Lüks, ekolojik ve inovatif “Panerai”

Dünyanın en ünlü saat markalarından Panerai’nin CEO’su Jean-Marc Pontroué stratejilerini, ekolojik yeni modellerini ve hobilerini bu ay Gentleman Türkiye dergisine anlattı…

Jean-Marc Pontroué

Saat endüstrisinin en önemli markalarından biri olan Panerai, son dönemlerde hayatında yeni bir sayfa açan ekolojik, geri dönüştürülebilir malzemelere önem veren modellerle saatseverlerin karşısına çıkıyor. Marcanın Ceo’su Jean-Marc Pontroué ise “Geleceğimizin büyük kısmını bu ürünler şekillendirecek” diyor… Jean-Marc Pontroué, ekibini, gelecek stratejilerini ve merak edilen dünyasının kapılarını Gentleman için açtı… 

Gentleman: Panerai, saat endüstrisinin en önemli markalarından biri. İnovasyon konusunda da öncü bir ekibiniz var. Bize biraz bundan bahseder misiniz?

Jean-Marc Pontroué: Biz saat sektöründe, moda dünyasında olduğu gibi, kreatif direktörün yönetim kurulu üyesi olma prensibi ile çalışan az sayıdaki markalardan biriyiz. İki yaratıcı ekibimiz var; biri 65 kişiden oluşan, Milano’daki takım, diğeri ise teknik ekibin bulunduğu İsviçre’nin Neuchâtel kentindeki Laboratorio Di Idee. Her iki takım da hem inovasyon, hem de inovasyonu işler hale getirme konularında çok başarılı bir şekilde çalışıyorlar. İş modelimiz bu. 

G: Saat bir tutkudur. Onu üretmek de öyle. Üreten ile kullanıcısı arasında adeta bir bağ oluşur.  Sizin müşterilerinizle nasıl bir bağınız var?

J-M.P: Panerai’nin tüm dünyaya yayılan bir müşteri ağı ve şirkette topluluk adını verdiğimiz farklı müşteri segmentleri var. Paneraiciler, koleksiyoncular, markamızla yeni tanışanlar bu topluluklardan bazıları. Marka ile nasıl bir bağ kurduklarına gelirsek, hepsinin farklı yolları var. Örneğin Paneraiciler markanın tüm aktivitelerine katılırlar ve markaya tutkuyla bağlıdırlar. Bu topluluğun bir kısmı da Türkiye’de yaşıyor. Koleksiyoncular ise inovasyonları önceden görmeyi severler. Birkaç mağaza tarafından takip edilirler. Marka ile yeni tanışanların ise mağazalara, web sitesine ve çağrı merkezlerine erişimi bulunur. Ben kişisel olarak birçok müşteriyi görüyorum; kimileri ile yeni tanışıyoruz, kimileri ile 25 yıldır… Müşterilerimizin tümü ile olamasa da büyük çoğunluğu ile duygusal bir bağ kuruyoruz. Bunun İtalyan kökenlerimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Örneğin arkamda Şangay’daki Watch & Wonders’da açılan Panerai lounge’ı görüyorsunuz. Biz burada İtalyanlığın, yaşam tarzının, duyguların, Prada Cup’da Luna Rossa’nın bir parçası olmak gibi konuların konuşulduğu bir dünya yaratıyoruz; saati dahi zor görürsünüz. Ancak sonunda gidip o saati alırsınız. 

G: Avrupa ile karşılaştırıldığında Türkiye nasıl bir pazar? 

