1990’lı yılların ortasında Kıbrıs’a özel radyo ve televizyon yayıncılığını getiren Birinci Medya Kurumu Kurucu Başkanı Ertan Birinci, iş hayatında geride bıraktığı 40 yılını ve özel yaşamına dair merak edilenleri bu ay Gentleman’a anlattı…
Birinci Medya Kurumu Kurucu BaşkanıErtan Birinci, hayatını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin büyümesine ve gelişmesine adamış isimlerden biri. KKTC’nin ilk özel radyo ve televizyonunun kurucusu olan Birinci, uzun yıllardır yöneticiliğini yaptığı Sivil Toplum Kuruluşları’ndaki faaliyetleriyle da “takdire şayan” çalışmalara imza atmayı sürdürüyor. On Beş Kasım Kıbrıs Ünivesitesi’nin de Mütevelli Heyeti Başkanı olan Birinci ile 40’ıncı yılını kutladığı iş yaşamı, Kıbrıs sevdası ve özel yaşamı üstüne keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…
Getleman: Ertan Bey, siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en çok tanınan iş insanlarından birisiniz. İş yaşamınızı konuşacağız ama Türkiye’deki okurlarımız için sizi biraz daha yakından tanımak isteriz.
Ertan Birinci: Ben çok güzel bir çocukluk yaşadım. Hatta babamın 84’üncü yaş gününde ona ve birlikte olduğu birkaç arkadaşına bize yaşattıkları o çocukluk yıllarımız için teşekkür ettim…
G: Ertan Birinci çocukluk yıllarında nasıl bir yaşam geçirdi? O senelere bizleri götürür müsünüz?
E.B: Evet o yıllarda yokluk vardı, sıkıntılar vardı, bir varoluş mücadelesi vardı ama işte o mücadelenin tadı bir başkaydı. Ocak ayının bir kış gününde 25 Ocak‘ta Lefkoşa’da dünyaya geldim. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Lefkoşa’da yaptım. Gazeteciliğe ise çocukluk yıllarında gönül verdim.
G: Siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük medya kuruluşlarından birinin sahibisiniz. Medya ile tanışma öykünüz nasıl gerçekleşti?
E.B: İlk olarak okul haberleriyle başladı maceram. Orta ikinci sınıftayken o dönemin en önemli gazetesi olan toplum liderimiz doktor Fazıl Küçük’ün sahibi olduğu “Halkın Sesi” gazetesinde spor yazmaya başladım… Evimiz de gazetenin tam karşısındaydı. Ön kapımız ana cadde olan Lefkoşa‘nın Girne Caddesi’ne; evimizin arkaya açılan kapısı ise Lefkoşa‘nın en meşhur mahallesi Samanbahçeye açılmaktaydı. Halkın Sesi Gazetesi’nde çok uzun yıllar spor yazarlığı yaptım. Babam ve annem ise ticaretle uğraşan insanlardı. Türkiye’den ve Almanya’dan çokta önemli bayilikleri vardı. Ona rağmen benim gönlüm medyadan yanaydı. Onlara yardım ediyordum, birlikte çalışıyorduk ama yüreğimdeki medya aşkı o yıllarda başlamıştı. Bu aynı zamanda benim medya ile de tanışmam demekti. Çok büyük bir merakım vardı ve Doktor Fazıl küçük o yıllarda resmi görevinden ayrılmış, sürekli gazetedeydi. Ben de sürekli onun yanında bir gazete nasıl hazırlanır, nasıl baskıya gider, nasıl çıkarılır hepsini birebir öğrenmiştim. Günün sonunda daha lise yıllarında Halkın Sesi Gazetesi’nin spordan sorumlu müdürü de olmuştum. Liseyi bitirdiğim zaman Bayrak Radyosu futbol maçlarının anlatımı için spikerler aramaktaydı. Benim de kendime özgü bir ses tonum, ayrı bir karakterim vardı ve beğenilmiş olacak ki radyoda Kuzey Kıbrıs futbol ligi maçlarını anlatmaya başladım. Bu da büyük bir coşkuydu. Bir taraftan üniversite, diğer taraftan spor yazarlığı ve maçlar öte yandan da ticari hayata destek! Ayrıca futbol da oynuyordum Gençlik Gücü’nde. Dolu dolu geçen gençlik yılları vardı bir de işin içine daha o yıllarda aşk girmişti ve bugün neredeyse 40 yıllık evliliğimizi tamamladığımız eşim Meliz ile o günlerden güzel bir birlikteliğe başlamıştım.
G: KKTC medyasından bize bahseder misiniz? Nasıl bir televizyonculuk var orada?
