“Saçın Picasso’su” Dr. Servet Terziler

Türkiye’nin saç ekim alanında adından en çok söz ettiren hekimlerinden biri o… Alanında Türkiye’nin dünyada markalaşmasında da öncü isimlerden kendisi… 30 yılı aşan mesleki tecrübesiyle yeni merkezi Dr. Terziler Exclusive Hair Clinic’i Etiler’de 50 milyonluk bir yatırım ile hizmete sokan Terziler, bu ay Gentleman’ın kapak konuğu…

Dr. Servet Terziler, dünya standartlarında uygulanan saç ekim yöntemlerine hekimliği ve estetik vizyonuyla ayrı bir boyut kazandırmış isimlerden biri. Dünyanın en gelişmiş tekniklerinin yanı sıra, kendi Ar-Ge ekibi ile geliştirdiği inovatif çözümlerle de adından söz ettiriyor. Terziler, Türkiye’nin saç ekim konusunda bir numara olmasında da paye sahibi… Başarılı çalışmaları nedeniyle pek çok ödülün de sahibi olan Terziler, bu ay 50 milyonluk yatırımıyla Etiler’de Dr. Terziler Exclusive Hair Clinic’i hizmete soktu. 4 yıl içinde Dubai ve Londra’da da yeni merkezleri devreye almayı planlayan Servet Terziler, yeni yatırımını ve projelerini Gentleman okurları için anlattı…

Gentleman: Servet Bey lise yıllarında aslında siz mühendis olmak istemişsiniz ama sonrasında tıp fakültesini tercih etmişsiniz. Hayatınızdaki kararlarınızda babanızın önemli rolü olduğunu görüyoruz. Sohbetimize o yıllarla başlayalım…

Servet Terziler: Herkesin lise yıllarında bir hayali vardır.  Ben Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum. Benim derslerimde matematik, fizik, kimya çok iyiydi. Ezber derslerim olan biyoloji, coğrafya, tarih ise fena değildi. Ezber dışı olanlarda notlarım 9-10 iken diğerlerinde 7-8’di.   Üniversite için ‘ben ne yaparım ne ederim’ diye düşünürken o yıllarda bilgisayar mühendisliğinde açık olduğunu fark etmiştim. Bu nedenle de Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nü tercih etmeye karar verdim.  Nihayetinde tercih yapma günü geldi.  Hatırladığım kadarıyla da o zaman üniversite için 18 tane tercih yapabiliyordu.  Ben Boğaziçi Bilgisayar, ODTÜ Bilgisayar, İTÜ Bilgisayar hepsini yazmaya başladım.

G: Anlaşılan baya başarılı bir öğrenciymişsiniz… 

S.T:  Ben çocukluğumdan beri gerçekten ders çalışmayı keyif ve zevk ile yaparım. Bu nedenle herkesin öyle olması gerektiğine de inanan bir insanım. Sorumluluk  duygusu çok yüksektir bende.  Bir anımı anlatayım size. Bir gün annem bana dışarıdayken top oynadığım dönemde bana bir laf söyledi.  Ortaokula gidiyordum. Top oynadığım için eskisi gibi ders çalışmadığımı, bu nedenle de futbolu bırakmam gerektiğini ifade edince, anneme tek bir şey demiştim; “Ben şu anda gidip topumu oynayacağım, akşam da gelip dersimi çalışacağım. Karnem geldiği zaman her şey bugüne kadar olduğu gibi iyi olacak”. Ben hem top oynayıp hem de derslerimi çalışarak daha çok motive olduğumu biliyordum. Bu nedenle ortaokul yıllarımda anneme rağmen lisanslı olarak futbol da oynadım.

G:  Hangi kulüpte oynadınız?