J-M.P: Öncelikle bizim için Türkiye zaten Avrupa pazarında yer alıyor. Türkler seyahat etmeyi seviyor; İsviçre, Paris, Londra mağazalarımızda birçok Türk müşteri görüyoruz. Türkiye büyüyen bir pazar, üstelik son dönemdeki kısıtlamaları saymazsak turistlerin de uğrak yerlerinden biri. Konumuyla, yeni açılan devasa havaalanıyla, sürekli yapılan etkinliklerle dünyanın en hareketli şehirlerinden biri olan İstanbul’da yer almak bizim için çok anlamlı. Saat üreticisi olup da İstanbul’da kendine özel mağaza açan az sayıdaki markalardan biriyiz. Önümüzdeki 20 yıllık projeksiyona bakacak olursak, bahse girerim İstanbul moda, aksesuar ve lüks ürünler piyasasında Avrupa’nın ilk 10 şehrinden biri olacaktır. Türkiye, Orta Doğu, Asya ve Avrupa karışımı olan kimliği ile oldukça canlı bir yaratıcı ruha sahip. Çok büyük bir pazar mı? Hayır, henüz değil. Ancak biz 20 yıl önce çok küçük ölçekle başlayıp şu anda oldukça büyüdüğümüz birçok ülkede varız; bu yüzden Türkiye’de de büyüyeceğimize inanıyorum. Tabii tıpkı İngiltere denince Londra’nın, Fransa denince Paris’in akla gelmesi gibi, başka birçok büyük kent olmasına rağmen Türkiye denince de ekonominin döndüğü, dinamizmin daha yoğun hissedildiği İstanbul akla geliyor. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra İstanbul ayrıca çok da güzel bir şehir. 

G: Panerai akıllı/teknolojik bir saat çıkarmayı düşünüyor mu? Lüks saatlerin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

J-M.P: Ben oldukça iyimser bir insanımdır. Ekranımdaki resme bakınca, 15-20 yıl öncesini düşünüp, 2021 yılına geldiğimizde saatlerin dönüştüğü şeyden gurur duyuyorum. Panerai yalnızca dünyanın en iyi 15 saat markasından biri değil, İtalyan olması özelliğine dayanarak, saat dünyasını sürekli şaşırtmayı da kendine misyon edinmiş bir marka. Ben Milano’da her altı ayda bir yeni bir şeyler keşfediyorum. Çünkü burası modanın başkentlerinden biri. Sürekli yeni defileler, koleksiyonlar görülüyor. Biz bir moda markası değiliz, ancak İtalyan oluşumuz sebebi ile bunlardan etkileniyoruz; madalyonun bir yüzünde hep İtalyanlığımız bulunuyor. Bir diğer şansımız da duygulara hitap eden bir marka oluşumuz. Bu sayede her zaman büyüyeceğiz çünkü biz yalnızca bir saat satmıyoruz; insanların yüreğine dokunan bir hikâye satıyoruz. Elbette teknik özellikleri olacak, zamanı doğru gösterecek, vs. Ancak bu yeterli değil. Otomobil aldığınızda yalnızca bir araç satın almazsınız, onunla birlikte elle tutulup gözle görülemeyen birçok değeri de edinirsiniz. Bizim için de bu böyle, işimiz duygularla. O yüzden Panerai dijital saat sektöründe yer almayacak. Kendim kullanmasam da bu tip saatlere karşı değilim, işlevsellik anlamında saat dünyasına olan katma değerleri büyük. Ancak biz aynı dili konuşmuyoruz; aynı amaca hizmet etmiyoruz. 

G: Bu yıl öne çıkan modelleriniz hangileri?

J-M.P: Panerai’nin hayatında yeni bir sayfa açan ekolojik modellere, geri dönüştürülebilir malzemelere önem verdiğimizi görmüşsünüzdür. Geleceğimizin büyük kısmını bu ürünler şekillendirecek. Bunlar hem Neuchâtel’deki Laboratorio Di Idee’de hem de Milano’daki kreatif stüdyoda gerçekleştirdiğimiz araştırmaların sonuçları. Piccolo Due adında kadınlar için geliştirdiğimiz yeni bir program var. Paneraicilerin şimdiden Baby Bronzo olarak adlandırdıkları bir ürünümüz var. Yeni bir kronograf var. Kısacası bu yıl birçok inovasyon geliyor. Bunun bir nedeni de geçtiğimiz yıl birçok şeyi ertelemiş olmamız. İşler biraz daha normale döndükçe Panerai’nin   daha fazla segmentte yer alması gerektiğine kanaat getirdik. 

G: Markanın denizle olan ilişkileri çok güçlü. Bu bağlılık nereden geliyor? Örneğin okyanusları korumak için UNESCO ile yaptığınız iş birliğinden söz edebilir misiniz? 

