Üst düzeyde yazı deneyimine odaklı bir marka olan SCRIBO, ürünlerinde vadettiği, ‘standart olmayan’ özel uçlar kullanarak kalem tutkunlarına yüksek kalitede yazı deneyimini sunuyor. Marcanın Ceo’su Luca Baglione, “Yaptığımız işe ve zamanımıza aykırı gibi görünen bir şeye çok güçlü bir inancımız var o da el yazısı!” diyor…
SCRIBO, genç bir şirket olmasına rağmen arkasında uzun bir geçmişin izlerini taşıyor. Üst düzeyde yazı deneyimine önem veren marka, ürünlerinde ise İtalyan stilini yansıtıyor. Tasarımları, malzeme seçimi ve üretim süreçlerinde de bunu kullanıcılarına deneyimleten SCRİBO’nun hikayesini ve öne çıkan modellerini markanın CEO’su Luca Baglione’den dinledik.
Gentleman: İlk olarak sizi tanımak istiyoruz. Kendinizden bahseder misiniz?
Luca Baglione: Kendinizden bahsetmek her zaman zordur. Deneyeceğim! Birçok tutkusu olan normal biriyim ve bunları gerçekleştirmek için kısıtlı bir zamanım var. Okumayı, sinemayı ve özellikle müziği seviyorum ve yıllar geçtikçe izlemek yerine oynamak daha kolay hale gelse de sporu, tenisi ve futbolu seviyorum. Üç çocuklu bir aileye sahip olmanın yanında SCRIBO gibi bir marka ile de ilgilenmek vaktimin çoğunu alıyor. Yaptığım işle yakından ilgili olduğunu her zaman belirtmek istediğim bir şey, farklı insanlar ve kültürlerle tanışmayı ve sosyalleşmeyi sevmem. Farklı kültürlerle çalışmak ve etkileşimde bulunmak, büyük bir kişisel gelişim ve sürekli bir öğrenme fırsatı sunuyor. Ben de bu fırsatı elimden geldikçe değerlendiren biriyim.
G: Bu sektörde çalışmaya nasıl başladınız? Ve Scribo’nun ortaya çıkış hikayesini sizlerden dinlemek isteriz.
L.B: 2005 yılında, sektörünün öncü markalarından olan Omas’ta neredeyse 11 yıl geçirdiğim, kalem endüstrisine neredeyse tesadüfen katıldım. Dolayısıyla dolma kalemler ve yazı gereçleri hakkında öğrendiğim her şeyi söylememe gerek yok sanırım, aşık oldum diyebilirim! Son Omas sahipleri (lüks saat dağıtımı konusunda uzmanlaşmış bir Çin grubu), 2015’in sonlarına doğru ve 2016’nın başlarında şirketi gönüllü olarak likide etmeye karar verdiğinde, birden işsiz kaldım. O noktada, önümde üç farklı seçenek vardı: farklı bir endüstride iş aramak, rakip şirketlerden birinde iş teklifini kabul etmek veya yıllar içinde biriktirdiğim bilgiyi kullanarak sıfırdan yeni bir şirket kurmaya çalışmak. Ben sonuncu yolu seçtim. 2016’nın sonunda, iş ve hayat ortağım (ve Omas’taki eski meslektaşım) Elena ile birlikte SCRIBO’yu (Scrittura Bolognese) kurduk.
G: SCRIBO nedir ve ne zaman kuruldu?
L.B: SCRIBO’nun genç bir şirket olduğunu ama arkasında uzun bir geçmiş olduğunu söylemeyi seviyorum. Yaptığımız işe ve zamanımıza aykırı gibi görünen bir şeye çok güçlü bir inancımız var: el yazısı! Hızlı iletişim ve sosyal medya tarafından domine edilen bu dönemlerde, el yazısı ve dolma kalemler çok tercih edilmeyebilir gibi görünse de aslında durum böyle değil! Dolma kalem veya her türlü analog yazı gereci, fikirlerimize şekil vermek ve somutlaştırmak için en mükemmel ve en doğrudan araçtır. Her zaman söylerim, ışığı yakmak için kalemle kağıda ihtiyaç vardır. Dijital araçlar, bilgisayarlar vb. ise projeyi sonlandırmak için mükemmeldir. Dolayısıyla, bu iki araç, analog ve dijital olanlar, birbirini tamamlayıcıdır ve bir zıtlık içinde değillerdir.
G: SCRIBO ve Omas arasındaki bağ nedir?
L.B: İlk olarak insanlar. SCRIBO, Omas olmasaydı var olmazdı. SCRIBO’daki ben dahil tüm çalışma arkadaşlarımız ve ekibimiz kalem ustalığını Omas’ta öğrendik… Bunu, bugün taşıdığımız her şeyi öğrendiğimiz bir doktora süreci gibi düşünebiliriz. SCRIBO, bize girişimci bir faaliyette kendimizi ölçme fırsatı verdi, Omas’taki “en iyisini getirme” anlayışının yanında bazı yönleri de geliştirme fırsatı sundu. Bunlar arasında el işçiliği modeline sadık kalma, yazıda yüksek kalite ve müşteri hizmetine özen gösterme gibi unsurları sayabilirim.