E.B: Medya’da özel yayıncılık konusunda KKTC’de büyük bir ilki gerçekleştirdik. Vatani görev için askere gitmiştim. 1995, Aralık ayıydı. Vatani görevimi iki yıl zorunlu olarak yaptım. O yıllarda Rumların sürekli sınır köylerimizi delme girişimleri vardı. Tahrik girişimleri oluyordu. O dönem devlet radyosu “Bayrak” ile “Bayrak Televizyonu” vardı. Ancak halk haberleri oradan dinleyemiyordu çünkü sınır bölgelerinde radyolar televizyonlar çekmiyordu BRT’yi. Yayınlar fm bandına geçilmiş olmasına rağmen dinlenemiyordu. Çünkü Rumların ekonomik gücü nedeniyle çok daha güçlü yayınları vardı. Yayonlar üst üste binince onların ki daha güçlü çekiyordu. Bizim insanımız da mecburiyetten haberleri Rumlardan dinlemek zorunda kalıyorlardı. O gün dedim ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de artık özel yayıncılık olmalı ve başlamalı! Türkiye’de özel yayıncılık Özal döneminde devreye girmişti. Biz de bundan geri kalamazdık. Bir yandan askerliğimi yaparken bir yandan da Lefkoşa’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk özel (yayın kuruluşunu) radyosunu kurdum. Aylarca neredeyse belki de yılı bulduk deneme yayınları yaptım. Çağdaş stüdyolar kurarak elemanlar yetiştirdik. Çok iyi sesler bulduk. Ama bir türlü izin alamıyorduk çünkü memlekette telsiz telefon bile yasaktı. Özel radyo ne demek bu yasak nasıl açılacaktı kimse inanmıyordu. Ama biz tüm devlet, hükümet yetkililerinin hepsini herkesi getirdik ve “First fm “adını soyadımızdan alan yani “Birinci Fm” radyomuzu, stüdyolarımızı, prodüksiyon yerlerimizi gösterdik tanıttık ve hazır olduğumuzu birebir gösterdik. İşte bir 29 Ekim akşamı Cumhuriyet Balosu resepsiyonu vardı. Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği’nde Sayın Serdar Denktaş Başbakan Yardımcısıydı o da biliyordu, takip ediyordu çabalarımı. Sonunda gece “gel dedi ben sana yarın özel izin vereceğim, vericilerini de getir, artık bu işe başla, yasa arkadan gelir” dedi. Hemen oradan çıktım, telefon ettim, 30 Ekim’de vericileri getirdim. 31 Ekim’de vericiyi kurduk, 1 Kasım’da da kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın katılımıyla takvimler 1 Kasım 1996’yı gösterirken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk özel yayın kuruluşu olarak ilk özel yayını başlattık. Çok iyi hatırlıyorum adeta bayram olmuştu. Tüm arabalar “First Fm” dinliyor, tebrik yağıyordu. Daha sonra 3-5 ay kadar sonra tüm hazırlıklarını tamamladığımız Kıbrıs Genç Tv’yi açtık. Onun da açılış tarihi 31 Mayıs 1997 idi. Artık hem özel radyolar, hem özel televizyonlar Kuzey Kıbrıs’ta başlamıştı ve bize her gün yeni yayın kuruluşları, kardeş olarak katılıyorlardı. Hepsine kardeş gözüyle baktım. Bayrak televizyonu hepimizin anasıydı, eviydi. Artık devlet televizyonun yanında özel yayıncılık vardı. Bir gökkuşağı oluştu Kuzey Kıbrıs’ta, rengarenktik artık. Ve yayınlarda herkes konuşabiliyor, herkes özgürce fikrini söyleyebiliyordu. Sendikalar, sivil toplum örgütleri, dernekler, belediyeler, kurum ve kuruluşlar bütün bunların başkanları, yöneticileri siyasetçileri iktidar olsun, muhalefet olsun herkes artık sesini duyurabiliyordu. Basılı tarafta mücadele gazeteciliği vardı. Özel yayıncılıkta da böyle oldu .. Varoluş mücadelesinin sesini duyurmak, özel yayıncılar olarak Kıbrıs Türkü’nün haklı davasını anlatmak vardı gündemin en başında. O varoluş davasını duyurabilmek için herkes en güzelini yapmaya çalıştı. Takvimler 2005’i gösterdiğinde açılış gecesi koyduğumuz hedefe de ulaşmıştık ve Kıbrıs Genc Tv’yi uyduya çıkarmayı başardık… Tam 18 yıldır uyduda da yayında olmanın gururu büyük. Yayınlar bütün dünyaya ulaşmış oldu, bunun da büyük bir onurunu ve gururunu yaşadık. 