Konsept Ve Felsefesiyle “Bon Objet”

Lüks mobilya tasarım ve iç mimari dekorasyon üzerine kurulan Bon Objet’i sahibi Tuğçe Eyilik’ten dinledik… 

Tuğçe Eyilik… O, bale sanatı, uluslararası siyasi bilimler eğitimi, televizyon sektörü, marka tasarım ajansı derken artık mobilya markası Bon Objet ile sürdürülebilir ve lüks tasarımlara imza atıyor. Eyilik, yaşadıklarının hayatındaki yansımalarını bu ay Gentleman’a anlattı…

Gentleman: Tuğçe Hanım sizi biraz tanıyarak başlayalım…

Tuğçe Eyilik: Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuarı’ndaki eğitimini tamamladıktan sonra, egitim hayatıma önce İsviçre daha sonra Florida’da Uluslararası ilişkiler ve Political Science üzerine  devam ettim. University of Miami’de yüksel lisans eğitimimi ise radyo televizyon iletişim ve reklam tasarım dallarında  sürdürdüm.  Eğitimlerim mimari ya da dekorasyon ile ilgili olmasa da her dönemimde yaratıcılık yanım ve tasarım, yaşamımın bir parçası ya da hobi olarak  ilerledi. Bu istek, sanat ve dekorasyon ile ilgili yurtiçi ve yurtdışında birçok seminer ve sertifika programına katılarak devam etti. Aile şirketi içinde çalışırken 2002 yılında Türkiye’deki ilk branding firmalarından TrendTiger’ı kurduk. Hatta “Attik” adında İngiliz bir branding firmasının da Türkiye temsilcisi olarak iş hayatım başlamış oldu. Tekstilden gıdaya, inşaattan, sanayi, finans gibi birçok sektörde markaya yeniden oluşum, sıfırdan marka yaratma ve logo, kurumsal kimlikten ambalaj tasarımlarına kadar reklam sektöründe uzun yıllar tasarım ve tanıtım uygulamalarında hizmet vermiştir. Tasarımın insan ruhundaki durdurulamaz gücünü boyutlu objelere yansıtma isteğiyle mobilya tasarımlarını Bon Objet markası ile mobilya sektörüne adım atmaya karar verdim.  Hatta daha öncede bahsettiğim seminerlerden bir tanesinde Karim Rashid’i (dünya çağında endüstriyel ve mobilya tasarımcısı) dinlemek  fiziken olmasa da ruhen mobilya ve  obje tasarımı yapma kararı verdiğim an olmuştur… 

G: Bon Objet’e söz gelmişken nasıl oluştu?

T.E: Aslında Bon Objet, bale sanatı, uluslararası siyasi bilimler  eğitim, televizyonculuğun üzerine marka tasarım yani aslında yaşadıklarımın bir yansıması. Bu yansıma onun üç boyutlu tasarımlara dönüşmesi ve kalıcı hal almaları. Yaşamımın sanatla yorumlanıp hayata aktarılması Bon Objet’i oluşturmuş oldu. Tabii ki gelişmek; dünyayı, tasarımcıları, sanatı, modayı hatta siyaseti dahi yakından takip etmeyi gerektiriyor. Ancak bunların yanı sıra insanları gözlemlemek, alışkanlık ve ihtiyaçlarına bakmak ve pratik yaratıcı estetik çözümler bulmak adına çok önemli buluyorum. Bon Objet lüks mobilya tasarım ve iç mimari dekorasyon üzerine kuruldu.  Mobilya tasarım ve üretim olunca işler çok detaylı tititzlik ve yaratıcılığın en ön planda olması gerekliliğini oluşturuyor. Ve bunların yanı sıra bu kadar geriden gelip dünya ve özellikle Türkiye piyasasında yerimizi alabilmek için en dikkat edip çalıştığımız nokta kalite, tasarım ve fiyat dengesi. Hayal etmek kolay olabilir belki ama onu iyi bir kalitede yapıp sunmak en önemli işlerden biri. Ayrıca çok çok önemsediğim bir ayrıcalığımız da her müşteriye kendi evimmiş gibi ilgi ve alaka ile çalışmak. Kolay olmasada bu yüzden kısa sürede ivme kazandığımızı düşünüyorum. Daha da yapacak ve gidecek çok yolumuz var… 

G: Koleksiyonlarınızda neler var? Markanın tarzını bizlere anlatır mısınız?

T.E: Koleksiyondan daha öte Bon Objet mobilya tasarımlarının genel bir konsepti ve felsefesi var diyebiliriz. Eski ile yeniyi harmanlayan mobilyanın baskın olduğu 18’inci yüzyıl Louise döneminden kapitone ve ahşap detayları göz önüne gelse de tüm bunları modernize bir şekilde günümüze uyarlayarak tasarımlar yapıyorum. Ve en önemlisi mobilyanın kullanışlı yanı fonksiyonel olması yani  birden fazla işe yaraması özellikleri arasında. Sürdürülebilir bir dünyaya çoktan ruhen hazır olmamız avantaja dönüşüyor gibi. Mobilya kullanılışı ve kalıcı olacaksa bu detaylar çok önemsediğim yaratıcılığın da eklendiği bölümleri. Dolayısıyla koleksiyonların hepsinde tanıdık mobilya tatlarının modernize olması ve fonksiyonel olmaları Bon Objet’yi yansıtıyor. Ancak koleksiyon renk ve dönemin trendlerini modasını kendi yorumu ile yansıtmalı. Bunları her sezona özel hikayesi konsepti ile koleksiyonlar üretmeye gayret ediyoruz.