S.T:  Cankurtaran Spor Kulübü’nde…  Cankurtaran’da oturuyorduk o yıllarda. Mahallemizdeki komşum da antrenördü.  Beni top oynarken görmüş.  “Sana lisans çıkartalım” dedi. Ben de ona ‘dersim var, okulum var nasıl olacak’ deyince o da bana ‘spor yapan adam okulunda da okur’ demişti. Bunun üstüne ben yine anneme gidip lisanslı futbolcu olacağımı söylemiştim. O da genellikle her şeye direkt hayır derdi ve öyle de oldu. Ama ben net bir şekilde kararlı ve inatçıydım. Söz dinleme konusunda da biraz ketum oluşumdan dolayı bildiğim yolda yürüdüm. Nihayetinde ortaokul yıllarımda lisanslı olarak futbol oynadım ancak Kabataş Erkek Lisesi’ne yatılı olarak girince antrenmanlara gidemediğimden futbol kariyerim yarım kaldı.  1981-84 yılları arasında Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum.  Türkiye’nin yıldız okullarından biriydi. Orayı da parasız yatılı olarak kazandım. Zaten hayatım mücadele ve rekabet üzerine kuruludur benim. Hedeflerim her zaman yüksektir. Olduğum nokta ve konum için yaratıcıya her zaman teşekkür ederim ama her zaman üstüne çıkmak için de mücadele ederim. Hoşnutsuzluğum yoktur ama mücadeleciyimdir.  Bir noktada karar verdikten sonra da hayatımın mottosu  “Asla vazgeçmemek”tir.  Hedefimi koyarım, asla da vazgeçmem…  Benzetmek gerekirse kendimi bir dervişe benzetirim. Gözümü kapatır adım adım hedefime yürürüm.  Zaten başarılı insanlara baktığım zaman sürekli aynı noktaya vuran insanların başarılı olduklarını görürüz. Tıpkı bir su damlasının mermeri delmesi gibi… Koskoca holdingleri, dünyayı yöneten liderlerin çıktığını gördüm. Ben de bu noktada zikzak yapmak yerine, aynı noktada yürümek konusunda kendimi eğittim…  

G: Peki tekrar üniversite tercihi sürecinize dönecek olursak, mühendislik yerine hekimliği nasıl tercih ettiniz?

S.T:  Tercihleri yaptığım akşam babam bana ne yaptığımı sordu. Ben de üniversite için tercih yaptığımı söyledim. Ne tercihi yaptığımı sordu, bilgisayar mühendisliğini işaretlediğimi söyledim. ‘Bilgisayar mühendisi olunca ne yapacaksın’ dedi, o zaman daha 16 yaşımdayım, dedim ki bilgisayar mühendisi olacağım.  Güzelce kendime projeler yapacağım. ‘Projeleri gerçekleştirince ne yapacaksın’ diye sordu, herhalde götürüp patronuma onaylatacağım atacağım dedim.  ‘Peki patronun projeyi onaylamazsa ne yapacaksın’ diye sorunca ‘Bilmem ki’ dedim, o kısmını hiç düşünmemiştim.  Babam da bana peki dedi bir doktor olsan, Başbakan sana gelse, önünü ilikleyerek makamına girse, sen de onu keyifle muayene etsen ne düşünürdün diye sordu. Dedim ki çok mutlu olurum… O zaman git istediğin bölümü yaz dedi… Bilinçaltıma bunu işledi sanırım, babam beni orada hipnoz etti ve o konuşmadan sonra baştan sona kadar lisede aldığım karardan vazgeçerek tıp fakültesini yazdım. 18 tercihimin 17’si tıp oldu. Sadece bir tanesine kaptanlık yazdım, onu yazma nedenim de belki bilinçaltımda kaçmak vardı ondan dolayıdır bilemiyorum. Sonuçlar açıklandığında, ilk tercihim olan İstanbul Tıp Fakültesi’ni ilk 300 arasına girerek çok şükür kazandım. Fakülteyi ezber olduğu için çok keyifli okumadım ama mecburdum ve doktor olmak zorundaydım. Bir şekilde okuyacaktım…

G: Peki sonrasında verdiğiniz bu karardan dolayı hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu?

