Türkiye’de elektrikli tekne devriminin öncü isimlerinden biri İlker Sarı, geliştiricisi olduğu Doka’nın yolculuğunu ve denizcilik dünyasındaki dönüştürücü etkisini Gentleman Türkiye’ye anlattı.
Hibrit teknolojiyle ulaşılabilir boyutlarda tasarlanan Doka, sessiz ve çevreci seyir deneyimiyle deniz tutkunlarını büyülüyor. Doka’yı benzelerinden ayıran tüm özelliklerine, proje ve tasarım sürecine ait tüm bilinmeyenleri elektrikli teknelerin ulaşılabilir bir boyutta sunulmasıyla fark yaratan Doka Marin Gemicilik’in sahibi İlker Sarı’ya sorduk…
Gentleman: İlker Bey, öncelikle sizleri tanımak isteriz. Bizlere kendinizden bahsedebilir misiniz?
İlker Sarı: 1981 yılında Ankara’da doğdum. İlk-orta ve lise eğitimimi İzmir’de tamamladıktan sonra Üniversite eğitimi için İstanbul’a gittim. 2004 yılında Yeditepe Üniversitesi, Uluslararası Ticaret bölümünden mezun oldum. 2004 – 2009 arasında Gemi Söküm sektöründe faaliyet gösteren aile şirketimizde çalıştıktan sonra 2009 yılında Rota Shipping Inc. Adlı şirketi kurdum. O tarihten bu yana şirketin yönetim kurulu başkanlığını yapıyorum. Daha sonra 2016 yılında Doka Marin Gemicilik adlı şirketi kurdum. 2018 yılında bu şirket çatısı altında Elektrikli tekne üretimi için Ar-Ge ve üretim faaliyetlerimize başladık.
G: Projenin sahibi olarak, Doka’yı oluşturma sürecinizden ve önemli karar aşamalarından bahsedebilir misiniz?
İ.S.: Gemi söküm sektöründen geldiğim için elektrik itişli çok sayıda askeri ve sivil gemiyi (Denizaltılar, kutup araştırma gemileri vs.) yakından inceleme fırsatım oldu. Sistem beni fazlasıyla etkilemişti. Bu nedenle elektrik itişli ve aküleri ile seyir yapabilen bir tekneye sahip olmak istedim. 2017 yılında 20 metre üstü hibrid bir tekne almayı düşündüm fakat piyasada DOKA gibi bir tekne yoktu. Özel üretim yaptırmayı düşündüm fakat görüştüğüm üreticiler, elektrik itişli, aküleri ve dizel jeneratörler olan bir tekne fikrine çok uzaktılar. Nasıl olabileceğini, tekne yerleşiminin nasıl kurgulanması gerektiği vs. konularda hiçbir fikirleri yoktu. (Daha doğrusu böyle bir tekneye ne gerek var diyorlardı…) Araştırmalarım beni Tuzla ve Yalova’daki profesyonel tersanelere yönlendiriyordu fakat onlar da 24 metre bir tekne üretmek için çok büyük ve pahalıydı. Dolayısı ile gövdeyi yakınımdaki bir tersane de ürettirip donatım sürecini kendim yöneterek inşa etmeye karar verdim.
G: Sizin için Doka’yı diğer teknelerden ayıran en önemli özellik nedir ve bu özellik size ne gibi avantajlar sağlıyor?
İ.S.: Seri-hibrid olarak bilinen elektrikli tekneler genelde 40 metre ve üstü boylarda oluyor. Doka’yı benzerlerinden ayıran en önemli özelliği daha küçük ve daha ulaşılabilir olması diyebiliriz. Bir de dizel jeneratörlerin teknenin baş tarafına konumlandırılması nedeni ile jeneratör gürültüsü ve titreşimi misafir kabinleri, salon ve güvertelerde hemen hemen hiç hissedilmiyor. Personel kabinleri, makine kompartmanı ve mutfak da teknenin baş tarafında bulunuyor ve misafir kabinlerinden ayrı bir girişe sahipler. Dolayısı ile misafirler teknede iken kesinlikle rahatsız edilmeden arka planda bütün işler yapılabiliyor.
G: Doka’yı geliştirirken neden elektrik itişli bir tekne yapma fikrine odaklandığınızı ve bu sürecin zorluklarından bahsedebilir misiniz?