2007 yılında ise o zamanın sayın başbakanı bugünün sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden “Kıbrıs Türkü’nün sesini dünyaya duyurma başarı ödülü”nü almanın onurunu ve gururunu yaşadık. Tabii ki bizim televizyonculuğumuz Kıbrıs’ta Türkiye göre çok daha basit olmak durumunda çünkü Türkiye’deki o büyük reklam pastası o büyük sektör burada yok. Küçük bir nüfus olduğundan reklam kapasiteniz ve yapabilecekleriniz belli. Biz de kendi çapımızda, kendi kapasitemizde en iyisini en güzelini yapmak için hep çaba harcadık. Kendimize özgü onlarca program yaptık. Kuzey Kıbrıs’ın geleneklerini, göreneklerini, yemeklerini, tatlılarını ve doğal güzelliklerini tanıtan onlarca programa imza attık. Üreticimizi tanıtan programlarımızdan eski Osmanlı eserlerine kadar bir çok programlar çektik, hazırladık ve yayınladık. Canlı yayınlara büyük önem verdik. Çok ciddi canlı yayınlar gerçekleştirerek tartışma programlarına imza attık. Türkiye’deki gibi dizilerimiz yok, zaten baş edemezdik. Türkiye’deki dizi yoğunluğu ile de rekabet edemezdik açıkçası! Çünkü bütün Türkiye televizyonları burada Kuzey Kıbrıs Televizyonları’ndan da neredeyse daha fazla izleniyor, takip ediliyor. Biz hep o Türkiye televizyonlarının bir altında kalmak durumunda olduk, reklamda da öyle oldu. Türkiye’de üretilen her şey Kuzey Kıbrıs’ta satılıyor. Dolayısı ile Türk firmalarının Türk televizyonlarında verdikleri reklamlar burada da Kuzey Kıbrıs’ta da izleniyor. İzlendiği için de kimse dönüp Kuzey Kıbrıs televizyonlarına Türkiye’den bu reklamları vermiyor. Bu da büyük bir haksız rekabeti bize yaşatıyor. Ama buradaki yerli kuruluşlar yerli oluşumlar hepsine tek tek teşekkür etmek lazım, çünkü Kıbrıs Türk medyasının Kıbrıs Türk televizyonculuğunu yaşatmak için onlarda kıt olanaklarına rağmen çok değerli reklamları her zaman vermişler ve medyayı desteklemişlerdir. Türkiye şartlarına göre çok basit çok küçük rakamlardır bunlar ama buradaki televizyonların boyutlarına göre de hatırı sayılır reklamlardır.
G: Biraz yayıncılık ilkeleriniz ve içeriklerinizden de bizlere bahseder misiniz?
E.B: Bizim “Birinci Medya Kurumu” olarak ilk günden beri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‘nden yana taraf ve halka ayna tutan bir yayıncılık anlayışımız oldu. Herkese her kesime de söz hakkı veren bir yayıncılık anlayışımız var. Demokrasinin gelişmesine, demokratik temayülleri yaşatmada da büyük katkımız oldu. Hep bu ilkelerle bugüne kadar geldik ve 97’den 2023’e aynı heyecan ve disiplinle yolumuza devam ediyoruz.
G: Peki grup olarak medya dışında hangi alanlarda faaliyetleriniz var?
E.B: Birinci Global grubu olarak medyanın yanında turizm ve eğitim alanlarındayız. Gıda, perakende, reklamcılık ve akaryakıt sektöründe faaliyetlerimiz var. Kıbrıs Genç Tv ve First Fm’in yanında Hit Fm var. İngilizce yayın yaparak bizim bünyemizde kurduğumuz bir radyo o da. Girne’de Uptown Büyük Anadolu otelimiz faaliyet göstermek, Girne’nin ve belki de Kuzey Kıbrıs’ın olimpik yüzme havuzuna sahip tek oteldir o da. Lefkoşa, Girne, İstanbul ve Ankara’da olmak üzere toplam beş Anyhome mağazamız var. Bunlar özellikle kadınlarımızın yoğun ilgi gösterdiği işletmelerimiz arasında. iki de Türkiye’nin dünya markası “Chakra” bayiliğimiz bulunmakta. Turizmde Hill Tur, Gıda sektöründe ise Hill Gıda tedarikçi olarak görev yapıyor. Yine bir akaryakıt istasyonumuz var. Kuzey Kıbrıs’taki bilboard reklam sektörünün dörtte üçü neredeyse bize ait. Tüm bu sektörlerde elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’den çok önemli bayilikleri de bünyemizde bulunduruyoruz ve Kuzey Kıbrıs’ta buraları vatan yapmanın yatırımdan geçtiğine olan inancımızla dededen babaya, babadan toruna bu anlayışla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Ve en önemli ve değerli yatırımlarımızdan birisi de Üniversitemiz elbette.