S.T:  Doktor olduktan sonra asla pişmanlık duymadım. Çünkü ben hekim olmak için yaratılmışım. Hizmet etmeyi, insanları mutlu etmeyi çok seviyorum. Gelen insanların benden hizmet aldıktan sonra gözlerindeki ışığı görmekten mutluluk duyuyorum.  Onlarla sohbet etmekten, hayat ve ruhlarına dokunmaktan keyif aldığımı fark ettim ve gerçekten çok güzel bir hekimlik yaşantım oldu.  1991’de fakülteyi bitirdim, 2021’de hekimlik hayatımın 31’inci yılını geride bırakıyorum. Ama sorduğunuz zaman nasıl geçti diye, gerçekten bana göre bir yıldızlar geçidi gibi, çok keyifli ve huzurlu diyebilirim.  Çünkü insanları mutlu etmeyi doya doya yaşadım.  İyiyi güzeli değil; hep çok iyiyi, mükemmeli ve muhteşemi aradım. Bunu yaptığım zamanda da boyutlar başka tarafta oldu.  Herkes bu piyasada kendini saç ekimci olarak belli eder ama ben “bu işin mücevherat ustasıyım” derim.  Bunu ben de demiyorum, etrafımdaki insanlar mücevherat ustası gibi işime sahip çıktığını söyler hep. Hatta Avrupa’da, özellikle de pek çok blog’da bana “Saçın Picasso’su” şeklinde yorum yaparlar.  Avrupa’dan gelen misafirlerim de Doktor Terziler demezler “Hi Mr.Picasso” derler.  Sonuç olarak da çok şükür güzel noktalara geldik diyebilirim…

G: Bu noktalara da çok kolay gelmediniz mutlaka.  Siz hekimliğinizin ilk yıllarında arkadaşlarınızla bir karar vererek çalışan olmak yerine kendi işinizi yapma kararı aldınız. O nasıl oldu?

S.T:  1996 ihtisasımın son senesiydi. İhtisas sonrası için bir şey bulmam gerektiğini düşündüm. Bir muayenehane açmaya karar verdiğinizde ki benim uzmanlık alanım çocuk doktorluğu idi, hemen muayenehane açmak çok zordu. Çünkü tanınmıyorsunuz, piyasayı bilmiyorsunuz. Başka bir hastanede de patronun altında çalışmak istemediğim için kendi kendime bir klinik kurmam gerektiği düşüncesi doğdu. Ben çocuk doktoruyum, dahiliyeci, kulak burun boğaz uzmanı, kadın doğumcu vs. bulalım ve 10 branşta yüzde 10’ar hisseler ile bir poliklinik kuralım diye düşündüm. Böylece kendimizin patronu olacaktık. 10 hekim arkadaşımla beraber Haznedar Meydanı’nda yaklaşık 5 katlı bir binada bir  polikliniğin devredileceğini duydum. Adı Onur Tıp Merkezi idi. Arkadaşlara da “burayı devralalım” dedim ve böylece adım attık. Yaşımız daha 27-28’lerdeydi. Hemen hemen hiç birimiz işletmeyi bilmiyorduk. İnsanların sevk ve idaresini konusunda da profesyonel değildik. Personel eğitimi konusunda uzmanlaşmamıştık. Ama orası bizler için bir okul oldu, ticareti, işletmeyi öğrendiğimiz bir laboratuvarımız gibiydi. 1996-99 yılları arasında 3 yıl güzel bir mücadelemiz oldu. 2000 yılında ben poliklinikteki hisselerimi satarak kendi yolumu çizmeye karar verdim. Oradan ayrıldıktan sonra da kendi muayenehanemi 2000 yılında açtım. 2005 senesine kadar Haznedar Meydanı’nda kendi muayenehanemi işlettim. Orayı işletirken 2002 senesinde bir önceki yerden hekim arkadaşımla beraber Bahçelievler’de Marmara Tıp Merkezi’ni kurduk. Orada Göztepe ve Ümraniye’dekilerle Marmara Sağlık Grubu’nu oluşturduk.  Ancak sağlıktaki dönüşüm ve değişim politikaları nedeniyle özel hastane ve devlet hastanelerinin ön plana çıktığı uygulamalar oldu. Tıp merkezleri ve polikliniklere ait olan imtiyazlar ellerinden alındı. Oraya giden insanların devlet ücretini öderken (özel hastane ve devlet hastanelerine),  polikliniklere gidenlerin ücretinin ödenmeyeceği açıklandı. Böylece mevcut hastalarımızın yüzde 70’i yok oldu. Bir şirketin yüzde 70 müşterisini çekerseniz batmaya mahkumdur. Biz de polikliniklerimizi bu nedenle devretmek zorunda kaldık. 2004 senesinde başka bir sistem oturtalım dedik. Dişte markalar vardı, gözde de öyle. Acıbadem Grubu da yeni yeni kendini göstermeye başlıyordu. Biz nereye girelim diye düşündük ve 6 ay boyunca araştırmalarımızın sonucunda estetiği girmeye karar verdik. İnsanlar estetikte doktorunu beğenir, pazarlığını yapar ve beğeniyorsa yaptırır, beğenmezse de başka bir doktora gider. Aradığımızı yeri bulduk ve 2004 yılının 10’uncu ayında kendi markamızı oluşturduk. Yaklaşık olarak 2021 yılının 10’uncu ayına kadar mücadelemize devam ettik. 18 yıllık bir yolculuğumuz oldu ve orada büyüme heyecanıyla markalaşmayı, yurtdışından hasta getirme sürecindeki profesyonelliği, plastik cerrah, medikal estetik, zayıflama ve estetisyenlik ile ilgili pek çok çalışmalar yaptık. Çok güzel bir aile oluşturduk. Türkiye’ye on binler hatta yüzbinlerce insanı getirdik. Fakat şunu gördüm, estetikte bir yapı büyüdüğü zaman istediğiniz muhteşem kaliteyi bazen bozabiliyorsunuz. Butik hizmetin daha doğru olacağını keşfettim ve exculusive butik bir hastane kurmaya karar vererek saç ekim ve tedavileri konusunda artık bireysel markamı yönetme kararını aldım. Diğer taraftaki hisselerimizi devrederek kendi ufkumu yürümeye karar verdim. Haziran ayında Etiler’de 50 milyonluk bir yatırım ile bu hastanemizi hizmete aldık. Bu itibarıyla da hizmete başladık.