İ.S.: Elektrikli tekne yapmak istememin birinci sebebi, seyirde üst düzey konfor sağlamasıdır. Bunun yanı sıra yakıt verimliliği ve çevresel etkisinin minimum seviyede olmasını sayabiliriz. Elektrik motorları çalışırken oldukça sessiz ve titreşimsizdir. Sadece akülerle seyir yapıyorsanız seyir sırasındaki sessizlik üst düzeydedir. Bununla beraber elektrik motorları düşük hızlarda (5-10 knot aralığı hızlarda) dizel motorlara kıyasla çok verimlidir. Çok düşük devirlerde dahi çok yüksek tork değerlerine sahip oldukları için enerji tüketimleri çok düşük dolayısı ile yakıt verimliliği üst seviyededir. Sistemin zorluklarına gelecek olursak: Elektrikli itiş sistemleri, akü bankaları, frekans konvertörleri, fazladan kablolama vs. gibi ek donanımlar yüzünden dizel itiş sitemlerinden 3 ila 4 kat daha yüksek maliyetlidir. Söz konusu sistemler teknenin ağırlığını yükseltirler. Yüksek hızlarda dizel-elektrik itiş sistemleri doğrudan dizel tahrikli sistemlere göre verimsizdir. Elektrikli sistemlerin doğru tasarlanması ve doğru kurulum yapılması çok önemlidir. Doğru kurulmuş bir sistem sorunsuz olarak çalışır ve daha güvenilirdir fakat 1000 KW altı güç gereksinimine sahip küçük tekneler için bu alanda hizmet veren yeteri sayıda üretici olmaması nedeni ile doğru sistemi ve servis sağlayıcıyı bulmak şu an için önemli bir sorundur.
G: Gemi söküm sektöründen elde ettiğiniz deneyimlerin, Doka projesine olan etkisini öğrenmek isteriz.
İ.S.: Daha önce bahsettiğim gibi, elektrikli itiş sistemleri ile ilk tanışmam gemi söküm sektörü sayesinde oldu. Orada, sistemin tasarımını, komponentleri ve işlevlerini anlama fırsatı buldum. Bu da güncel teknolojideki ürünler ve üreticiler ile ilgili araştırmalarımda önemli bir başlangıç noktası oldu.
G: Elektrikli teknelerin genellikle 40 metre ve üstü boyutlarda üretildiği ifade ediliyor. Siz ise Doka’yı daha küçük ve ulaşılabilir boyutlarda ürettiniz. Bu boyutta bir hibrid tekne üretmeye karar vermenizin nedenleri nelerdir?
İ.S.: Kişisel deneyimime göre 40 metre üstü bir süper yatta, keşif gezisi, kutup seyahati veya üstün manevra kabiliyeti gerektiren derin deniz batık dalışları vs. gibi spesifik bir amacınız yoksa, elektrik itişli bir sisteme ihtiyaç duymanız çok olası değil. O boyuttaki bir yatta zaten makine dairesine yeterince uzak olabileceğiniz için ses ve titreşimden rahatsız olma ihtimalinizde düşük. Hibrit sistemin yukarıda saydığımız kabiliyetlere ek olarak, en önemli tarafı, 24 – 40 metre arası teknelerde makine dairelerine daha yakın olmanıza rağmen makinelerin, sesini ve titreşimini bertaraf edebilmenizdir. Teknenizin sahip olduğu bütün konfor ve çevreciliği ile süper yatların büyük ebatları ve yüksek draftları ile giremeyeceği koylara girip konaklayabilmek önemli bir avantajdır ve beni hibrit bir tekne üretmeye yönelten en önemli nedendir.
G: Doka teknesi için tamamen elektrikli modda seyir süresi ve hızı nedir? Ayrıca, akülerin şarj olması için gerekli zaman hakkında bilgi alabilir miyiz?
İ.S.: 7-8 knot hızda hava ve deniz koşullarına bağlı olarak 60 deniz mili mesafeye kadar seyir yapılabiliyor. 13 knot maksimum hızda söz konusu menzil 10 deniz mili mesafeye kadar düşer. 4-5 knot hızlarda yavaş seyir yapılırsa menzil 70 deniz mili seviyelere de çıkabilir. Aküler, ana jeneratör ile seyirde ya da demirde 4-5 saat aralığında tamamen şarj edilebiliyor. Sahil besleme veya yardımcı jeneratör ile ortalama 12 saatte akü bankası doldurulabilir. Solar panellerin asıl amacı günlük elektrik tüketimini karşılamak ve akü bankasının de-şarj olmasını engellemek olsa da teknede yaşam yoksa veya marinada bağlı iken toplam 25-30 saatlik güneş ışığında aküleri tamamen şarj edebiliyor.
