin talep ettiği aracı yurt dışında bulup, gerekli lojistiği sağladıktan sonra tedarik gerçekleştirilip müşterimize sunuyoruz. Kullanılan araçlar özel olduğu için de müşteri bir süre sonra araç değiştirmek isterse veya mevcut aracını yenilemek isterse de bizim aracılığımız ile satış yapabildiği gibi doğrudan bize de satabiliyor. Bu şekilde bir hizmet sağlamamız sebebiyle de müşterilerimiz bizleri tercih ediyor.
G: Şu an bir otomotiv galerisi olarak bir sanat galerisine de ev sahipliği yapıyorsunuz. Bunun sebebi sizin marka vizyonunuz ya da değişen müşteri profili mi?
V.Y.: Müşteri profili de etkili olabilir tabi ama daha çok böyle bir iş birliği bizim marka olarak vizyonumuzla da alakalı diyebilirim. Çünkü başta bahsettiğim gibi asıl amacımız ‘çok müşteriye çok araç satalım’ olmadığı için Makine Vadi’yi araç galerisinin yanında sanat galerisi olarak da görmek istedik. Aslında fikir de buradan çıkmış oldu.
G: Toplum içerisinde görece birbirine uzak kavramlar olarak değerlendirilen otomotiv ve sanat, yapmış olduğunuz iş birliği ile entegre bir şekilde sunuluyor. Bu önceden de konuştuğumuz gibi yeni nesil galericilik anlayışı ile gelişen bir gereksinimdir diyebilir miyiz?
V.Y.: Bu durumun kesinlikle gereksinimler ile alakalı olduğunu düşünmüyorum. Biz galerimize yalnızca iyi araçları koyup bunların satışını da yapabiliriz ama bu iş birliği, Makine Vadi olarak tamamen bizim vizyonumuzla ilgili. Evet, toplum içerisinde belki uzak kavramlar olarak görülebilirler ancak ben katılmıyorum. Satışını yaptığımız tüm araçlar birer sanat eseri gibi, belirli bir işçiliği ve görsel olarak bir tasarımı var. Bir şeyin sanat eseri olması için de bir estetiğinin bir hikayesinin ve emeğinin olması gerektiğine inanıyorum. Bizim galerimizde yer alan tüm otomobillerde de saydığım özellikler mevcut. Dolayısıyla biz tüm araçları da birer sanat eseri olarak görüyoruz ve birbirimizle oldukça bağdaştırıyoruz.
G: Şirket ve marka olarak, kendi vizyonunuzu da göz önüne alarak sanat ve ticaret ilişkisini değerlendirebilir misiniz?
V.Y.: Örnek verecek olursam Mercedes, BMW gibi markalar her ne kadar lüks markalar olsa Türkiye’deki piyasa açısından Premium araç kategorisinde değiller. Elbette bu markalarında Premium modelleri mevcut ancak Türkiye’de bunları kategorize etmek yurt dışına göre daha farklı. Çünkü Türkiye’de neredeyse tüm araçlar lüks sayılabilecek düzeyde fakat aslında lüks olan araçlar Maybach, Ferrari, Bugatti, Maserati, Lamborghini gibi araçlar. Dolayısıyla bu eserlerde aslında bir sanat eseri gibi, sahibi ve alıcısına bir değer katıyor. Belirli bir statü sahibi insanlar tarafından da tercih ediliyorlar haliyle. Nasıl bir sanat eserine yatırım yapılıyorsa aynı şekilde araçlara da yatırım yapılıyor.
G: Bildiğimiz kadarıyla sergilenen eserler sizin seçkiniz. Buradan sanatla ilgili olduğunuz çıkarımını yapabilir miyiz?
V.Y.: Ben sanat ile ilgili olduğumu söyleyebilirim. Öncelikle beni iş temposundan uzaklaştırıyor. Güzel bir eser gördüğüm zaman güzel şeyler düşünmeye başlıyorum. Sanat eserlerinin arkasında yatan hikayeler ilgimi çekiyor ve bunların eserin değerini artırdığına inanıyorum.