G: Kendi markanız altında ilk yer burası. Merkezinizde neler yapılıyor bizlere anlatır mısınız?

S.T:   Burada üç ana başlık altında konularımızı toparlayabiliriz. Birincisi robotla saç ekiminin yapıldığı özel bir saç ekim merkezini gündeme getirdik. Son birkaç yıldır üzerinde çalıştığımız bir Ar-ge ürünü olan Türk Mühendislik harikası olan robotu saç ekiminde kullanmaya başladık. DHI dediğimiz robot tekniğini kullanıyoruz. Bunu da dünyanın hizmetine sunduk. Bu ay itibarıyla da hizmetimize başladığımızın müjdesini verelim. Bunun dışında manuel olarak mücevher ustalığı ile ekibimle birlikte tamamen anne saçı doğallığında, sıklığında ve yönlerinde saç ekimleri sanatını icra etmeye devam edeceğiz. İkinci boyutuna baktığımızda ise saç boyutunda Türkiye’de olmayan bir tedavi protokolü geliştirdik. Bu tarafında tükürükten insanın saç dökülme genini bulup o genden kişiye özel saçın dökülmesini durduracak; kalitesini, canlılığını ve parlaklığını arttıracak, kişiye özel serumlar geliştirip üretiyoruz. Bunu hastamıza 3, 6 veya 9 aylık periyotlarla kullandırıyoruz. Saçlarına ekmeden çoğaltma ve tekniklerini uyguluyoruz. Bunun yanına tedavi modülü olarak da saç lazeri modülünü misafirlerimize öneriyoruz. Bayanlarda yüzde 80-85, erkeklerde ise yüzde 90-95 oranlarına dayanan saçın hem miktarında hem de kalitesinde artış gözlemliyoruz. Bu da bizim saç tedavi konusunda en güçlü yönümüzü gösteriyor. Doktorları da programlarla eğiterek bunu öğretiyoruz. Anti-Aging serumlar da uyguluyoruz. Bu hizmetlerimizle hastalarımızın daha genç, daha enerjik ve daha aktif olmalarına destek oluyoruz.

G: Halihazırda kaç personeliniz var?

S.T:  Şu anda 70’e yakın elemanımız var…

G: Türkiye saç ekimi konusunda oldukça markalaştı. Özellikle Ortadoğu coğrafyasından da bir dönem çok talep oldu. Keza son yıllarda Avrupa’dan yüksek talep var. Türkiye bu anlamda dünyada nerede?

