Moda ile duygunun sınırlarını kaldıran tasarımcı Hakan Yıldırım, Sezen Aksu’ya ithaf ettiği ‘İzleyen Ne Anladıysa O’ adlı yeni koleksiyonunu, İstanbul Boğazı’nın büyüleyici fonunda unutulmaz bir defileyle sundu. Sanatın, hafızanın ve ifadenin beden bulduğu koleksiyon, izleyiciyi her adımda bir duyguyla yüzleşmeye ve kişisel bir hikâyeyi hatırlamaya davet etti.


Türk moda dünyasının uluslararası arenadaki en saygın temsilcilerinden biri olan Hakan Yıldırım, yaratıcı vizyonu ve avangart yaklaşımıyla tanınıyor. Paris Moda Haftası’nda defile gerçekleştiren ilk Türk tasarımcılardan biri olan Yıldırım, 2012 yılında prestijli ANDAM ödülünü kazanarak küresel moda sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı. Markası Hakan Yıldırım ile couture düzeyinde sanatsal koleksiyonlara imza atan tasarımcı, duyguyu, hafızayı ve anlatıyı her zaman tasarımının merkezine yerleştiriyor. Moda ile performans sanatını ustalıkla harmanlayan Yıldırım, aynı zamanda tiyatro ve sahne kostümleri tasarlayarak disiplinler arası bir dil kuruyor. Bu vizyoner yaklaşımının en son örneğini ise İstanbul Boğazı’nın büyüleyici silüeti eşliğinde; yalnızca modanın değil, duygunun, hafızanın ve anlatının da sahnelendiği yeni koleksiyonunu, Four Seasons Hotel Bosphorus ev sahipliğinde Sezen Aksu’ya ithaf ettiği ve anlatının başrolde olduğu çarpıcı defilesiyle sundu.

Defilenin davetiyesinden itibaren hissedilen duygu yoğunluğu, tek bir cümlede şöyle özetlendi:
“Kendimi var ederken bir şeyleri becerebildiysem, beceremediysem ya da, ‘Ne anladıysan o’… Hislerimi hisleriyle büyüten, hep yanımda olan tek kişiye. Sezen Aksu’ya ithafen…”
Her Katman Bir Duygunun Taşıyıcısı
Koleksiyon; benzeri görülmemiş kesimler, özgün hacim oyunları, sanatın zanaate dönüştüğü el işçiliği ve bilinçli bir bilinmezlikle şekillenmiş. Formun estetiğiyle her şey, sanki ilk kez söylenmiş bir cümle gibi taze ve cesur. Kumaş, kesim ve ritim, defile boyunca yeni bir dilin harflerine dönüşüyor. Her bir dikiş, her bir kesim ve detay; sahnede yalnızca bir kıyafet değil, bir ifade biçimi olarak yerini alıyor. Yıldırım’ın yarattığı evrende her elbise bir hikâye, her katman bir duygunun taşıyıcısı. Her parça; bir duygunun, bir anının, bir şarkı sözünün bedensel karşılığı gibi. Tasarımlar yürümüyor, anlatıyor. Kimi zaman fısıldıyor, kimi zaman haykırıyor. Ama asla tanıdık değil—ne formda ne anlatıda… Hikâyesini ve kolektif hikâyemizi anlatmaktan çekinmeyen tasarımcı, izleyiciyi duygusal bir koreografiye davet ediyor.

Gösteri, bedenin diliyle başlıyor. Açılışta yer alan solo performans, zarafetiyle olduğu kadar taşıdığı anlamla da izleyiciyi sessiz bir sarsıntıya uğratıyor. Anatomiye meydan okuyan hareketler, ritmin çağrısıyla bir isyana dönüşüyor; dünyamızın tam ortasında bir özgürlük çemberi çiziyor. Bu dans yalnızca bir koreografi değil; dünyaya karşı ince ama kararlı bir yanıt.
Uzun bir zaman sonra podyumlar, Ahu Yağtu’nun ikonik yürüyüşüne yeniden sahne oluyor. Defilenin açılışını yaparak modellerin yürüyüşüne önderlik eden Yağtu, bu özel defileyle podyumlara istisnai bir dönüş yapıyor.
Defilenin bir bölümünde duyulan organize adım sesleri, metalik ritimler ve uzaktan gelen toplu tekrarlar… Sahneye yansıyan bu ses düzeni, koleksiyonun kişisel anlatısını daha büyük, daha kolektif bir bağlama taşıdı yoruma açık, güçlü bir not olarak yerini aldı. Yönetmen Köken Ergun’un Ben Askerim filminden alıntılanan bu askeri tören müziği, ritmik yapısıyla yürüyüşe disiplinli bir gerilim ve teatral bir yoğunluk kattı.
Koreografisi ve prodüksiyonu, show direktörü Uğurhan Akdeniz’in vizyonuyla şekillenen defilede; styling Mahizer Aytaş’a, saç tasarımları Ali Yılancı ve Serkan Aktürk’e, makyaj tasarımı ise Ece Birsen’e ait. Müzik tasarımı ise VEYasin imzası taşıyor.