G: Hazır sözü gelmişken, On Beş Kasım Kıbrıs Ünivesitesi’ni sormak istiyoruz. Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı siz yürütmektesiniz. Üniversite hakkında bilgi alabilir miyiz?
E.B: İlk mezunlarımızı bu yıl verdik. 15 Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nin büyük kampüsü de bitmek üzere. 1300 civarında öğrenciye ulaştık kısa dönemde. Üniversiteye büyük önem veriyoruz ve yatırım yapmaya devam ediyoruz. On beş Kasım Kıbrıs Üniversitesinin de mütevellit başkanıyım aynı zamanda.
G: Hangi bölümler var hali hazırda?
E.B: Üniversiteye uzun vadeli bakıyoruz. Çünkü bir ticari obje olarak değil bir eğitim yuvası olarak değerlendiriyoruz. Üniversitemizi her yıl yeni bölümler açarak da büyümesini hedefliyoruz. Üniversitemizde Basın Yayın Bölümü, Radyo – Televizyon, Sinema, Yeni Medya, Turizm, Gastronomi, PDR, İktisadi İdari Bilimler, Eğitim Fakültesi, Yazılım Mühendisliği Bölümlerimiz var. Bunlar dışında iki yıllık meslek okullarımız, master programlarımız ve doktora programlarımız da bulunmakta.
G: Yeni açmayı planladığınız bölümler var mı?
E.B: Artık bazı meslekler günümüzde meslek olma özelliğini yitirirken dijitalleşme yepyeni meslekleri de beraberinde getiriyor. Buna büyük önem veriyoruz ve yeni bölümlerimizi de bu noktalarda açmak istiyoruz. İngilizce hem de Türkçe olmak üzere iki dilde de eğitim veriyoruz. Üniversitemizin hedefleri arasında havacılık, tarım ve dişçilik de var. Bilgi çağına yaraşır, gençleri hayata doğru bağlayacak bölümleri açmayı hedefliyoruz. Oteli ve televizyonu olan bir üniversite olarak nam yapmak istiyoruz.
G: Öğrenci profiliniz nasıl, hangi bölümlere yoğun ilgi var?
E.B: Yazılım mühendisliği bölümümüz yoğun ilgi görüyor. Üniversitemizin öğrencileri genelde Afrika, Asya ve Kıbrıs’tandır. Daha çok yeni bir üniversiteyiz ve henüz gelişmeye çok açık, keşfedilmemiş bir hazine gibiyiz.
G: Hazır Türkiye demişken ne sıklıkla gelirsiniz? Türkiye’deki yatırımlarınız hakkında da bilgi verir misiniz?
E.B: Türkiye’ye çok sık gideriz. Türkiye bizim için Anavatandır, çok değerlidir ve orada çok güzel dostlarımız, ailemiz vardır. Eşimin annesi zaten İstanbullu, 1965 yılında Kıbrıs’a gelin gelmiş. Dolayısıyla Türkiye bizim için Kıbrıs neyse odur, vatandır! Türkiye’de özellikle şu anda büyük oğlum Tekin’in yönettiği Anyhome şirketlerinin yatırımları bulunmakta. İstanbul’da Zorlu Center ve Emaar AVM’de iki Anyhome mağazası yer almakta. Ankara’da ise Kent Park AVM’de bir Anyhome mağazası yer alıyor. Any, Türkiye de Esse’nin yerini almıştır bana göre. Çok ünlü markaları bünyesinde bulunduruyor. Kitchenaid, Wmf, Emily Henry, Zwiling Russel Hobs ve Any ile Staub gibi bir çok markaya sahip… Hilmi’nin de Türkiye’de bazı planları var. Özellikle Tellioğlu, Juss, Pasta Villa, Şölen gibi önemli guruplarla işbirliği yapıyor. Kıbrıs distribütörü olarak başarıyla pazarlamasını gerçekleştiriyor. Ben de onlara her türlü desteği veriyorum. Hep yanlarında olmaya gayret ediyorum ve kararlarını sonuna kadar uyguluyoruz.
G: Kıbrıs bir turizm cenneti. Yaz dönemi nasıl geçiriyor yavru vatanda?
