Müzi̇k, çağdaş resi̇m ve modern sanat. Genç yetenekler, sanat hami̇leri̇ ve bi̇rden fazla di̇si̇pli̇ni̇n bi̇r arada kullanilmasi. Pari̇s’teki̇ Louis Vuitton Vakfi’nin sanat di̇rektörü Suzanne Pagé geleceği̇n müzesi̇ni̇ anlatiyor.

Tam bir canlılık ve enerji abidesi. Modern sanata duyduğu tarifsiz aşk, onun neredeyse yaşama nedeni olmuş. Paris’te yer alan Louis Vuitton Vakfı’nın (büyük mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan) penceresinden Madam Suzanne Pagé’i inceleyen biri olsa, karşısında, çerçeveler, enstalasyonlar, heykeller arasında mekik dokuyan, son derece enerjik bir kadın görür. Pagé eserleri öyle dikkatlice inceliyor ki, şeytan eğer gerçekten ayrıntılarda gizli ise burada işi zor. Üstelik muhteşem bir Cézanne için gösterdiği özenin aynısını, tecrübesiz bir sanatçının çalışmaları için de mutlaka gösteriyor.
Madam Pagé oldukça hızlı konuşuyor, estetik düşkünlüğünün verdiği heyecandan olsa gerek. Ayrıca çabuk sıkılıyor. Ona sıradan sorular soramıyorsunuz, zira en basit tanımıyla bu tür soruları cevaplamıyor. “Sanat”, diye belirtiyor, “insan ruhu üzerinde sıra dışı bir etkiye sahip, onu gündelik sorunlardan çok daha yukarıda bir yerlere doğru iteliyor. Bugün başka hangi olgu bu işi yapabilir bilemiyorum. Sanatın en önemli etkilerinden biri insanları değiştirebilme gücü”.

Gentleman. Vakfınız resim, heykel, müzik aracılığıyla herkes için güzel şeyler sunmayı hedefliyor. Geleceğin müzesi böyle mi olacak sizce?
Suzanne Pagé. Müzede insanın duyguları harekete geçmeli, eğlenmeli. Eğer ruh halinde hiçbir değişiklik olmuyorsa korkunç bir şey demek bu. Resimler ve diğer sanat eserleri insanın ruhuna hitap ederler ve müzeler de bunları içerir. Buraya giren herkes kendi özüne yaklaşmalıdır, ondan uzaklaşmış hissetmemelidir. Bu bir kültür meselesi değildir, sanatın, estetiğin amacı budur. Buraya yerleştirilmiş eserler, kişiyi başka bir dünyaya götürmeli. Tıpkı Courtauld’un Floransa’daki eserleri incelerken hissettiklerinin onu sanatı desteklemeye itmesi gibi.
G. Bu hisler, duygular yerleşim sayesinde insana geçiyor. Oldukça sabır ve itina gerektiren bu işi siz bizzat yapıyorsunuz. Nasıl organize oluyorsunuz?
S.P. Sergi hazırlamak, orkestra şefinin yaptığı iş gibidir. Organizasyonu yapan kişi her notayı tek tek tanımalı, sonra da anlamlı bir sonuç elde edebilmek için bunları aynı potada nasıl eriteceğini bilmeli. Zaten eserler sizinle konuşuyorlar, nerede durmak istediklerini söylüyorlar. Bu tuhaf bir deneyim ama gerçekten böyle. Eğer onları olması gerektiği gibi yerleştirirseniz mutlu oluyorlar, yoksa olmuyorlar. Kimi zaman öyle yerleştirilmek istediklerini hemen anlıyorum, kimi zaman da bir şeyi tamamen reddediyorlar. Bir sergide esere doğru yeri vermek, en baştan yeni bir eser yaratmak demek.
G. Burada anahtar kelime disiplinler arası. Müziğe de önemli bir yer veriliyor.
S.P. Evet, Bernard Arnault’nun ve eşi Hélène Mercier’nin (tanınmış Kanadalı piyanist) akıllarında, en başından beri, genç yeteneklere adanmış bir oditoryum kurma fikri vardı. Bu da bize sergilerimize zenginlik katma ve birçok disiplini bir ara sunma olanağı veriyor.
G. Sanat sponsorları hakkında ne düşünüyorsunuz?
S.P. Ah, bunu bana sormayın. Ben yalnızca Vakıf’ı yönetiyorum, sanat hamisi değilim, bu Mösyö Arnault’nun işi, onun yerine konuşamam.
G. O zaman başka bir rahatsız edici soru sorayım. Neden çoğu zaman çağdaş sanatı sabote ediyorlar?
S.P. Bu sabotajları, tekrar edip duran hikayeleri duymak gerçekten sinir bozucu. Sanatçılar için son derece aşağılayıcı bir davranış. Tüm kariyerim boyunca çağdaş sanat sahtekarlarına rastlamadım, ki var olduklarını biliyorum aslında, bu tür insanlar karşısında ne yaparım bilemiyorum. Kendimize ait olmayan, bilmediğimiz bir ifade biçimini anlayabilme zorluğundan yapıyor olsalar gerek. Bu reddetme, bu karşıt duruş, bizden farklı insanlara, farklılıklara duyulan korkudan doğuyor bence. Kendi dünyasından çıkmak istemeyenlerin sorunu bu.
G. Louis Vuitton Vakfı ise çağdaş sanatı kendine şiar edinmiş durumda.
S.P. Evet, misyonumuzun bir parçası diyelim.
G. Bu vakıf aynı zamanda LVMH Grup’un da sahibi olan Bernard Arnault’nun arzusu ile kuruldu. Sanat ve lüks arasında bir bağ var mı sizce?
S.P. Bence doğrudan bir bağlantı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak diğer işler sayesinde çağdaş sanatın desteklenebiliyor olmasını son derece önemli bulduğumu söylemeden geçemem. Bu beni çok mutlu ediyor.
G. Tüm dünyada yeni müzeler açılıyor, Abu Dabi’deki Louvre gibi. Sizce iş mi yoksa sanat amaçlı mı?
S.P. 18 yıl boyunca Paris’te Musée d’Art Moderne’in yöneticiliğini yaptım, yani müzelerde çok da para dönmediğini bilecek kadar uzun bir süre. Oldukça motive edici, kültürel işlere el atılır orada ve bu işler özellikle de gençler için çok önem taşıyor. Bu da beni çok heyecanlandırıyor.