G: Doka’yı tasarlarken ve inşa ederken hangi örnekleri göz önünde bulundurdunuz? Varsa ilham aldığınız başka proje veya tasarımlar var mı?
İ.S.: En başından beri Doka’nın özgün bir proje olmasını hedeflemiştik. Sadece su hattı tasarımında verimlilik ve denizci karakterleri nedeni ile yelkenli tekneleri örnek aldığımızı söyleyebilirim. Tabi bu gövdelerin iç mekân kullanım alanları kısıtlı ve biraz da konforsuz olduğu için bu dezavantajları ortadan kaldırmak adına kendimizce bazı değişiklikler yaptık. Pruva tasarımını literatürde “Wave Piercing” olarak bilinen şekilde tasarladık. Baş tarafta bulunan jeneratörlerimizin ağırlıklarından faydalanarak, teknenin dalganın üstüne çıkmasını değil dalganın içinden geçerek gövdenin “roll” etkisini azaltıp seyir konforunu ve verimliliğini yükseltmeyi hedefledik.
G: Teknenin iç tasarımı ve iç mekân planlaması nasıl yapıldı? Misafirlerin rahatlığını ve konforunu gözeterek nasıl bir düzenleme yapıldı? Teknenin içindeki alanlar ve özellikleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
İ.S.: Tasarımdaki ilk hedefimiz personel ve misafir alanlarını birbirinden izole etmekti. Bu nedenle personel kabinleri ve mutfak baş tarafta bir girişe sahip. Misafir kabinleri ise vasatta ayrı bir girişe sahip. Bunun dışında, bütün güvertelerde, salon ve misafir kabinlerinin olduğu alanlarda zeminin mümkün olduğunca düz ve basamaksız olması için çaba harcadık. Ayrıca tavan yüksekliklerini 2,05 metre üstünde tutmayı hedefledik. Misafir kabinlerinin teknenin vasatına yerleştirebildiğimiz için kabinlerin kare-dikdörtgen formlarda olabilmesini sağladık. Ayrıca bol miktarda cam kullanarak mümkün olduğunca gün ışığından faydalanmaya çalıştık bu nedenle Misafir alanlarında dar, tavanı alçak ve klostrofobik bir kabinimiz yok.
G: Biraz da sizleri işiniz dışında tanımak isteriz. Tekne tutkunuzun yanında ilgilendiğiniz başka hobileriniz var mı?
İ.S.: Tekne ve deniz ile birlikte en büyük tutkum müzik diyebilirim. Amatör olarak piyano çalıyorum. Bir dönem kanun dersleri almıştım, vakit buldukça çalışarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum fakat işlerim ve tekneye ayırdığım zaman nedeni ile son dönemde müziği biraz ihmal ettim. Şimdiki hedefim teknede müzik yaparak, iki tutkumu birleştirmek.
G: Seyahat etmeyi seviyor musunuz? Bugüne kadar gittiğiniz en unutulmaz seyahat deneyimi nedir?