E.B: Kıbrıs hakikaten bir turizm cenneti. Ne yazık ki “kumarla” anılmasına da çok üzülenlerden biriyim! Kıbrıs’ta çok büyük bir geçmiş. Burada Osmanlı’nın bıraktığı eserler mevcut, diğer medeniyetlerin bıraktığı pek çok çok eser yer almakta. Burada 1974’teki mutlu barış harekatına kadar olan çok büyük bir varoluş mücadelesinin izleri mevcut. Türkiye’nin her yanından burayı vatan yapmak için gözünü kırpmadan gelip şehit olmuş bir çok büyüğümüzün kabirleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde. Tüm bunlar dışında da burada güneş, kum var muhteşem bir hava var. Çok daha büyük bir turizm payı almayı hak ediyoruz ama gelin görün ki bir türlü direk uçuş ambargosunu aşamamak ve sürekli olarak Rum – Yunan ikilisinin Kuzey Kıbrıs’ı baltalama girişimleri neticesinde hakkımız olan payı maalesef turizmden alamıyoruz… Ama düne göre yine de çok iyiyiz. Tüm bu röportajımızı okuyan herkesi de Kıbrıs’ı gezip görmeye, Kıbrıs’ta güzel bir tatil geçirmeye davet ediyorum. Kıbrıs’ta bir tatil için her şey var. En güzel yöresel yemeklerimizden en başta şeftali kebabımızdan Molehiyamıza mutlaka gelip tatmalarını ve bu tarihi yerleri mutlaka gezip görmelerini arzu ederim. Çünkü Türkiye’de yaşayan herkesin Kuzey Kıbrıs’ı mutlaka görmesi, bilmesi lazım düşüncesindeyim…
G: Sizin tatil rotalarınız nerelerdir?
E.B: Ben Türkiye’nin her yanına bayılırım. Daha çok özellikle de Ege’yi tercih ediyoruz. 1980’li yıllardan beri Ege’de gitmediğimiz taraf kalmadı. Türkiye hakikaten bir cennet! Karadeniz’den Ege’ye, Ege’den Akdeniz’e, Akdeniz’den Güneydoğu’ya müthiş bir ülke ve her yanını görmek sanırım herkese nasip olmaz. Görmek lazım, gezmek lazım çünkü Türkiye gibi bir ülke size çok şeyler öğretir. İnsanıyla bugünlere gelişiyle Türkiye gerçekten İstanbul’dan tutun da diğer tüm illeri ilçeleri köyleri mahalleleri her şeyiyle görülmeye değer bir yer. O yüzden benim öncelikli turizm rotam hep Türkiye olmuştur. Türkiye’nin dışında zaman zaman gemi turlarıyla Avrupa’yı gezmeyi tercih ettik. Bir de Kıbrıslıların en çok gittiğimiz ülkelerden birisi İngiltere’dir.
G: Bizlere biraz ailenizden de bahseder misiniz?
E.B: Biz Meliz hanımla 5 Ekim 1986’da evlendik ama aileler ve biz resmi olarak 30 Haziran 1983’te evleneceğimize dair sözleştik, söz kestik ve o günden beri de birlikteyiz. Meliz, sanatçı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Babası Kıbrıs’ta Devlet Tiyatrosu’nu kurarken, annesi de Kıbrıs’a baleyi getiren ve ilk bale öğretmeni olan kişidir. İkisi de devlet konservatuarının zarafetini Kıbrıs’a taşımış öncü insanlar. Meliz de bu kültürle hayli donanımlı be vizyon sahibi olarak büyümüş ve bana da hep destek olmuştur. Tam 40 yıl! Bundan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. İki oğlumuz var Allah herkese böyle hayırlı evlatlar nasip etsin. Üç de torunumuz var. Meliz(8), Halil (6) ve Merin (4)… Allah hepimize herkese evlatlarını torunlarını bağışlasın. Üçü de cin gibi hepimiz Lefkoşa’da yaşıyoruz. İş hayatımızda kendi sorumluluğumuzda bulundurduğumuz iş dallarında işbirliği yaparak çalışıyoruz.
G: Tekrar iş yaşamınıza dönersek STK temsilcilikleriniz de var. Bizlere buralardaki görevlerinizden de bahseder misiniz?
