Bağımsız küratör, sanat yöneticisi ve genç koleksiyoner Deha Çun ile çağdaş sanatın dinamik dünyasına; sergi kurgularından sanatçı seçimine, “Birlikte Geleceğe” dizisinin evrimi ve CI Bloom deneyimine uzanan ilham verici bir yolculuğa çıkıyoruz.. Sanat üretiminin mutfağından fuar platformlarına uzanan bu sanat dolu sohbet günümüz küratöryel pratiğine içeriden bir bakış açısı sunuyor.
Deha Çun, çağdaş sanatla ilgilenenlerin yakından takip ettiği isimlerden biri. Pozitif enerjisi ve vizyoner bakış açısıyla, genç yaşına rağmen küratörlük alanında önemli işlere imza atmış durumda. Bu ay, Deha Çun ile sanat vizyonunu, küratöryel yaklaşımını ve profesyonel kariyer yolculuğunu konuştuğumuz ilham verici bir söyleşi gerçekleştirdik.

Gentleman: Merhabalar Deha Bey. Öncelikle, sanatla olan yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi küratörlüğe yönlendiren neydi bahseder misiniz bizlere?
Deha Çun: Merhaba Gentleman ailesi, kültür ve sanatla tanışıklığım aslında hikayenin en başına dayanıyor. Annem ve babam gençliklerinden beri festivallere giden, müze gezen, yurtiçi ve yurtdışında sanatı izleyen insanlar. Şehrin kültürüne katılan kişilerin çocuğu olmak gerçekten ayrıcalık… Babamın, üniversite yıllarında İKSV festivallerinde gönüllü çalışmışlığı dahi var.
İlgimin plastik sanatlar ile ilgili kısmına gelmek gerekirse, çok kısa zaman önce vefat eden kıymetli dedem Ekrem Nalçacıoğlu ressamdı. Çocukluğumdan birçok an çeşitli malzemeleri deneyip beraber resim yaparak, desenler karalayarak geçti diyebilirim. Bob Ross’u da bu noktada anmak lazım. Büyüyünce ressam olmak istediğimi ifade ettiğim kayıtlar da mevcut.
Ayrıca, evimizin duvarları kendimi bildim bileli resimlerle doluydu, şimdi ise var olanın koleksiyona dönüşme yolculuğunu çağdaş sanat eserleriyle destekliyorum. Hem sektör profesyoneli olmak hem de genç koleksiyoner şapkası taşımak birbirini besliyor diyebilirim.

İşin akademik kısmı buradaki kırılma noktası tabii ki. Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri (Management) mezunuyum. Üzerine, Yeditepe Üniversitesi’nde yaptığım Sanat ve Kültür Yönetimi tezli yüksek lisansım ile hem akademik hem de sektörel kapılar aralanmış oldu diyebilirim. Çalışmalarımı mesleki boyuta taşıyıp, 2021 yılı itibarıyla düzenlediğim farklı ölçekteki sergilerle işin şekil kazanmış olması, mevcut pazarlama yöneticiliği kariyerime ek olarak günbegün artan bir tutkuyla bende yerini aldı.


G: Küratörlükteki ilk deneyiminizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir süreçti?
D.Ç: Bildiğiniz gibi, bağımsız küratör olarak faaliyetlerimi sürdürüyorum. Bu noktada, galerilerle ya da sanatçılarla direkt çalışabilme özgürlüğü gerçekten güzel bir durum. İlk adımı atmak heyecanlı olduğu kadar gerçekten deneyseldi. Ancak, küratöryal bir danışmanım vardı. Akademik bağı ve belli standartlara uygunluğu takip etmek gerekiyor ilk iş de olsa. Süreç oldukça zorluydu. Sergi yapmak isteyen biri için yer bulmak kolay değil; nitelikli işler için bile kapılar her zaman açık değil. Bilinen galeriler programlarını temsil ettikleri sanatçılarla doldurmuş durumda. Bu nedenle alternatif mekanlara yöneldim ve sonunda bir müzayede evinin galerisini kısa süreliğine kiralayarak sergimi gerçekleştirdim.

Bu sergi benim için unutulmazdı. Hem öğrendiklerimi uyguladığım ilk deneyim hem de dedem için retrospektif bir sergiydi. Manevi değeri olan işler üretmenin, gelecekteki adımları daha sağlam atmamı sağladığını gördüm.
İlk adımı idealist ama uygulanabilir şekilde atmak önemliydi. Belirsizliklerle mücadelemde, risk alırken güvenli bir alan yaratmak önceliğim oldu. Zaten zor olan sanat sektöründe, Türkiye’de iş yapmak daha da büyük bir cesaret gerektiriyor.
G: Deha Bey, bir sergiyi oluştururken temayı, sanatçıları ve eserleri seçme süreciniz nasıl ilerliyor?