İ.S.: Doğrusunu söylemek gerekirse artık seyahat etmeyi pek sevmiyorum. İşim dolayısı ile yıllar boyu ülkeleri ve limanları dolaştım. Hatta bir dönem yılın yarısını evden uzakta seyahatte geçiriyordum. Sürekli oteller ve havaalanlarında bulunmaktan bıkkınlık gelmişti. Pandemiden beri bir şekilde çok az seyahat ederek işlerimi yürütebiliyorum. Pandeminin en güzel yanı sanırım buydu. Tabi ne için seyahat ettiğiniz de önemli. Aileniz ve sevdiklerinizle tatil için seyahat etmek çok güzel, bunu kapsam dışı bırakıyorum. En unutulmaz seyahat tecrübeme gelecek olursak (aslında bu konu çok uzun sürer ama…) benim için en ilginç olanını Batı Afrika’da, Gambiya’da yaşadım diyebilirim. Bir gemi almak amacıyla Gambiya’ya gitmiştik. Anlaşma öncesi gemiyi görmek istedik ve gemi sahibi bir tekneyle bizi gemiye götürüp bize gemiyi göstereceğini söyledi. Arabasıyla bizi balıkçıların olduğu çocukların top oynadığı bir kumsala götürdü. Biz araçtan indik ama etrafta ne bir rıhtım ne de bir iskele vardı. Tekne kıyıdan açıkta bekliyordu, biz de elimizde çantalar, çeşitli teknik ekipman vs. ile soran gözlerle birbirimize ve geminin sahibine bakıyorduk. O sırada 17-18 yaşlarında yaklaşık 10 civarı genç yanımıza doğru koştu etrafımızı sardı. Hepsi birden ellerini kaldırarak “beni seç” manasında bağırmaya başladılar. Biz şaşkın vaziyette onları izlerken geminin sahibi içlerinden 4 tanesini seçti ve gençler jet hızıyla bizi omuzlarına aldılar. Neye uğradığımızı şaşırmıştık! Bir yandan korkuyla düşmemeye, gencin omuzunda kalmaya çalışıyor diğer yandan da çantalarımızı tutmaya çalışıyorduk. İlk anda refleksle karşı koymaya çalışsak da gençler o kadar güçlü ve hızlıydı ki birkaç saniye içinde kendimizi omuzlarında bulmuştuk. Gençler, doğruca suya koşarak bizi tekneye götürüyorlardı. İlk korkunun ardından üzerimizde bir heyecan, yüzlerimizde garip bir gülümseme vardı. Tekneye çıktığımızda kendimi çok tuhaf hissediyordum. Gemi sahibi gençlere paralarını verirken onlar çok mutlu biz de hala çok şaşkındık… Aslında olayın bizim açımızdan absürt yanlarının ötesinde biraz da üzüntü hissettim. Bir insanın üzerinde seyahat etmek daha doğrusu bir insanın bu duruma maruz kaldığını görmek gerçekten üzücü ve utanç vericiydi. Sanki onun bu durumda olmasına biz sebep olmuşuz ya da onun bu durumundan yararlanıyormuşuz gibi bir hisse kapılmıştım…
G: Müzik zevkiniz nasıl? Hangi tür müzikleri dinlemekten keyif alırsınız?
İ.S.: Araba kullanırken ya da bahçede otururken arka planda sürekli bir müzik duymak isterim. Genelde batı pop, lounge, chill out türünde parçalar sürekli çalar. Bunun dışında konsantre olarak müzik dinlemek istersem mutlaka Türkçe müzik dinlerim. Akustik ve amatör kayıtlar özellikle ilgilimi çeker. Akşamları dost meclislerinde Türk Sanat Müziği dinlemek sesim kötü olsa da hafif mırıldanarak eşlik etmek çok hoşuma gider.
G: En sevdiğiniz yemekler veya mutfak kültürleri nelerdir?
İ.S.: Türk mutfağı ve Ege mutfağı günlük rutinimizde vazgeçilmezimiz diyebilirim. Hafta sonları dışarıda yenen günlerde, Deniz mahsulleri, Akdeniz mutfağı, Japon mutfağı ilk tercihlerim arasında olur. Urla’da kırmızı et konusunda uzman iki favori restoranım var. Haftada bir kez onları da ziyaret etmeye çalışıyorum.
G: 2023 yılı için henüz gerçekleştirmediğiniz ama ajandanızda olan planlar var mı?
İ.S.: Biz ailece, Urla – Bademler köyünde bir çiftlik evinde yaşıyoruz. Eşim Tülay Tan Sarı, burada “THARLA URLA” ismi ile bir marka daha doğrusu proje geliştiriyor. Ana teması, herhangi bir katkı veya kimyasal ilaç kullanmadan, sadece ata tohumları ile, geleneksel yöntemlerle tarım yapıp eski, sağlıklı lezzetleri sofralarımıza geri getirmek. Zeytinyağı, Karakılçık buğdayı, lavanta yağı, aromatik bitkiler ve çeşitli sebze-meyveler üretiyor. Markayı ve üretimi ciddi anlamda geliştirdi. Bende önümüzdeki dönemde kendisine biraz yardımcı olmak, projesine katkı sunmak istiyorum. Bunun yanında Doka ile ilgili testlerimiz ve projenin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalarımıza da devam etmeyi planlıyoruz.