E.B: Benim iş hayatımda 40’ıncı yılım. Eylül 1983’te başlamışım Eylül 2023’te de iş hayatında bir fiil tam 40’ıncı yılımı doldurmuş oluyorum. Bu Kırk Yılda pek çok sivil toplum kuruluşlarında çalıştım bizzat kurup kurucu başkanlığını yaptığım sivil toplum kuruluşları oldu. En çok da keyifle görev yaptığım 1983’te kurduğumuz Kıbrıs Türk Spor Yazarları Derneği oldu. Dört yıl genel başkanlığını yaptım. Onun dışında Gazeteciler Birliği, Gazeteciler Cemiyeti Basın Konseyi gibi tüm bu basın yayın organlarında görevlerde bulundum. Bir çok spor federasyonunda görevlerde bulundum. Üniversite yıllarımda öğrenci derneğinin kuruluşunu, genel başkanlığını yaptım. Ticaret Odası’nda doksanlı yılların sonunda görev aldım bir çok sivil toplum kuruluşuna üyeyim. 1990 yılında Meral Tekin Birinci eğitim Kültür ve Spor Vakfı’nı kurdum. Annemin ve babamın adından aldı vakıf ismini. Bugün vakfımızın bursuyla okuyan yüzlerce öğrenci oldu onlar bize büyük mutluluk veriyor bir çok sağlık kuruluşuna çok büyük yardımlarımız oldu bunlardan hep haz duyduk mutluluk duyduk. Güvenlik güçlerine, hastahanelerimize okullarımıza hep vakıf olarak katkılar yaptık.. KKTC de bir anlamı olay daha gerçekleştirdik ki siz düşünün 1982 yılından 1995 yılına kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde açık olan tek bir sinema salonu dahi yoktu. Kıbrıslı bir öğrenci liseyi bitirip üniversitede sinema bölümünü kazanıyor ama Kıbrıs’ta bir tek sinema görmemiş, sinemada film izlememiş biri olarak o durumda üniversiteye gidiyordu. İşte başkanlığını yaptığım Meral Tekin Birinci Eğitim Kültür ve Spor Vakfı olarak bu boşluğu gördük ve 13 Ocak 1995 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki sinema salonlarını yeniden hayata geçirdik. Hepsini vakıf olarak biz açtık adeta bir bayram oldu o gün de Kıbrıs’ta sinemaya hasret olanlar sinemayı hatırlamayan veya hayal mayal hatırlayanlar ve hiç bilmeyenler o büyük sihirli beyazperdede film görmenin ne demek olduğunu yaşadılar. Çok büyük bir heyecan duydular. O sinemalardan elde ettiğimiz gelir ile de eğitime, kültüre, spora ve sağlığa katkı yapmaya devam ettik. Ondan sonra da gelişen sinema teknolojisini de dolby dijital sistem ve yine ilk kez cep sinemasını da Kıbrıs’a getirdik. Bu da bizim için önemli bir gurur vesilesidir. Sinema tarihimiz ile ilgili de kitaplar bastırdık. Festivaller yaptık. Türkiye’nin bir çok ünlü sinema yazarı yönetmeni ve oyuncusunu birçok kez Kıbrıs a getirdik halkımız ile buluşturduk… Bu 40 yılda spor yazarlığımda futbol şampiyonluğumda Tv – Radyo yayıncılığımız da kurum ve kuruluşlar için yaptığımız katkılarda yüzlerce ödül, plaket, madalya ve belge aldım. Hepsi yaptıklarımızın boşa gitmediğinin bir belgesidir doğrusu.
G: Bu kadar işe yetişmek zor olmuyor mu? Enerjinizin kaynağı nedir?
E.B: Bunlara işe yetişmek meselesine gelince. Vallahi oğlanlar büyüdüğü için bu kadar işe yetişmek çok da zor olmuyor. Bana hayatı bir tek kelimeyle özetleyin derseniz “denge” derim. Denge çok önemlidir! Biz de hem zamanı hem iş hayatımızı hem de aile hayatımızı dengelemeye büyük özen göstererek her işe yetişmeye çalışıyoruz. Şu ana kadar da bir sorun yaşamadık, elbette yoruluyoruz ama başarıların ardından hepsi tatlı yorgunluğa dönüşüyor ve bizi yeni bir iş için adeta kamçılıyor. Enerjinin kaynağı herhalde birincisi karakterim! O hep genç kalmış diyorum çünkü benim yaşıtlarım emekli oldu köyünde, tarlasında, bahçesinde, domates, maydanoz yetiştirmeye gitti biz hala daha yeni projeler yeni işler yeni gelişmeler peşindeyiz. Bunların birçoğu da aslında ülkeye fayda sağlayacak, ülkenin gelişimine istihdamına büyük katkı koyacak işler oluyor. Artık ticaretin yanın da yaptığımız işler de “İnsan haklarına, kadın haklarına, çocuk haklarına, hayvan haklarına ve çevre”ye büyük saygı duyarak hareket etmenin önemine vurgu yapıyoruz. Böyle itibarı yüksek katma değerli, ülkeye her yönü ile faydalı olabilecek olan işlere yöneliyoruz.
G: Peki Ertan Birinci bize 1 gününü nasıl geçirdiğini anlatır mı?
E.B: Ertan Birinci’nin bir gün aslında dolu dolu geçer sabah evde mutlaka kahvaltımı yaparım ve bana dijital ortam da gönderilen günlük gazeteleri gözden geçiririm. Kahvaltıdan sonra da hemen ofisime gelirim, orada günlük yapmam gereken işler randevular buluşmalar toplantılar bütün bunları yerine getiririm. Televizyonun yayınları benim için çok önemlidir. Kıbrıs Genç Tv’nin yayın politikası yayınları o gün yayınlanacak olan çekimler çok önemli bir zamanımı alır, günün bir bölümünde mutlaka diğer kuruluşlarla ilgili günlük bilgileri alırım. Akşamüzeri tüm günün muhasebe bilgilerini de aldıktan sonra işimi gücümü tamamlar ve eve giderim. Evde yemeğimizi yerim ya eşimle beraber bir tarafa çıkarız dolayısıyla bir günü böyle evden işe işten eve diye dolu dolu geçiriyoruz.
