Doğa ile insan, mitoloji ile teknoloji arasında bir köprü kuran Eco-performans sanatçısı Ayça Ceylan; eko-performansları, disiplinlerarası yaklaşımı ve ‘antik gelecek’ vizyonuyla sanatın dönüştürücü gücünü yeniden tanımlıyor. Kökleri geçmişte, adımları gelecekte olan bu yaratıcı yolculuk, izleyiciyi sadece izlemeye değil, hissetmeye ve hatırlamaya davet ediyor.

Kültürel mirasla çağdaş sanatı buluşturan seçkin konuk sanatçı programı Masaha Cycle, Suudi Arabistan’ın yükselen sanat vizyonunun en rafine yansımalarından biri. Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın 2017 yılında kurduğu Misk Foundation çatısı altında faaliyet gösteren Misk Art Institute tarafından hayata geçirilen bu özel program, her edisyonunda uluslararası sanatçıları bir araya getirerek hem bölgesel yaratıcı üretimi teşvik ediyor hem de kültürler arası diyaloğun sınırlarını genişletiyor.


Bu yıl dokuzuncu kez hayata geçirilen Masaha Cycle 9, altı Suudi ve altı uluslararası sanatçıyı Riyad’da üç ay boyunca ağırlıyor. Program; konuk sanatçılara yalnızca üretim desteği değil, aynı zamanda masterclass’lardan bölgesel saha gezilerine, teknik danışmanlıktan küratöryel rehberliğe uzanan çok katmanlı bir araştırma ve yaratım atmosferi sunuyor.

Ayça Ceylan, Masaha Cycle 9 kapsamında geliştirdiği ‘The Sandland Oracle: Codes of the Ancient Future’ adlı interaktif yerleştirmesiyle çölün kadim belleğine, sembollerin şiirselliğiyle yaklaşıyor. Al-Dahna Çölü’nün hilal biçimli kum tepelerinden Diriyah’ın toprağa yazılı hafızasına, AlUla bölgesinde bulunan milyonlarca yıllık deniz kabuklarına uzanan çok katmanlı bu deneyim; sanatçının sezgisel araştırmalarının, bölgesel mitolojilerin ve doğa odaklı teknolojik araçların zarif bir sentezine dönüşüyor.

Sanatın kolektif bir hafızaya ve dönüşüme alan açtığına inanan Ceylan’la, bu özel projenin katmanlarını, ‘antik gelecek’ kavramını ve doğayla kurduğu sezgisel bağı derinlemesine konuştuk.
İçimizden Doğup Dünyaya Yansıyan Güç
Ayça Ceylan, eko-performans yaklaşımını yalnızca doğayı temsil eden bir sanat formu olarak değil, onunla kurulan derin bir ilişki biçimi olarak tanımlıyor. Bu pratiğin dönüştürücü bir potansiyel taşıdığını vurgulayan sanatçı, “Eko-performans, doğayı sadece bir tema olarak ele almakla kalmamalı; onunla ilişki kurmayı, ondan öğrenmeyi ve dönüşüme alan açmayı da içermeli. Benim üretimim de bu anlayışla şekilleniyor. Eko-performanslarımda doğayı bir ‘mekân’ ya da ‘konu’ olarak değil, canlı bir özne olarak görüyorum. Doğa benim için hem öğretmen hem de partner. İşlerimde doğanın kadim bilgeliği ile bağlantıya geçmeye çalışıyorum. Örneğin ocak ayında Hope Alkazar’da Xtopia yapımcılığında gerçekleşen ‘Remember your inner creature’ immersive performatif yerleştirmemde bu ilişkiyi doğrudan yaşadım… Deniz kabukları, civanperçemi ve ak balıkçıl kuşu mitolojideki anlamlarından kültürel psikolojideki anlamlarına kadar yapıtın merkezini oluşturuyordu. İklim değişikliğinin yoğun etkilerini yaşadığımız şu günlerde bireyden kolektife uzanan farkındalığı insan merkezli düşünme biçimlerinin ötesine götürmemiz gerekiyor. Dünyanın tüm türlerin evi olduğunu anımsamak için bu anlatılardan destek almak ziyaretçileri doğa ile bağ kurmaya davet etmek anlamına geliyor. Eko-performansın en önemli gücü: içsel dünyamıza temas ederek dış dünyada yankı bulmasını ve harekete geçmemizi sağlamak” diyor.