G: SCRIBO’nun temel işi nedir?
L.B: Temel işimiz dolma kalemleridir. Şu anda 3 farklı dolma kalem koleksiyonu, “Limited Edition” ve numaralı bir serinin yanında (Yüzyıl koleksiyonu bu serinin bir parçasıdır) 14 renkten oluşan bir mürekkep koleksiyonumuz var. Ürünlerden daha fazlasını konuşmak gerekirse, asıl işimizin tutkulu olanlara “zaman” vermek olduğunu söyleyebilirim. Lüks bugün, tutkularınızı takip etmek anlamına gelir. Dolma kalemle yazmak, zamanı yavaşlatmak ve düşünerek ve içtenlikle yazmaya adanmış bir zaman anlamına gelir. El yazısı, kişiliğinizi ifade etmek demektir, sadece ne yazdığınızla değil, nasıl yaptığınızla da ilgilidir.
G: SCRIBO’yu diğer kalem markalarından tasarım ve işçilik açısından farklı kılan nedir?
L.B: Ürünlerimizde çok güçlü iki noktayı vurguluyoruz: “İtalyanlık” ve çok üst düzeyde yazı deneyimi. İtalyan karakterimizi, tasarımımız, malzeme seçimimiz ve üretim sürecimizle ürünlerimize yansıtmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bunun yanında ürünlerimizin kullanımı açısından, ‘vadettiğimiz’, özel (standart olmayan) uçlar kullanarak ve el yapımı ebonit besleyicilerle (kalem uçlarıyla mükemmel uyum sağlamak için) en yüksek kalitede yazı deneyimini sunmaktır. 12 farklı uç boyutu ve yazı tarzı seçeneği, kendi uçlarınızı özelleştirebilme seçeneği, uçlar konusunda endüstrinin en üst seviyesinde olduğumuzu gösteriyor.
G: Ana pazarlar hangileridir?
L.B: Her ülkede satış yapıyoruz ama ana pazarlarımız Avrupa ve ABD’dir. Pazarlardan çok, genç nesillerin şimdi kalem ve dolma kalem dünyasına katılmaya başlaması konusunda bir şeyler söylemek istiyorum. Uzun yıllar boyunca dolma kalem üreticileri, genç neslin ilgisini çekmeye çalıştı. Başaramadıysak, ürün teklifimiz dijital, teknolojik ürünlere doğru gittikçe tüketimi yakalayamadığımız içindi. Ve eklemeliyim ki, belki de zaman uygun değildi. Son birkaç yıldır yeni bir senaryo ile karşı karşıyayız: genç insanlar bellek çekmecesini açtılar ve babalarının, dedelerinin, amcalarının dolma kalemini buldular içinde. İlk başta bir güvensizlikten sonra denediler ve ellerinde farklı bir enstrüman olduğunu fark ettiler. Ve belki de bir dolma kalemle diğer enstrümanlarla yapmaya alıştıkları şeylerden farklı şeyler yapabileceklerini düşündüler, gerçek esnek uçla elde edilebilecek çizgi çeşitliliği gibi! Buna biraz temel unsurlara dönüş, gerçekten elleri kullanmaya geri dönüş diyebiliriz. Ve bunun sadece bizim dünyamızda olmadığını belirtmekte fayda var, vinilin geri dönüşüne veya yiyecek ile ilgili işletmelerin büyümesine bakın… Daha sık genç insanların ekmek yapmak, unla çalışmak veya bahçe yetiştirmekle uğraştıklarını görüyorum! Dünyanın herhangi bir yerinden genç bir dolma kalem tutkunu, bir SCRIBO dolma kalemiyle yazdığında biz de çok mutlu oluyoruz!
G: Yüzyıl kalem fikri nasıl ortaya çıktı?
L.B: Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılını kutlamak için sınırlı sayıda bir koleksiyon üretme fikri Arte’deki arkadaşlarımızdan geldi. Bu fırsat bana Arte’den, önce Murat Ünal ve Burak Gürel tarafından önerildiğinde, ve Osman Geylan’ın da onayı sonrası hemen bu projede çalışmaya başlamak ve 100 yıl tarihini bu Sınırlı Edisyon içerisinde hazırlamak bizi de heyecanlandırdı!
G: Peki..Yüzyıl serisinin tasarım ve üretimi nasıl gelişti?