G: Hayat mottonuz nedir?
E.B: Hayat mottomu sordunuz yani hayat felsefemi… Hayat aslında çok kısadır, hiçbir şey böyle bir güne gelmeden gelip geçiyor. Hani derler ya “hayat ne dün, ne yarın, bugündür” diye aslında bu çok doğru. Özellikle son yıllarda da görüyoruz yarına kimsenin ne olacağını artık hiç kimse bilmiyor o yüzden hayat felsefem iyi yaşamak, güzel yaşamak ve kendime değer vermek. Çünkü siz kendinize değer vermezseniz size kimse değer vermez. Eğer kendinize değer veriyorsanız o zaman insana, hayvana, çiçeklere değer veriyorsanız zaten o demektir ki her şeye herkese değer veren bir yapınız var. Değeri de verdiğiniz zaman etrafınızdaki her şey değerli ve güzel oluyor. Bir de aile çok önemlidir. Herkes yuva kurabilir ama aile olamaz. Mutlu aile mutlu çocukları, mutlu çocuklar mutlu toplumları oluştururlar. Bütünlüklü toplum mutluluğunun huzurunun temeli olarak bakıyorum aileye. Ve sanata evet diyen bir felsefe yapım var. Sanata evet demek, çözümcü olumlu pozitif düşünmek demektir . Çünkü tüm bunlar hayatı güzelleştirir. Güzeli de sanatçı yapar. Güzel yaşamak, yaşatmak, mutlu etmek en önemli sanattır ve bunu başaran da gerçek sanatçıdır. KKTC’de tiyatroyu kuran Kayınpederimin bu yönü çok değerli ve söylediği bir cümle hep aklımdadır. “Gitmesin, bitmesin dedirten her şey güzeldir”… Hayat felsefem de işte bunlarla vardır. Tekrar teşekkür ediyorum size sanıyorum bir çok şeyden bahsettik. Babam Tekin Birinci 1955’ten 2000 yılına kadar çok önemli ticari faaliyetlerde bulunmuş şu anda da bize her konuda tanıştığımız zaman doğruyu iyi gösteren bir tecrübeye sahip. Ondan azami bir şekilde yararlanmaya çalışıyoruz. İki abim, bir kardeşim var onlar da kendi iş dallarında güzel ve iyi işler yapmak için yaşamları boyunca çalıştılar. Özellikle Birinci Global benim kurduğum eşim ve iki oğlumla beraber büyüttüğümüz ailemizin ortak değerimizdir. Eşim de Kıbrıs Genç Tv’de 27 yıldır akşam saati adı altında önemli bir televizyon programı yapıyor ve haftada iki kez de Ana Haber Bülteni okuyor. Onun varlığı, vizyonu görüşleri, iş hayatında çok önemli katkıları var bizlere…
G: Kendinizi en huzurlu hissetiniz köşeniz neresi?
E.B: Bir büyük enerji kaynağımız da hiç kuşku yok ki aile fertleri, eşim, çocuklar, torunlar ve babam… Onun verdiği destek bütün bunlar birleşince hakikaten ortaya böyle güzel pozitif bir enerji çıkıyor. O pozitif enerjiyi de en iyi ve dengeli bir şekilde kullanmaya çalışıyorum kendimi huzurlu hissettiğim yer herhalde klasik bir cevaptır “evimdir”. Evimde gerçekten çok huzurluyum evimin her köşesinde bu huzuru hissediyorum.
Otomobilde tercihiniz nedir? Ne tür araçlar tercih edersiniz?
E.B: Babam Kıbrıs’ın çok büyük bir ticaret adamıydı. 60’lı yıllarda Rumlar’dan mal alıp Türk tarafına satan ender insanlardan biriydi ve Volkswagen arabada da Türk kesiminde en çok arabayı satan kişi olarak VW firmasından madalya ve ödül almıştı. O yüzden ben neredeyse Volkswagen arabanın içinde doğdum. Ford yine VW grubundan Audi; BMW ve bir çok arabayla haşır neşir olarak büyüdüm. O yüzden böyle pek bir özel araba merakım olmadı arabaya bir özlem bir hasret duymadım öyle de bir merakım olmadı. Çocukların var gençlerin var ben iyi ve güzel kaliteli aile arabalarını seviyorum. Volkswagen de kullandım Audi de kullandım. Ford’un Taunus’undan Escort’a bir çok modelini kullandım. Jaguar’ım da oldu Volvo da. İyi ve güzel kaliteli olan tüm arabalar benim için aynı değerdedir.