D.Ç: Bu aslında farklı açılardan bakılabilecek bir konu. Bir tarafta, bir kurum ya da kişiden gelen teklif ile planlanmış olan ya da yarı hazır bir serginin küratörü olmak var. Diğeri ise, tamamen projeyi ve konsepti oluşturup kurumlara giderek uygun koşul ve mekan arayışına girmek… Bu yıl, ikisini de ilk günkü heyecan ile deneyimlemekte olduğumu paylaşabilirim. Ne mutlu ki projeler geliyor. Dönemsel olarak yardımcılarım ve proje asistanlarım olabiliyor. Büyük dileğim, ekip kurar hale gelmek ve bu iş alanını ölçeklendirmek. Yaptığımız işlerin hobi olarak algılandığı zamanlar olabiliyor, bu algının kırılması için hala biraz zaman var. Müzisyenler, tiyatrocular da bu konularda haklı olarak benzer hassasiyetteler. Alanında eğitim alarak sanat üreten insanlara büyük saygı duyulmalı. Kusursuz, ideal ve hijyenik olan ‘beyaz küp’ diyebileceğimiz ya da buna benzer sayılabilecek fuar alanlarında kurgular yapıyorum genelde. Yeni bir keşif alanı olarak Mayıs içerisinde, tarihi eser nitelikli, kamuya açık bir alanda yerel yönetim iş birlikli bir sergi kurdum. Yarı açık, kamusal alanda hayata geçireceğim planlama aşamasında olan şehir dışı projem de mevcut.
Son olarak da, sanatçıyı seçmenin bir sonraki aşaması olarak -spesifik şekilde ilgili sergiyi düşleyerek- projeye tam uyan eserleri, sanatçıyı da sürece dahil ederek, beraber seçiyor olmak güzel oluyor. Bu durum, birbirinden öğrenmeyi sağlıyor. Sergi kurulumlarımı da böyle yapmayı tercih ediyorum.
G: “Birlikte Geleceğe” sergi dizisinin yeni edisyonunda nasıl bir evrim geçireceğini ve CI Bloom’a kabul almanız ile nasıl bir bağı olduğunu anlatabilir misiniz?
D.Ç: “Birlikte Geleceğe” benim kıymetlim. İsmini koyarken düşündüğüm şey sadece kendini anlatmasıydı. Birçok şeyin kolay tüketildiği ve saniyeler içinde anlaşılmak istendiği bir dönemdeyiz, bunu kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum.
İlk iki edisyonu sanata çok önem veren DenizBank’ın kurumsal galerisi olan Galeri Deniz’de gerçekleşti; bu iş orada DenizKültür ile güçleri birleştirerek yeşerdi. Seçtiğimiz genç sanatçılar, Bazaart gibi ülkemizin yarışma sergilerine katılan isimlerden oluşuyordu. Bu havuz günden güne artıyor, fakat bu yolda dirayetle devam eden isim sayısı maalesef o kadar da artamıyor. Bu konuda faydayı ve etkiyi ne yaparak artırabiliriz diye düşünüyorum, önemli bir konu bence.
Sanatıyla, eğitimiyle ve duruşu ile bu yola baş koyduğunu gösteren isimler radarımda. Ciddi bir özveri ve sürekli gelişim istiyor; ivmeyi yakalayan yürüyor gidiyor. Yolun başında olan tüm genç arkadaşlarıma her şeyden önce yapıcı ve yetkin insanlarla denk gelmelerini diliyorum. BG’nin üçüncüsü için çalışmalarım sürüyor. Sonuncusunda, 49 genç sanatçıdan yüz civarında eserle sergi gerçekleşince fuara dönüşmesinden endişe duydum; yalınlaşmak adına artık daha az sanatçı olacak ve sanatçıların 2-3 eseri yer alacak. Sanatçının kim olduğu kadar eserin niteliği de benim için önem taşıyor. Çünkü ortaya çıkacak iş bir sergi, o da benim eserim. Sanat danışmanlığının ötesinde büyük emek verilerek hayata geçen, sanatçıyı geliştiren ve ülkemiz çağdaş sanatının gelişimine katkı sunmayı hedefleyen işin bir taçlandırılması olarak görüyorum. CI Bloom’da yer almak her anlamda tüm ilgililer için umut ve heyecan verici oldu. Bağımsızlığı, topluluk olmayı, sektördeki yolculuğu ve sinerjiyi vurgulayan fuar alanımız diğer galerilerle kıyaslandığında alıcılar için erişilebilir fiyatlı eserler de sunuyordu.
G: Peki, CI Bloom gibi uluslararası önemi olan platformlarda seçtiğiniz sanatçıların ve sizin yer almanız Türk çağdaş sanatının küresel görünürlüğü açısından önemi nedir?
D.Ç: Belli aşamaları kaydetmiş olan başarılı genç sanatçılar için görünürlük kazanma, sergilenme fırsatı, yeni koleksiyonlara dahil olma, çevrelerini geliştirme vb. konular çok önemli. Yurtdışında galerileri olan davetlilerimiz geldiler. Ülkemizden bir sanatçımızı yurt dışına götürmek, en az buraya yabancı bir sanatçıyı getirmek kadar kıymetli.