G: Hepimizin bildiği gibi sanat eserleri yalnızca estetik olmalarının dışında kişilerin davranışları üzerinde de etkili olabiliyor. Peki, sizlerin sanat eserlerine ev sahipliği yaptığınız bu süreç boyunca ne gibi müşteri deneyimleri gözlemlediniz?
V.Y.: Araç galerisine gelip sanat eserleri ile karşılaştıkları zaman hemen yüzlerinde bir gülümseme, mutluluk halini yakalamak mümkün. Tıpkı bizler gibi müşterilerimiz de yoğun bir iş temposunda çalışıyorlar. Özellikle sanat ile ilgililerse de dikkatlerini hemen çekiyor. Araçlar hakkında konuşurken kendimizi bir anda sanat eserleri üzerine tartışırken bulabiliyoruz. Bu elbette hem bizi hem de müşterilerimizi oldukça mutlu ediyor. Belki de yalnızca araç satın almak için gelirken farklı bir ortamda bunu gerçekleştiriyor olması müşterinin de hoşuna gidiyor ve buna dair geri dönüşler de alıyoruz.
G: Ne gibi tepkiler aldınız. Örnek verecek olursanız?
V.Y.: Ben az önce de bahsettiğim gibi kişisel olarak sanat ile ilgilenmeyi seviyorum. Gerek sanat gerek sanatçı ile ilgili konuşmaktan, bir müzik bir resim üzerine düşünmekten hoşlanıyorum. Günün sonunda da bunlar beni mutlu eden şeyler. Yoğun bir çalışma gününün sonunda ofisime geldiğimde karşımda duran bir tabloya baktığım zaman gün içerisindeki yoğun düşünceler, stres tamamen ortadan kayboluyor. Aynısı müşterilerimiz için de geçerli. Belki de bizleri bir araya getiren ortak paydalardan birisi de budur. Maalesef Türkiye’de sanat ile ile ilgilenmek de belirli bir maliyet gerektiriyor. Müşteri profilimizi göz önüne alınca da müşterilerimizin bu konuda belirli bir donanımı oluyor. Dolayısıyla elbette şaşırıyorlar ancak birçok müşterimiz sanat eserleri ve eserlerin hikayeleri ile ilgili meraklı da. Kendimizi bir anda sanat eseri tartışırken bulabiliyoruz.
G: Peki, sizin bir favori eseriniz var mı? Varsa sebebi nedir?
V.Y.: Türk sanatçılardan Ayla Turan’ın eserlerini çok beğeniyorum. Heykellerine bir duygu da kattığını düşünüyorum. ‘ToyCar’ adlı eseri şu anda galerimizde sergileniyor ve açıkçası her gelenin de dikkatini çekiyor. Onun dışında ofisimde de tablosu olan Alexey Firsov, Belçikalı çok önemli bir seramik sanatçısı olan ve eserleri 2021’de Vatikan’da sergilenen Johan Tahon gibi kendi akımı olan sanatçıların eserleri favorim. Sebebi için de sürekli aynı sözleri tekrar etmek istemem ama eserlere odaklanmak, heykelin işçiliğine, tablolardaki renklere ve fırça izlerine bakmak, kafa yormak gerçekten benim stresimi alıp götürüyor. Bu eserlerin bendeki etkisi de bu şekilde olduğundan favorilerim diyebilirim.
G: Gelecekte galerinizde başka sanat dallarından eserler de görebilecek miyiz, planlarınız var mı?
V.Y.: Bizim alanımızın da elverdiği imkanlarda biz tüm sanat dallarına ve eserlerine açığız. Şu anda da birçok yerli ve yabancı sanatçının eserine ev sahipliği yapıyoruz ve tabii ki daha fazla sanat eserine yer vermek aynı zamanda daha fazla sanat galerisi ile çalışmaktan da memnuniyet duyarız.