G: Tasarımlar size mi ait? Üretim sürecinden de bizlere bahseder misiniz?

T.E: Bon Objet’de mobilya olarak tüm ürünlerimizin tasarımları bana ait olduğunu söylemeliyim. Tabi ki ev dekorasyonu yaparken müşterinin kendi istekleri için de hizmet verebiliyoruz. Ancak mağazalar ve showroom kendi tasarım ürünlerimizden oluşuyor. Üretimde atölyelerde çalışmaya bayılıyorum. Diğer işimde de grafikerlerle sürekli yan yana çalışmak ve kara kalem elimde detayları çizmek en sevdiğim işlerimdendi…  Tabii ki burada daha da eğlenceli üç boyut işin içinde makineler, kumaşlar devrede ve çok keyif aldığım şeyler. Hayal ettikkeriniz ancak ustalarla ve ürünün nasıl şekil aldığını öğrenmek ve görmekle gerçekleşebilir. Sevdiğin işi yapınca tüm detaylarda bulunmak keyif veriyor. Yakın gelecekte üzerinde çalıştığımız bir ev projesi var. Ayrıca hali hazırda yeni bitmiş rezidanslarda bir daire dekorasyon işimiz mevcut, içerisinde kış bahçesi bulunması da ayrıca çok keyifli. Bon Objet olarak her gün geliştirmeye çalıştığım yeni tasarım mobilyalar var. Hem ihtiyaç hem de temiz bir dünyaya kavuştuğumuzda da tasarımı kullanmaya alışacağımız keyifte olması bizim için önemli. Mobilya tasarımı yaptığım için Italica ürünlerini kullanarak dizayn ettiğim sehpalar var, onlar da master piece gibi olacak. 2023 projelerimizden, üzerinde çalışıyoruz. Bende projeler bitmez ama Bon Objet ile ilgili en önemli hedefim; Türk markası olarak Türkiye’de iyi bir yerli mobilya markası olmak, sonra da dünyada duyulabilenlerden olabilmek; hayal etmek bile değerli. 

G: Tasarım alanında en beğendiğiniz tasarımcılar? Sizin için ikon olan tasarımcılarınız var mıdır?

T.E: İlk olarak belirtmeliyim ki galiba babamın yüksek mimar oluşu beni çocukluk yılkarımdan itibaren çok etkiledi. Evde büyürken T- cetvelleri vardı eşitli kağıt ölçüm aletleri vs. 

Babamın her konuyu ya da bir yeri incelerken mimari gözü diye adladırdığı ve gerçekten de etkileyici detayları hep ilgi çelmiştir.  İş hayatıma devam ederken, hayranı olduğum 

Karim Rashid Mısırlı bir tasarımcı ülkemşze geldi. Türkiye’ye ilk geldiğinde ve seminerindeki tasarım anlayışını yaptıklarını aktardığında içimde zaten Bon Objet doğmuştu. Ancak ne zaman ve nasıl yapacağımı hiç düşünemiyordum. Bu arada daha Tabii ki bir çok yerli yabancı tasarımcıları mimarları tutkuyla beğeniyor ve takip ediyorum. Zaman hızla akıp geçiyor hayalken gerçek olalı hem bugün artık kurulalı tam 6 yıl Bon Objet olmuş ve hem de Karim Rashid tasarımlarının olduğu İtaliCa firmasının da Türkiye temsilciliğini yapıyoruz.

 G: Önümüzdeki süreçlerde tasarım nasıl bir noktaya ulaşacak?

T.E: Tasarım en önemli ve keyiflisi uçsuz bucaksız oluşu. Fakat tasarım dünyası elimizin altındaki akıllı telefonlar ve internetten bitmeyen bir hazine oluşu ve aynı zamanda ulaşılabilir olması avantaj gibi gözükse de bu avantajlar kopyalanma, taklit gibi sıkıntıları da yanında getiriyor. Tasarımda en önemli nokta artık dünyamızdaki tüketim krizini düşünerek hareket etmek olmalı. Sürdürülebilirlik artık günümüz dünyasında çok konuşulmaya başlayıp gündemimize girdi ancak bunu sadece mobilyada değil aslında hayatımızın her alanın da uygulamaya başlama zamanı geldi. Biz de uzun süredir tüm tasarım ve uygulamalar da daha önce de bahsettiğim gibi fonksyonel tasarıma yani bir ürünü bir den fazla kullanıma yönelik çalışmalar tasarımlar yönünde ilerliyoruz. Belki de biraz tesadüf oldu ancak ürünlerde en başından itibaren fonksiyonellik ve doğa dostu olma arzusu temel konseptlerimiz arasında oldu. Logomuz da da belirtildiği üzere Pampas bitkisi, yusufçuk ve anahtar bunların en güzel tanımı diyebilirim. Yapılan mobilyalarımızda mermer, ahşap, cam ve metal ana elementlerimiz. Tasarıma dayalı ürünleri yazı ile tarif etmekte zorlanabiliriz ancak isimleri ve görselleri bir seferde hedefe ulaşabildiğini düşünüyorum.