Ekolleri düşünüp yerel zevklerle de örtüştürüp yurtdışı projelerin lokasyonlarını belirlemek lazım. Bu iş tuttuğu zaman, o sanatçılar bazen direkt yurtdışı piyasasına çalışıyor hale gelebiliyor. Hem kazanç olarak hem ilgi alaka olarak Türkiye’nin üzerinde değer görüyor.
Bu fuar deneyimini yaşayarak yeni bir kapı aralamış olmak benim için de kıymetli, beş sanatçım için de çok özel ve anlamlı; yakın gelecek için somut yatırım oldu. Gurur duyulası bir gelişme olarak, bakanlık teşviği ile yurtdışında bir fuarda yer alacak olan sanatçım olduğunu paylaşayım. Devletlerin bu tarz yurtdışı açılımlarda desteğinin önemli olduğunu düşünüyorum.
G: Küratöryal perspektifinizden bakıldığında, bir serginin ‘başarılı’ sayılması için hangi ölçütler ön planda olur? Başarıyı nasıl tanımlıyorsunuz?
D.Ç: Başarı anlayışımızın ve ölçütlerimizin neler olduğu burada esas konu. Sergi için bunu adapte ettiğimde, birkaç madde aktarabilirim. Yaptığım ve parçası olduğum her işte, imkanlar dahilinde ortaya en iyi işi çıkarmak benim için temel konu. İyi insanlarla çalışmak, doğru iş/ ortaklarına sahip olmak ve birbirinin çalışma tarzını anlayıp projeyi tamamlamak çok önemli.
Başarı tanımımda anın tadını çıkarıyor olmak büyük yer kaplıyor. Her ne yapıyorsam eğlenerek, zevk alarak, özenli ve kaliteden ödün vermeden yapmayı tercih ediyorum. Bu özel sorunuz için ayrıca teşekkür ediyorum.
G:Deha Bey, şu anda üzerinde çalıştığınız projelerden biraz bahseder misiniz bizlere?
D.Ç: Mutluluk ve heyecan ile… 20 Mayıs tarihinde İBB Miras ve İBB Kültür için kurduğum sergi açıldı, üç ay boyunca Haliç Sanat 2’de ziyaret edilebilir. Seydi Murat Koç’un son 20 yılından farklı malzemelerden eserleri yer alıyor; bu sebeple de sergimizin adı ortak kararımızla “Taş – Kağıt – Metal” oldu. Tarihi bir mekanda kürasyon gerçekleştirmek benim için yeni ve etkileyici bir tecrübeydi.
Yaz ayları, projelerin aktif olduğu bir dönem. Kurum isimlerini tek tek vermeden paylaşayım, yaz odağında bir karma sergi düzenliyorum. Keyifli işler seçtik, hazırız. Bir başka galeri ile de benzer konseptte erişilebilir sanatı ve genç sanatçıyı destekleyen değerli bir iş yapacağız, Haziran sonunda. Şehir dışı projeler de hedefliyorum, örneğim Mardin’in vardığı noktaya ve alanlarına bayıldım. Bodrum’da da çok değerli bir mekanda da konsept bir iş geliyor, ses getirecek bir sergi olacak.
G: Küratöryal pratiğinizin arkasındaki sanat kimliğinizi nasıl tanımlarsınız? Kişisel değerleriniz, estetik tercihleriniz ve kültürel birikiminiz bu kimliği nasıl şekillendiriyor?
D.Ç: Sanat yöneticisi ya da başka bir deyiş ile sanat sektörü profesyoneli olmak çok yönlü bir araştırma ve konsantrasyon istiyor. Mimarlık, Sanat Tarihi, Kültür Politikaları, İletişim ve çok kapsamlı şekilde İşletme branşlarını kesiştiriyor diyebilirim. Entelektüel birikim, görgü ve yaşayışın küratöryal pratikte direkt etkisi olduğunu gözlemliyorum.
Zevk ve estetik kaygı çok sübjektif alanlar tabii. Şu ayrımı ifade etmeliyim: Bir esere yakalaşırken, “bu iyi/kötü bir iş” demek pek doğru değil, çünkü şahsi yorumumuz işin niteliğini ya da sanatçının pratiğine dair bir şey söylemez. Dolayısıyla, bir eser için “bu güçlü/zayıf bir iş” demek yerinde olacaktır. Burada tekniği, palet ve üslubu konuşuyor oluruz.
G: Son olarak, hayat mottonuz var mı?
D.Ç: Mottoya dair büyük cümlelerden kaçınarak, şu tarz bir ifadede bulunsam umarım uygun olur sizin için. Aynı malzeme ve aynı reçete ile farklı ürün nasıl çıkabilir? Evet, bir şeyler yapmak lazım; bir şeyleri farklı ele almak lazım. Eleştiriyorsak, değişim ve dönüşüme öncülük yapmak bir hedef olmalı. İş yapışımızla ve duruşumuzla diğerlerine/rakiplere örnek ve ilham olalım.
Bu arada, az kalsın atlıyordum: ‘Birlikte Geleceğe’ tabii ki! Dayanışma ve sinerji ortamı esas olan. Sektörde genç bir isim olarak tüm bunlar sebepli özellikle yaşıtlarımla çalışıyorum. Yakın gelecek için pozitifim.