Peki Biyoçeşitlilik, Beden ve Doğa
Ceylan’ın sanatsal yaklaşımında yalnızca bir disiplinden değil, birçok farklı bilgi alanının sezgisel ve düşünsel birlikteliğinden söz etmek mümkün. Mitoloji, bitki bilgeliği, spiritüel pratikler ve çağdaş teknolojiler onun üretiminde iç içe geçiyor. Bu çok katmanlı yapının nasıl oluştuğunu sorduğumuzda ise şöyle yanıtlıyor:“Sanatımın dokusunu oluşturan tüm bu alanlar aslında gündelik yaşamımla organik olarak iç içe gelişti. Mitoloji, çocukluğumdan beri ilgimi çeken bir dil; çünkü içinde hem sembollerle dolu derin bir bilgelik, hem de kolektif hafızayı taşıyan hikâyeler var. Herbalizm ise doğayla ilişkimi derinleştiren bir yol oldu. Bitkileri sadece fiziksel faydalarıyla değil, ruhsal ve arketipsel yönleriyle de tanıdım. Spiritüel pratikler, meditasyonlar, rüyalar ve sezgisel görüler, üretim süreçlerimin temel taşlarından. Teknoloji ise bu kadim bilgiyi bugünün araçlarıyla aktarabilmemi sağlayan bir köprü. Video art, yapay zekâ, 3D baskı gibi yeni medya tekniklerini, geçmişle geleceği birleştiren ritüel araçları gibi kullanıyorum. Biyoçeşitlilik, beden ve doğa, benim için kutsal bir üçlü. Beden, doğanın bir uzantısı. Her hareket, her titreşim bir hafıza barındırıyor.”
Çölün Hafızasında Geleceği Aramak
Masaha Cycle 9 programına Türkiye’den katılan sanatçı Ayça Ceylan’a bu deneyimin kendisi için ne ifade ettiğini sorduğumuzda, yanıtı oldukça kapsamlı ve içten oluyor. Bu süreci yalnızca bir üretim dönemi değil, aynı zamanda kültürel bir keşif ve kişisel bir dönüşüm alanı olarak gördüğünü belirterek; “‘Misk Art Institute’nun Masaha Cycle 9 konuk sanatçı programı’ kapsamında Riyad’da bulunmak, gerçekten çok katmanlı bir deneyim. Ayrıca Suudi Arabistan’ın son yıllarda öncelikleri arasında üst sıralarda bulunan kültür ve sanat alanındaki dönüşümüne tanıklık etmek de heyecan verici. Misk Art Institute, Suudi Arabistan Krallığı Veliaht Prensi Muhammed bin Salman tarafından kurulan Misk Foundation çatısı altında, 2017 yılından beri sanatçılar arası kültürel alışverişi desteklemeyi ve bölgedeki çağdaş sanat üretimini geliştirmeyi amaçlıyor. Cycle 9 için altı uluslararası sanatçı altı Suudi sanatçı konuk sanatçı programına davet edildi. 3 ay boyunca yaşam masraflarından sergi bütçesine uluslararası/yerel sanat kurumları ile bağlantılardan her türlü teknik desteğe kadar sanatçıların yanında oluyorlar. Ayrıca masterclasslar, danışmanlık süreçleri, bölgesel geziler gibi sanatçının üretimden önceki araştırma aşamasını da destekleyen aktivitelerde programın bir parçası. Misk Art Institute’te yer almak, benim için sadece bir konuk sanatçı programına katılmak ve sonunda sergi yapmak değil, bir zaman yolculuğuna çıkmak gibi. KSA’nın sembollerle, mitlerle, gelenekler dolu coğrafyasında çalışmak hem içsel hem dışsal bir dönüşümü de beraberinde getirdi. Riyadh’da öğreniyor, dönüşüyor ve yeni teknikleri sanatımla birleştirmeye devam ediyorum” sözleriyle sürecin sanatsal pratiğine olan etkisini özetliyor. Bu süreçte destekleri için, Misk Art ekibinden görsel sanatçı ve sanat yöneticisi Sharine Atif ile Jeeda Almejaish’e, süreç boyunca yanımda olan mentörüm, fotoğrafçı&sanat yönetmeni Osama Dawod’a, beni nun harfinin kozmik dünyası ile tanıştıran sanat tarihçisi Dr. Elizabeth Rauh’a, tüm Misk Art ekibine, 3D baskı sürecinde bana destek olan Wasm Studio’dan Dr. Saad Howede ile sanatçı ve tasarımcı Omer Alrae’ya, oyun tasarımcısı ve girişimci Anas Alsahli’ye ve ismini sayamadığım, Suudi Arabistan’da tanıştığım tüm sanat profesyonellerine teşekkür ederim.”