S.T:  Saç ekiminin ilk oluştuğu dönemlerde yani 2006-2007’lerde Arap dünyasından ve Ortadoğu’dan gelen insan sayısı gerçekten çok fazlaydı. Ortak değerlerimizden dolayı ve aynı coğrafyanın insanı olmamızdan ötürü yüksek bir oran vardı. Ama 2015 yılından sonra yoğun bir şekilde Avrupa’nın daha üst sıralara çıktığını gördük. Şu an İspanya, İtalya, Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Arnavutluk, Romanya, Kosova gibi kıta Avrupa’sında; Balkanlardan, Kuzey Baltık ülkelerinden hatta biraz uzağa gittiğimizde Kanada, Avustralya, Amerika, Brezilya’dan; Asya’dan ise Hindistan ve Çin’den insanların geldiğini görüyoruz. Dünyanın neredeyse 100’den fazla ülkesine sağlık turizmi yapıyoruz. Bunların başında da dediğim gibi net olarak Avrupa geliyor.

G: Dünyada Türkiye’ye saç ekim konusunda bir numara diyebilir miyiz?

S.T:  Evet diyebiliriz ama bir numara kalabilecek mi bunu bizim yaptığımız kaliteli işlemler, sonuç odaklı hizmetler, müşteri memnuniyeti gibi kriterler gösterecek. Dikkat etmeli ve yönetmeliyiz…

G: Fiyatlar ortalama ne kadar?

S.T:  Ortalama fiyat aralıkları Türkiye’de 2 bin dolar ila 2.000 euro  seviyelerinde. Ancak bu 10.000 euro’ya kadar çıkabiliyor. Seans ücreti, yapılan merkezin kalitesine gibi kriterler rakamı değiştirmekte.

G: Peki pandemi bu süreci nasıl etkiledi?

S.T:  Pandeminin dünyayı kasıp kavuran 2020 mart, nisan ve mayıs aylarında kuşların kanat çırpmadığı, kelebeklerin kendi yuvasından çıkmadığı bir dönemdi.  Fakat haziran ayından sonra normalleşmenin başlamasıyla yavaş yavaş da hastalar geldiler. 2020 yılını yüzde 50’den fazla bir kayıpla kapattık. 2021 pandemiyi göğüsledi ama mart ve nisan ayları gibi vaka sayısının artmasıyla haziran ve temmuzu biraz sancıyla atlattık. Eylül, ekim gibi ise sayılarımız biraz arttı. Yüzde 50’ye yakın bir kaybımız da 2021 yılında oldu. Ama inşallah 2022’de bir ivme yakalayacağımızı düşünüyorum.

G: Orta ve uzun vadede hedefleriniz neler? Mesela yurtiçi ve yurtdışında yeni merkezler açmayı planlıyor musunuz?

S.T:  2 yıl sonra kısmetse Dubai’de bir Dr. Terziler Exclusive Hair Clinic şubesini;  bundan 4 yıl sonra da yani 2026 gibi de London Dr. Terziler Exclusive Hair Clinic’i açma planım var. Bu konuda gayret içine giriyorum.  

G: Türkiye için yeni bir planlama var mı?

S.T: Çok fazla  isteyen insanlar oluyor. “Buraya da gel hizmet ver” diyorlar. Belki Türkiye’de 1-2 sürpriz olabilir, ama daha çok yurtdışı markasını yaygınlaştırmak benim için daha ön planda duruyor.

G: İş dışına çıkarak biraz da o bir konuşacak olursak, siz kendinizi nasıl terapi edersiniz? 

S.T:  Ben işimle terapi olan bir insanım. İşimi gerçekten yaparken çok keyif alan, huzur bulan, mutluluk bulan biriyim. Stres yapmayı, işinde panik olanları da pek sevmem ve ekibimde de yer vermem. Ben yüzü gülmeyen insanlarla çalışmam. Çünkü çalışma hayatı yaşamımızın yoğun zaman dilimini oluşturuyor. Sabahları erken kalkarım, 1-1.5 saat yürüyüş yaparım genellikle de açık havada ve deniz kenarında bunu yaparım. Sabah o anlar genellikle telefonumun kapalı olduğu, insanların birazcık uykuda olduğu zamanlardır. Duşumu aldıktan sonra da besmele çekerek işime başlarım. Akşamları sevdiğim dostlarımla muhakkak plan yaparım, dernek toplantılarına katılırım,  işadamları ile bir yerlerde bir araya gelirim. Kızımla bir restoranda tiyatro ya da etkinlikte olmaktan keyif duyarım. Annemle, akrabalarımla bir arada olmayı çok severim. Arkadaşlarımla sohbet etmekten zevk duyarım. Akşamları sosyalleşmek benim için çok keyiflidir. Hafta sonları ise mümkün olduğu kadar İstanbul dışına kaçamak yaparım.