J-M.P:  UNESCO ile olan proje bizim Ecologico için geliştirdiklerimizin devamı aslında. Ecologico felsefesi ile ortaya çıkardığımız ürünümüzde birlikte çalıştığımız 10 tedarikçiyi ve bu saati yapmak için gerekli olan işlemleri açıklayacağız ki diğer üreticiler de bizi kopyalayabilsinler. İsviçre’deki saat endüstrisinde ilk defa bu kadar açık bir sistem görülüyor. UNESCO’yu ise finansal olarak destekleme kararı aldık. Onlarla birlikte 100 üniversite ve okulda, okyanuslardaki kirliliği önlemek için herkesin üzerine düşen görevleri anlatarak yeni neslin bilinçlenmesini sağlayacağız. 

G: Panerai’yi üç kelime ile tanımlasaydınız bunlar neler olurdu? 

J-M.P: İtalyanlık, maskülenlik, işlevsellik. İtalyanlığı açıklamaya zaten gerek yok. Maskülen yapı askeri geçmişimizden geliyor. İşlevsellik de saatlerimizin her zaman çok kolay okunabilir olmasından geliyor. Eğer askeri dalgıçsanız en son isteyeceğiniz şey saati anlamak için zorlanmaktır. Salisede okumanız gerekir. Bu yüzden bizim saatlerimiz karmaşık görünmezler, hem gündüz hem de gece rahatlıkla okunurlar. 

G: Covid 19’a gelecek olursak, lüks saat piyasası ve siz bu durumdan nasıl etkilendiniz?

J-M.P. Bir yıl önce tüm üretim yerlerimiz ve birçok mağazamız kapandı. Tüm dünyada 19 bayimiz ve 152 mağazamız var. Genel merkezimiz İsviçre’de, tüm organizasyonda çalışan sayımız ise 740. Bu olayda şirket yapımızın ne kadar sağlam, ne kadar dayanıklı olduğunu gördük. Bu kadar yaygın olunca her yer aynı anda kapanmadı tabii. İş modelimizin, esnek iletişim şeklimizin, her duruma anında adapte olabilmemizi sağladığını gördük. Şu anda en büyükler değil, en kıvrak olanlar kazanıyor. Watches & Wonders’da şirkette gerçekleşen en büyük inovasyonu anlatıyoruz. Bu arada geçtiğimiz 12 ayda, her üç haftada bir yeni bir mağaza açmaya devam ettik. Örnek olarak Pekin, San Diego ve Seul’u verebilirim. 

G. İnternet üzerinden satışlarda durum nasıl? Lüks saat müşterileri bu duruma ne derece uyum sağlıyorlar?

J-M.P. E-ticaret alanında üç yıl önce çıkış yakalamıştık zaten. Bu müşterilerimizle bağ kurmak için yeni bir yol. Geçtiğimiz aralık ayında şöyle bir tecrübemiz oldu. 3 Aralık 2020’de, dünyada birçok yer tam olarak açık değilken, Noel öncesi, 20 adetle sınırlı bir limited edition ürünü e-ticarete koymaya karar verdik. İnsanların ilgi gösterip göstermeyeceklerinden emin değildik. Erişim sağlamak için önceden bir form doldurarak kayıt olmanız gerekiyordu. Yirmi parça için tek bir günde tam 10.400 adet kayıt aldık. Nerede satış yaparsanız yapın, havaalanı, mağazalar, bayiler, hiçbirinde aynı gün içerisinde bir saat için 10.400 kişiye ulaşamazsınız. Yani internet gerçekten iletişim kurmak için çok önemli bir mecra. Eğer sıkıcı bir markaysanız, web siteniz sizin sıkıcılığınızı gösterir. Eğer dinamik bir markaya sahipseniz, renkli, gösterişli, hareketli bir site ile bu özelliğinizi daha da rahat ortaya koyarsınız. Benim için sosyal medya veya web sitesi üzerinden yaptığınız e-ticaret, marka kimliğinizi pekiştiren bir unsur. Eğer söyleyecek bir şeyiniz yoksa, bu mecralar sizi daha da kötü bir duruma sokar. Ancak doğru şekilde iletişim kurabilirseniz sizi güçlendirir. Bugün biz sosyal medyada ulaştığımız kişiler ve görüntülenme açısından Watches & Wonders’daki 50 civarındaki marka arasında ilk beşte yer alıyoruz. 