Antik Bellekten Dijital Mitolojiye
Ceylan’ın Masaha programı kapsamında geliştirdiği interaktif yerleştirme ‘The Sandland Oracle: Codes of the Ancient Future’, çölün yalnızca bir doğa manzarası değil; aynı zamanda kadim belleği ve kolektif şifayı taşıyan bir arşiv olduğunu hatırlatıyor. Sanatçının bu projedeki temel çıkış noktası, şu soruya dayanıyor: “Geçmişin kumları, geleceğin manzaralarını nasıl şekillendirir?” Yerleştirme; Al-Dahna Çölü’nün hilal biçimli kum tepelerinden AlUla’daki binlerce yıllık deniz kabuklarına, Diriyah’ın toprağa yazılı kimliğinden Arap alfabesindeki “nun” harfinin simgesel anlamına kadar uzanan sembolik katmanlarla örülmüş. Ceylan, bu coğrafyaları yalnızca birer ilham kaynağı değil, doğrudan eserle ‘konuşan’ canlı yapılar olarak konumlandırıyor. “Yerleştirme; video sanatı, canlı performans, 3D baskılar, sanatçı e-kitabı ve Al gibi araçlarla, bireysel bellek ile kolektif bellek arasındaki bağı araştırıyor. Bu sayede, atalara ait bilgeliğin güncel araçlarla yeniden yorumlanabileceği şiirsel ve çok boyutlu bir düşünme alanı açmayı hedefliyor. Beni etkileyen çok fazla anlatı ve bilgi var. Sanırım bunların içinde şu üçü öğrendiğimden beri hep yüksek titreşimde. Suudi Arabistan’da, özellikle çölde yaptığım gezilerde, kumların konuştuğunu biliyorum. ‘Singing sand’ diye bir kavram var. Birçok bilimsel araştırma rüzgârın kum taneleri ile bir araya geldiğinde farklı frekanslarda sesler oluşturduğunu doğruluyor ve bunların potansiyelleri üzerine çalışıyor. Ayrıca ülkenin bazı bölgeleri yaklaşık 45 milyon yıl önce kadim Tetis Okyanusu’nun tabanıydı. Son olarak “nun” (ن) harfinin kadim belleği ve bunun izlerini sürmek.”
Görünmeyenin Kütüphanesi A(I)Selfmythology Projesi
Yakın gelecekteki hayalini sorduğumuzda Ayça Ceylan, doğayla ve teknolojiyle uyumlu bir şifa ve dönüşüm merkezi kurguladığını söylüyor. AlUla ya da Neom gibi sürdürülebilirlik vizyonuyla öne çıkan bölgelerde hayata geçirmeyi düşlediği bu proje, sanatı, sezgiyi ve kadim bilgeliği bir araya getiriyor. “A(I)Selfmythology” adını taşıyan bu proje, Ceylan’ın uzun süredir kavramsal olarak üzerine çalıştığı “invisible library” yani görünmeyen ama sezgisel olarak hissedilen bilgi alanı fikrini merkezine alıyor. Bu yapı yalnızca bir yerleştirme değil; aynı zamanda sanat, mitoloji, rüyalar, kadim ritüeller ve öz bakım pratiklerinin iç içe geçtiği, çok katmanlı bir deneyim alanı olarak kurgulanıyor.
Mekâna özgü biyomateryaller ve yapay zekâ teknolojileri kullanılarak hayata geçirilmesi planlanan merkez, ziyaretçilerine yalnızca görsel değil; duyusal, duygusal ve sezgisel bir deneyim sunmayı hedefliyor.