L.B: Bu soruyu yanıtlamak için, “Limited Edition” tasarımının üretim sürecinin çerçevesinin nasıl belirlendiğini de açıklamak önemli diye düşünüyorum. Aslında, “Yüzyıl Edisyonu”nun estetik tasarım aşamasını bitirdiğimizde, hemen iki üretim makro süreci belirgin hale geldi, her ikisi de mücevher endüstrisine özgü: hassas mekanik işleme ve el yapımı döküm. İlk olarak, katı çubuktan reçinelerin şekillerini oluşturmak ve 3D dekorasyon olmayan gümüş parçaları oluşturmak için kullanıldı. İkincisi, Türkiye bayrağının sembollerinin yeniden üretimiyle şapka üzerindeki 100 yıldız, dolma kalemin merkezi kısmında eski parlamento binasından ilham alan bir tasarım, ve dolma kalemin dolum sisteminin hareket ettiren topuzunda yeni parlamento binasının kolonatından ilham alan üç boyutlu tasarıma sahip gümüş bileşenler için kullanıldı. El ile cilalama ve el ile montaj sonrası ortaya çıkan bu özel seri aynı zaman İtalyan zanaatının uzun süren bir işinin de örneğini teşkil ediyor.
G: Scribo ve Arte arasındaki iş haricinde nasıl bir bağ oluştu bu süreç içerisinde?
L.B: İşimizdeki karşılıklı güven, saygı ve gerçek bir dostluk hissi. Arte’deki iş arkadaşlarımızla yıllar önce tanıştım, Arte Omas’ın Türkiye’deki distribütörüyken. Doğrudan onlarla çalışmaya başladığımdan beri, iş büyüdü, kazan-kazan durumu oluştu ve zamanla çalışma bağı gerçek bir dostluğa dönüştü.
G: Bu projede çalışmanın en tatmin edici yönleri nelerdir?
L.B: Arte ve Gilan Grubu’nun, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 100 yılını kutlamak için bu kadar önemli ve sınırlı bir edisyonu üretmemiz için bizi seçmiş olması, şüphesiz büyük bir gurur kaynağı. Arte ekibinin bize duydukları güven için asla teşekkür etmeyi bırakmayacağım. Bu, sonuçta, dediğim gibi, SCRIBO genç bir marka.
G: Arte ile başka hangi projelere imza attınız?
L.B: Bu, Arte ile yaptığımız üçüncü sınırlı edisyon. 2011’de yaptığımız “İstanbul’un Fethi” sınırlı edisyon ve 2013’te yapılan “Piri Reis” Sınırlı Edisyonunun ardından geliyor. Yakın gelecekte birlikte ne yapacağımızı şimdiden düşünüyoruz! Sabırsızlanıyorum…!
G: Bu projeyi kabul etme motivasyonunuz neydi?
L.B: Hiç şüphesiz, herhangi bir marka için çalışan insanların yeteneği ve kalitesi, markanın kendisi kadar önemlidir. Bir yerde okumuştum, insanlar ile diğer hayvan türleri arasındaki farkın zeka değil, hayal gücü olduğunu, yaratmayı ve var olmayan şeyleri hayal etme yeteneğini ifade ettiğini. Bu ifadeye tamamen katılıyorum ve bunu lüks kavramı veya anlamını belirleyen markalara da uygulayabilirim. Nesnelere anlamı biz veririz, nesne kendiliğinden değil. Dolayısıyla, bizim için böyle zorlu ve karmaşık bir projenin gerçekleştirilmesi, geçmişimizle ve harika bir yazı markası aracılığıyla elde ettiğimiz başarılarla kendimizi ölçmek anlamına geldi ve şimdi kendi tarihini yazan yeni bir markayla bunu başarabileceğimizi fark etmek demek.
G: Türkiye’de neleri seviyorsunuz ve hangi bölgelere seyahat etmekten hoşlanıyorsunuz?
L.B: Türkiye hakkında bildiğim her şeyi samimiyetle sevdiğimi söyleyebilirim. Harika ülkenizi daha fazla tanıma ve yakında Anadolu, İzmir ve Bodrum’u ziyaret etme fırsatım olmasını umuyorum. Şu an sadece İstanbul’u biliyorum ve çok seviyorum. Burada birkaç gün geçirme şansına her sahip olduğumda, iki kültürün bir araya gelip birlikte yaşadığı bir yerde olduğumu hissediyorum. Gerçekten bir köprü şehri, görünüşte uzak olan ama aslında çok yakın olan iki dünyayı birleştiren bir şehir! Harika yemeklerinden bahsetmeme gerek bile yok, özellikle Boğaziçi levreği!
G: Trendlere ve moda endüstrisine yakın biri olarak, tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
L.B: Kendimi moda konusunda biraz rahat bir kurban olarak görüyorum! İyi kıyafetleri, saatleri, ayakkabıları ve güzel bir arabayı seviyorum. “İtalyanlığımın” mutlu bir mahkumu ve dürüst olmak gerekirse, tarzımı “İtalyan biri” olarak tanınmaktan çok hoşlanıyorum!
G: Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
L.B: Fountain kalemlerle el yazısı konusunda biraz ilgi uyandırabildiysem ne mutlu bana! Eğer bu röportajı okuyan sadece bir kişi bile çekmecesini açıp kalemini alıp yazmaya karar verdiyse, bunu büyük bir başarı olarak değerlendiririm!