G: Pandemi sürecinde üretim çoğunlukla durma noktasına gelse de tüketicilerdeki alma isteği daha da arttı sanırım

J-M.P. Evet, çünkü insanların ürün incelemek için daha fazla vakti oldu. Restoranlarda, otellerde, seyahatlerde harcayamadıkları parayı farklı ürünlere yönelttiler. Bizim en büyük rakibimiz aslında eğlence sektörü. Kendinize Maldivler’de bir tatil mi hediye edersiniz, yoksa bir Panerai mi satın alırsınız? Dijital film platformlarına ödediğiniz aylık meblağlar haricinde -ki bunlar da çok yüksek olmuyor- bir harcama yapmadığınız için modaya, aksesuarlara ve saatlere yöneliyorsunuz. 

G: Türkiye pazarına dönecek olursak, 2021-22 planlarınız neler? Burada genişlemeyi düşünüyor musunuz?

J-M.P: Yalnızca Türkiye için değil, tüm Avrupa için planımız şimdilik durumun biraz daha stabilize olmasını beklemek. Avrupa’nın yarıdan fazlası kapalı. Önümüzdeki 12 ay için Avrupa’da yeni bir mağaza açmayı düşünmüyoruz. ABD ve Asya için planlarımız var ancak Avrupa’da şimdilik beklemeyi uygun görüyoruz. Kişisel olarak önümüzdeki aylarda, özellikle yaz sonu durumun daha iyi olacağını düşünüyorum. Bir de gelen turist sayısını göz önüne alacağız. İstanbul da tıpkı Londra ve Paris gibi yerel halkın yanı sıra turistle beslenen bir şehir. Bu derece büyük bir havaalanında yalnızca iç hatlar çalışırsa bu oldukça önemli bir sorun olur bizim için. Şehri canlı kılan uluslararası ziyaretçilerdir. Bu durumlar biraz daha normale döndüğünde yatırım yapmayı yeniden düşüneceğiz. 

G: Biraz daha kişisel sorulara geçelim. İlk saatiniz neydi ve kim almıştı? 

J-M.P: Sanırım ailemin hediye ettiği dijital bir Japon quartz saatti. O dönemde İsviçre saatleri benim için fazla klasik olurdu; bileğimde bir bilgisayar taşımak daha önemliydi! 

G: Kendi kişisel koleksiyonunuzda kaç adet saat bulunuyor ve en eskisi hangisi? 

J-M.P: Yaklaşık 25 adet saatim var. Hepsi Panerai değil, spor saatlerim de var. Tıpkı ayakkabı gibi saat değiştirmeyi de seviyorum. Dolayısıyla fazla seçeneğim olmasını istiyorum. En eskisi ise 50 yıllık bir saat. 

G: Boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız? Hobileriniz neler? 

J-M.P: Okumak, dağ bisikleti sürmek ve koşmak. Eğer bunların hepsini aynı hafta içinde yapabilmişsem çok iyi bir hafta geçirmişim demektir. 

G: Markanın denizle yakın ilişkileri olduğunu biliyorum. Sizin de tekne, yelken gibi tutkularınız var mı?

J-M.P: İki yıl önce Eilean ile denize açılma şansımız oldu. İtalya’ya çok sık geliyorsanız ve Eilean gibi bir imkânınız da varsa teknede olmak çok büyük bir ayrıcalık. Kaptanla, mürettebatla ve arkadaşlarla birlikte Eilean’da çok güzel vakit geçirdik. Ayrıca Luna Rossa’dakilerle de sık sık irtibat kuruyoruz. Yakında Cagliari’de onlarla birlikte olmayı umuyorum. 

G: Dünyada en çok hangi şehirleri seviyorsunuz? Yeniden rahatça seyahat edebildiğimizde öncelikle nereye gitmek istiyorsunuz?

J-M.P: Bu çok zor bir soru çünkü oldukça fazla seyahat etme fırsatım oldu. Dünyanın birçok yerinde kendimi rahat hissederim. En son İstanbul’a gelişimde Aya Sofya yakınlarında bir otelin en üst katında kalmıştım, manzara harikaydı. Pek çok insan gibi ben de Rio, New York, Los Angeles ve son 10 yıldır yaşadığım Paris’i çok seviyorum. Cenevre de çok güzel bir şehir. Ne yapmak istediğinize bağlı. Eğer gece hayatını seviyorsanız size göre değil tabii. Milano çok hareketli ve ışığı olan bir kent. Kısacası tek bir favori şehir söyleyemeyeceğim.