Floransa’da doğup sanatla iç içe bir yaşam süren İtalyan sanatçı Michelangelo Bastiani , dijital teknolojiyi şiirsel bir anlatıma dönüştürdüğü eserleriyle Türkiye’deki sanatseverlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.
Contemporary Istanbul’un düzenli katılımcılarından olan sanatçı, dijital çağda sanatın dönüşümünü, ilham kaynaklarını ve gelecek hayalini Gentleman okuyucuları için bir araya geldiğimiz bu özel sohbetimizde anlattı. Sanatçının her cümlesinde teknolojiye olan hâkimiyeti kadar içsel bir duyarlılık da hissediliyor.
“Sanatın içine doğan bir sanatçı”
Sanat yolculuğunun çok erken yaşta başladığını dile getiren sanatçı, ailesinin sanatsal atmosferinden beslendiğini belirtiyor: “Babam Carlo ressamdı ve sanat tarihi öğretmeniydi; annem Luciana ise gazeteye öyküler ve şiirler yazardı. Bu yüzden sanatın içine doğduğumu söyleyebilirim.”


İlk eğitimini Floransa’daki Istituto d’Arte’de alan sanatçı, ardından Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi aldı. Akademide tanıştığı iki arkadaşıyla birlikte gerçekleştirdiği ilk siparişli işi ise onun için hâlâ çok özel:
“Norveç’teki Hotel Carlton için yaptığımız üç metrelik dairesel yağlı boya tabloyu hâlâ unutamıyorum. Uçakla taşımamız gerekmişti; şimdi dönüp bakınca hâlâ nasıl yaptık bilmiyorum!”
Sanatçının işleri, doğrudan bir otobiyografi niteliği taşımasa da kişisel sezgilerle şekilleniyor: “Her eserim bir sezgiden, içimde beni etkileyen bir şeyden doğar. Bu nedenle doğrudan kendimden bahsetmesem bile, eserlerimde hep ‘ben’ varım.”

Sanatçı, Kiev’de gerçekleşen bir sergisinde küçük bir çocuğun artırılmış gerçeklik yerleştirmesiyle kurduğu içten bağı da hatırlatarak, sanatın filtresiz etkisine dikkat çekiyor: “Çocuk yaklaşık yirmi dakika boyunca orada, tamamen içine kapanmış şekilde kalmıştı. Bu bana şunu gösterdi: Biriyle açıklama yapmadan bir bağ kurabiliyorsan, işte orada gerçek bir şey anlatıyorsundur.”
Bilim ve teknoloji sanata hizmet ediyor
Sanatçının dijital işlerindeki teknik derinlik dikkat çekici. Özellikle hologramlarla çalışırken David Bohm’un Holografik Evren Teorisi’nden etkilendiğini vurguluyor: “Videolar, doğaları gereği iki boyutludur; ama ben onları kavanozlar içinde üç boyutlu, neredeyse dokunulabilir gerçekliklere dönüştürüyorum.”
Teknik kadar kavramsal tutarlılığa da önem veren sanatçı, dijital sanatta dengenin şart olduğunu söylüyor: “Teknoloji, fikrin önüne geçmemeli. Dijital sanat ancak insani, şiirsel ve kavramsal bir boyut taşıyorsa anlam kazanır.”
Doğa ile bütünleşen bir sanat hayali
Sanatçının geleceğe dair en büyük hayali ise doğayla iç içe bir yerleştirme yapmak: “Doğal malzemelerle, çevreyle bütünleşen ve zamanla doğaya karışan bir eser üretmek istiyorum. Bu sadece görsel değil, duyusal ve düşünsel bir deneyim olacak.”
Yaratıcılığını besleyen ana kaynaklar arasında bilim ve doğanın olduğunu söyleyen sanatçı, yaratıcı tıkanıklık dönemlerini de sürecin doğal bir parçası olarak görüyor: “İlhamım olmadığında kendimi zorlamam. Doğaya dönerim, gözlemlerim, başka disiplinlerden beslenirim.”
Genç sanatçılara ise cesaret çağrısı yapıyor:
“Sanat cesaretten yapılır. Kendini ifade etmekten ve kırılganlığını göstermekten korkmamalısın. En derin duygularınla yüzleşmekten çekinme.”
Türkiye ile güçlü bağlar
Contemporary Istanbul’a her yıl katılan sanatçı, Türkiye’ye sık sık geldiğini ve Türk mutfağına özel bir ilgisi olduğunu dile getiriyor:
“Mezeleri çok seviyorum çünkü paylaşım odaklı. Yanında bir çayla kebap ya da baklava yemek adeta bir ritüel.”
Sosyal medyanın sanatı yüzeyselleştirme riskine dikkat çeken sanatçı, eleştirileri dikkatle dinlediğini ancak yönünü bu yorumlara göre belirlemediğini söylüyor:
“Sanat, bir ‘beğeni’ ya da ‘yorum’la ölçülemez. Eleştiriler elbette önemli ama sanatın özü daha derin bir iletişim kurmaktır.”
“Yetenek olmadan disiplin yeterli değil”
Sanatçıya göre bir sanatçının kalıcılığı, yetenekle başlıyor:
“Yetenek, dünyayı farklı bir şekilde görebilmektir. Disiplin onu geliştirir ama yalnızca teknikle kalıcı işler üretilemez. Taklit edenler için disiplin yeterli olabilir ama iz bırakmak için yetenek şarttır.”