G: Bu kaçamaklarda nerelere gidersiniz?

S.T:  Sapanca ve Ağva benim çok sevdiğim yerlerdendir.  Yalova’da termal oteller kış aylarında tercih ettiğim yerlerdir. Yazın ise 2-3 gün Bodrum’a kaçmayı çok severim. Teknem vardı, 2 yıl boyunca onu kullandım. Şimdi yeni bir tekne için planım var. Dolayısıyla hayat huzurlu ve keyifle, dostlarımla geçirdiğim bir ömür yolculuğu diyebilirim.

G: Futbolla aranız nasıl, halı saha maçlarına gidiyor musunuz?

S.T:  Halı saha olayını ben insan fizyolojisine uygun bulmuyorum. Çok fazla kas yırtılmaları ve kırıkların yaşandığını bildiğim için -zemin orada taştır toprak değildir- bu nedenle de ergonomik bulmuyorum. Çok da alışamadım halı saha olayına. Ama hayatımda daha çok “Personal Trainer” ile çalışarak ve açık sahada yürüyüş yaparak spor ihtiyacımı gideriyorum. 

G: Hangi takımlısınız?

S.T:  Fenerbahçeliyim…

G: Maçlara gidiyor musunuz?

S.T:  Koyu bir taraftar değilim, uzaktan maçlara bakıyorum. Bazen Avrupa maçlarını izliyorum ama stada çok gitmiyorum.

G: Kızınızla vakit geçirmeyi sevdiğinizden bahsettiniz. Kısaca bunu da soralım bize ailenizden bahseder misiniz?

S.T:   Canım kızım 21 yaşında. O benim gerçekten sohbet edip birlikte olmaktan keyif aldığım prensesim. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 3’üncü sınıf öğrencisi. Annem hayatta çok şükür, 5 çocuklu ailenin son çocuğuyum ben. Hepsi hayatta, bir ablam üç tane de ağabeyim var. 

G: Giyime meraklı mısınız? Favori markalarınız neler? 

S.T:  Özellikle kıyafet konusunda marka giymeyi seven bir insanım. Kıyafetlerimi de genelde yurt dışına çıktığım zaman alırım. Prada’yı çok seviyorum, bana hitap ettiğini düşünüyorum. Renkli olduğu için Gucci de tercihlerim arasında yer alıyor.  Klasikte ise Brooks Brothers gömlekleri ve ceketleri tercih ederim. Spor kıyafet ve eşofmanda ise Hugo Boss alıyorum.  Ayakkabıda iş yerinde sevdiğim Pepe Jeans London’dır.  

G:  Saatler ile aranız nasıl?

S.T:  Saat dünyası bana okyanus gibi geliyor, içine girdiğin zaman da çıkılamayacağını gördüm. Çünkü klasik, spor pek çok seçenek var. Bir de cerrah olduğum için operasyon sırasında bileklerime kadar sürekli eldiven kullandığımdan “en güzel saat benim kolumun güzelliği” dedim ve işin içinden çıktım (gülüyor). 

G: Otomobilde tercih ettiğiniz markalar?

S.T:  Ben Porsche’yi çok seviyorum, yıllardır da hem spor dizaynı hem de binek araba konforunu sunduğu için hoşuma gidiyor. Yaş ilerlediğinden midir bilmem son zamanlarda Bentley de radarıma girdi. Sanki bir Bentley ile yolculuğuma devam edeceğim gibi duruyor.

G: Odanızda antikalar olduğunu görüyoruz, antika merakınızdan bahseder misiniz son olarak…

S.T:  Ben antika koleksiyoneriyim…  Özellikle Avrupa’dan Osmanlı’dan kalan her birinin değeri hatırası anısı olan antikaları topladım. 30’a yakında antikam bulunmakta. Bu konuda iyi olduğumu söyleyebilirim…