Chanel, New York’ta Podyumu Yeraltına Taşıdı

New York’un terk edilmiş metro istasyonu, Matthieu Blazy’nin cesur ve büyüleyici Chanel Metiers d’Art koleksiyonuyla yeniden hayat buldu. Moda, şehrin kaotik ruhuyla buluşarak yeraltında yepyeni bir enerji yarattı.

Blazy’nin Chanel’deki ikinci perdesi sahneye çıkmadan önce beklentiler tavan yapmıştı. Paris’te iki ay önce sergilenen ilk koleksiyonu, moda otoritelerinin ağzından ‘yılın çıkışı’ unvanını kapmış, herkes “Acaba daha iyisi olur mu?” diye düşünmeye başlamıştı. Cevap New York’ta geldi: Blazy, Chanel’e hak ettiği şehir enerjisini yükledi ve karşımıza gerçekten baş döndürücü bir koleksiyon çıkardı.

Karl Lagerfeld’in 2006’da Grand Central Terminali’nin üzerinde başlattığı o ikonik destinasyon defile geleneğini bu kez Blazy devraldı. Şehrin kullanılmayan J ve Z metro hatlarındaki Bowery istasyonu, bir anda Chanel evrenine dönüşüverdi. Eski tip jetonlu telefon kulübeleri, kulaklarda yankılanan tren sesleri, rayların üstüne kurulan özel tribünler… Şov yeraltındaydı ama ambiyans kesinlikle “yer üstü lüksü”ydü. Yine de dürüst olalım; o gece Chanel giyen misafirlerin çoğunun metro kartını evde bıraktığına eminiz.

Uzun bir bekleyişin ardından ışıklar söndü ve gerçek bir MTA treni istasyona yanaştı. Kapılar açıldı ve yaklaşık 80 model, tasarımcının ‘mutlu kaos’ diye tanımladığı atmosferde perona yayıldı. Blazy, yıllar önce Calvin Klein için çalıştığı dönemde yaşadığı şehirle ilgili şunları söyledi:

“New York metrosu, dünyada tüm sosyal sınıfların aynı yerde buluştuğu tek yer. Hiyerarşinin olmadığı bir alan.”

Her model New York’un bir arketipiydi: Lesage’ın ustalığıyla ipekten üretilen ama jean gibi görünen pantolonuyla bir öğrenci, devasa siyah opera peleriniyle bir sosyetik, 70’lerden bir gazeteci, 80’lerden dünyayı fethetmeye hazırlanan bir iş kadını… Fransız moda evinin ruhuna gönderme yapan püsküllü flapper elbisesiyle modern bir Coco, taksi sarısı desenli etek-ceket takımı ise şehrin ikonik sarı taksilerine gönderme niteliğindeydi.

Tasarımcı kendi geçmişine göz kırpan detayları da unutmadı: Flanel gibi görünen ama aslında bouclé kumaştan dev gömlekler ve parıldayan bir gece elbisesinin üzerindeki retriever köpek nakışları… “New York’ta iki vazgeçilmez aksesuar var” diyor Blazy: “Bir köpek ve bir kahve bardağı.”

Koleksiyonun enerjisini, gerçek hayat çeşitliliğini yansıtan karakterlerle birlikte, Lesage boncuk işlemeleri ve Lemarié tüy detayları gibi zanaatkârlığın zenginliği taşıyordu. Blazy, son derece hızlı bir şekilde, Chanel’in alışılagelmiş çift C logosu merkezli üniform görüntüsünü daha cesur, daha özgün ve hâlâ fazlasıyla arzu uyandıran bir estetikle dönüştürüyor. 

Chanel’in New York’a dönüşü; yalnızca bir defile değil, zanaatkârlığın, kültürün ve şehrin durdurulamaz ritminin kesiştiği bir sahneydi. Matthieu Blazy, Chanel’e yepyeni bir hız kazandırdı ve bu hızın kolay kolay düşmeyeceği çok açık.

Şimdi gözler iki ay sonrasına çevrildi: Blazy’nin haute couture hamlesi geliyor. Eğer bu gösteri bir fragmansa, asıl filmin moda dünyasını yerinden oynatacağı garanti.

Fotoğraf: Launchmetrics

Dergimiz her ayın ilk haftası Türk Telekom Dergilik, D&R, Remzi Kitabevi ve tüm seçkin marketlerde…