G: Sanatta en sevdiğiniz alanlar?


T.E: Bale, resim, heykel, contemporary sanatlar diyebiliriz. Müzik ise her dalını severim…

G: Dekorasyon trendleri nereye gidiyor?

T.E: Trendler dünyada moda müzik ve insanların yaşam tarzlarına yansıyan teknolojiye kadar bir çok dalda şekilleniyor. Belki farklı bir tanım olcak ama trendler insanların  ilgi alanlarına bağımlı gidiyor..  Şöyle ki, biraz yeme içme dünyası gibi biraz da insanların  yeni trend yoga, plates gibi geliyor bana. Eski sağlıklı vintage yani biraz fusion (uzak doğu) mutfak gibi.. Dünya markaları trend belirleyiciliği, doğa ve sağlıklı yaşam felsefesini mobilyasına da yansıtıyor. 

G: Peki insanların yaşam alanlarındaki arayışları neler?

T.E: Herkese göre değişen bir konu. Zaten öyle de olmalı. Bir insanın hayatının en önemli ve uzun yaşadığı alan genelde kendi evidir. Bu ev “yuva” oldukca değerli bir alandir. Bana göre , evler ve yaşadıkları alanlar insanların kendilerini iyi hissettiren en konforlu alanlar olmalı ve en önemlisi onların yaşayanların kimliğini, karakterlerini yansıtmalı. Buna biraz da günümüzün trendleri ekseninde oluşturduğumuzda güzel bir sonuç elde edebiliyorsunuz.

G: Bale dersi vermeye devam ediyorsunuz… Baledeki sisteminiz nedir? 

T.E: Bale eğitimi aslında tüttüler ve pembe patikler  ve hatta parmak ucuna çıkmak değil maalesef… Çok büyük disiplin isteyen çok ciddi antrenman isteyen zor acımasız bir sanat dalı. Balerinim diyene kadar çok uzun zaman ve emek harcamak gerekiyor. Sistem çok çalışmak ama isteyerek ve ruhunu emeğine yansıtmak. İşte bu felsefe eğitmen olduğunuz da da aynı şekilde devam ediyor. Fit Bale Barre egzersizleri aslında bugün yoga pilates gibi popüler vucüt çalışma şekillerinin temeli diyebiliriz. Amerika’da Madonna ile başlayan akım oldukça etki yarattı. Gerçekteydi insan vücudunun temel ihtiyaçlarını tabiki Bale antrenmanından çok daha hafif ancak kendi kas gücünü kontrollü çalıştıran duruş bozukluklarına müthiş iyi yönde etkisi olan bir çalışma biçimi. ‘FİT Balle barre ‘ benimde içine kattığım akıcı bir egzersizler ve jazz bale müziği ile güzel aktif bir hal aldığından keyifle yapılıyor diyebilirim.


G: Çocuklara da bale dersi veriyorsunuz… Onların ilgi alanları neler? 

T.E: Yıllar sonra döndüğüm mesleğimi “Little Ballerinas Point”  isimli bir grup altında topladım. Bunu ayrıca   “Fit  Point” olarak büyükler için de düşündüm. Çocukları çok seviyorum. Bale eğitmenliğim çok eski değil ancak büyük keyif aldığım bir alan. Gerçekten muhteşem bir iletişim. Tatlı oyunlarla aslında bu minik balerinlere bugün bir gerçek balerinin yaptığı tüm temel hareketleri uygulayabiliyirsunuz. Çocuklarda bale egitimi onların duruşlarından vücut koordinasyonuna ve ritim algılamaya kadar çok fazla detay içeren olumlu ve vücudun hiç unutmayacağı bir temel beden eğitimi diyebiliriz.  Derslerimiz keyifli ve her yıl sonu verdiğimiz resitallerle taçlanıyor.

G: Hayat mottonuz?

T.E: Bu kısmı motto mu bilemiyorum ama dünya her anlamda yaşamaya değer… İçimde yapmak istediklerim sanırım bu yaşantıma sığmayacak ama ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum. 

Bir de hayat gerçekten sevdiklerinle ve dostlar ile çok güzel… Daha tanışacağım nice dostları da heyecanla bekliyorum… Galiba sadece doğayı değil tüm canlıları ve ‘’insan’’ seviyorum… 

Dergimiz her ayın ilk haftası Türk Telekom Dergilik, D&R, Remzi Kitabevi ve tüm seçkin marketlerde…