G: Giyim tarzınız hakkında da biraz bilgi almak isteriz. Spor mu seversiniz yoksa klasik mi?
E.B: Giyim tarzı olarak spor giymeyi tercih ederim. Zorunlu olmadıkça takım elbise giymemeye, kravat takmamaya dikkat ederim. Yaz günlerde Kıbrıs’ın 45, 50 derece sıcağında şort ve tişörtle gezmeyi tercih ederim.
G: Tutuğunuz takım?
E.B: Herkesin tuttuğu gibi benim de tuttuğum takım var. Türkiye’de ben Galatasaraylıyım, Galatasaray’ı tutuyorum. Kıbrıs’ta 1990 yılında KKTC Galatasaraylılar Derneği’ni kurdum uzun yıllar başkanlığını yaptım. 1992’de tüm Galatasaray teknik heyeti ve yöneticileriyle beraber kuzey Kıbrıs’a on gün kampa getirdim, misafir ettim. Çok sıkıfıkı ilişkiler içerisinde oldum, çok büyük bir sevgim sevdam var Galatasaray’a … Büyük oğlum Galatasaraylı, gelinim ve torunlar da Galatasaraylı. Küçük oğlumuzu Fenerbahçe’ye kaptırdık 1996 doğumlu. O yıllarda Fenerbahçe’nin başarıları yüzünden o da Fenerle büyüdü. Şu an nişanlı, bakalım ileride çocukları dededen mi babadan mı çekecek? Feneri tercih etmesi de ayrıca bize güzel bir rekabet fırsatı yaratıyor. Ben tabii ki şu anda izleyici olarak takip ediyorum Kıbrıs’ta da Gençlik Gücü Spor Kulübü’nü tutuyorum. Gençlik Gücü benim çocukluğumun takımı. 1981’de 15 yaşındayken ben Gençlik Gücü A kadrosuna girdim ve o yıl tarihinde ilk ve tek üç kupa kazandık. Üç kupada da ben de yer aldım, başarı madalyası kazandım benim için onurdur, gururdur. Tabii daha sonra iş hayatına girdiğim için birlikte futbolu yürütemedim biz de futbol amatördü o zamanlar amatör yapılmaktaydı. Şimdi ben sadece bir seyircisi olarak uzaktan takip ediyorum ama Gençlik Gücü Spor kulübüne başkanlık da yaptım. 2007 – 2008 yıllarında 50 yıllık kulübün antrenman sahası yoktu bir antrenman sahası kazandırdım. Gençlik Gücü, Kıbrıs Türk toplumunda varoluş mücadelesinde önemli bir yer tutan kulüptür ona da başkan olarak hizmet etmenin gururunu hep yaşayacağım.
G: Mutfakla aranız nasıldır? Sevdiğiniz yemekler hangileridir?
E.B: Mutfakla pek aram yok, eşim çok güzel yemekler, tatlılar yapar, ben sadece iyi bir tüketiciyim. Yemek ayrımım yoktur, yemeyi böyle keyifle tadında güzel yemekten büyük bir mutluluk duyarım. Bir çok yemeği seviyorum hakikaten bir ayrım yok ve Kıbrıs’a özgü makarna bulli dediğimiz bir yemeğimiz, Molehiyamız, patates kebabımız vardır. Bunlar da benim favori yemeklerimdir. Ayrıca kayınvalidem de bir yemek ustasıdır. Hem yemeğine, hem sohbetine ve o güzel dinleme tarzına hep büyük saygı sevgi duyarım.
G: Son olarak eklemek istediklerinizle bu güzel sohbeti noktalayalım…
E.B: Birinci Globali geliştirerek sağlıklı büyüterek ileriye doğru gidiyoruz ve güzel yatırımlar da güzel işlerle sadece Kuzey Kıbrıs’ta değil Türkiye’de de iyi bir şeyler yapma çabası içerisindeyiz. Birinci Globalın yeni nesilleri Türkiye’den sonra dünyaya da açılabilecek yetenek ve donanıma sahip olacaklar. Kıbrıs’ta bütün ambargolara bütün izalasyonlara rağmen dededen babaya, babadan çocuklara ve torunlara bu işlerin olmasını çok değerli buluyorum. Akdeniz’in her yönü ile sıcak olan bu adasından dünyalı olabilmeyi başarmak hakikaten çok değerli. Ve sizlere de buralara kadar çıkıp gelmenizden ötürü çok teşekkür ediyorum. Keşke bitmese!