Hız, sadece gaz pedalına basmak değil; karar anında soğukkanlı kalabilmek. Henüz 20’li yaşlarında olmasına rağmen, direksiyon başında yılların olgunluğuyla yarışıyor. Ali Türkkan, stilini, stratejisini ve ruhunu piste yansıtarak WRC Gençler Kategorisi’nde yarış kazanan ilk Türk ralli pilotu oldu. Akropolis’in tozlu etaplarında yazdığı bu zafer, sadece birincilik değil kendi yolunu çizen bir karakterin imzası.
Motor sporlarının en zorlu ve prestijli dallarından biri olan ralli, yalnızca hız değil; aynı zamanda strateji, dayanıklılık ve kusursuz bir takım uyumu gerektiren zorlu bir mücadele alanı. 1950’li yıllarda Avrupa’da popülerlik kazanan bu disiplin, kısa sürede küresel bir ilgi odağı haline geldi. Türkiye de bu tutkulu dünyanın bir parçası olma yolunda son yıllarda önemli adımlar attı. Bu yükselişin en etkileyici örneklerinden biri, Castrol Ford Team Türkiye’nin genç ve yetenekli pilotu Ali Türkkan. Henüz 25 yaşında olmasına rağmen, motor sporları kariyerine sayısız başarı sığdıran Türkkan, 2025 sezonunda katıldığı Akropolis Rallisi ile kariyerinin en parlak anlarından birini yaşadı. Kopilotu Oytun Albayrak ile birlikte, dünyanın en zorlu rallilerinden biri olarak kabul edilen bu prestijli organizasyonda hem JWRC hem de WRC3 klasmanlarında zafere ulaşarak Türk ralli tarihine geçen bir başarıya imza attı. Bu galibiyet, sadece bireysel bir zafer değil; aynı zamanda Türkiye’nin motor sporları alanında ulaştığı yeni seviyenin, uluslararası rekabet gücünün ve sporun altyapısında kaydedilen ilerlemenin güçlü bir yansımasıydı.

Ali Türkkan, bu yolculuğunu, “4 yaşımda motosikletle tanıştım, 5 yaşımda direksiyon başına geçtim. Aslında farklı bir branş olan pist yarışları tarafındaydım ve orada da şampiyonluklarım vardı. Kariyerimi değiştiren hamle 2019 yılında ralli branşına geçişim ve 2020 yılında Castrol Ford Team Türkiye ile anlaşmam oldu. Karting ve motosikletle başlayan bu serüven beni rallideki mücadeleye taşıdı. O hissi anlatmak zor ama çocukken tanıştığın bir tutku seni bırakmıyor” sözleri ile ifade ediyor.

Rallinin efsanevi etaplarında geçen o zorlu süreci, duyguları ve takım dayanışmasını Ali Türkkan’dan dinlemek üzere Castrol Ford Team Türkiye’nin yarış garajında buluştuk. Röportajımıza, “Akropolis Rallisi’ni JWRC ve WRC3 klasmanlarında kazanmak büyük bir başarı. O zafere giderken yaşadığın duygular, mücadele ve ekibinle kurduğun bağ bu tabloyu nasıl anlamlı kıldı?” sorusuyla başlıyoruz. O unutulmaz zaferin perde arkasını ise en genç Türkiye Ralli Şampiyonu Ali Türkkan şöyle anlatıyor:

“Dünya Şampiyonluğu’na Açılan Kapının Eşiğindeyiz”
“JWRC ve WRC3 gibi iki ayrı klasmanda aynı anda yarışmak, hem teknik açıdan hem de zihinsel olarak ciddi strateji gerektiriyor. Her etapta dengeyi korumak, riskleri doğru yönetmek ve asıl hedefe odaklı kalmak kritik öneme sahip. Bizim için asıl öncelik Junior WRC. Bu, neredeyse son 20 yılın tüm Dünya Şampiyonlarının çıktığı şampiyona. Sébastien Loeb, Sébastien Ogier, Thierry Neuville gibi birçok şampiyon Junior WRC’den geldi. Dolayısıyla bizim de tüm odağımız burada. Elbette WRC3’te elde edilen başarı da çok değerli ama biz her zaman JWRC klasmanındaki stratejimize sadık kalıyoruz. Risk yönetimi yaparken de bunu göz önünde bulunduruyoruz. Gerektiğinde tempoyu kontrol ediyor, gerektiğinde ise maksimumu zorluyoruz. Bu dengeyi kurmak, sezon genelindeki istikrar açısından önemli.”

Zafer, Yılların Emeğinin Karşılığı
“İlkler unutulmaz. Uzun zamandır podyumun en tepesine çıkmaya çok yaklaştığımız anlar oldu; ama hep bir adım kala aksilikler devreye girdi. Bu kez her şey farklıydı. Akropolis gibi efsanevi ve kırıcı bir rallide, hem JWRC hem WRC3 klasmanında zaferle çıkmak, yıllardır peşinden gittiğimiz Dünya Şampiyonluğu hedefinin artık bir hayal değil, somut bir gerçek olduğunu gösterdi. Biz zaten her zaman favori ekipler arasında gösteriliyorduk, ama bu galibiyet artık bunu rakamlarla da ispatladı. Akropol, doğası gereği affetmeyen bir parkur. Bu zaferi özel kılan en önemli noktalardan biri, hız ve güvenlik arasındaki o ince çizgide kusursuz bir denge kurabilmemizdi. Yarıştan önce her etap için özel stratejiler geliştirdik. Nerede sınırı zorlayacağımızı, nerede riski minimize edeceğimizi çok net planladık. Aracın içi zaman zaman 50-60 derece sıcaklığı buluyordu. Bu koşullarda konsantrasyonu korumak, refleksleri diri tutmak kolay değil. Ama tam da bu yüzden, bu zafer sadece bir yarış kazanmak değil; zihinsel ve fiziksel olarak sınırlarımızı zorladığımız bir mücadelenin ödülü, yılların emeğinin karşılığıydı. Yunanistan’da bu zaferi kazanırken ailem de finişteydi. Bu, onların beni Dünya Şampiyonası’nda izlemeye geldikleri ilk yarıştı ve o anı birlikte paylaşmak tarif edilemez. Araçtan indiğimde beni ilk kutlayan kişi, bu yolculuk boyunca hep yanımda olan koçumuz Murat Bostancı oldu. Ve aslında o kürsüde yalnız değildim. Mühendislerden teknisyenlere, strateji ekibinden sponsorlarımıza kadar herkesin emeği var. Kazanmanın yükünü birlikte taşıdığımız o insanların varlığı, bu zaferi gerçek anlamda kolektif bir başarıya dönüştürdü.”

Bireysel Değil, Mutlak Bir Takım Oyunu
Akropolis Rallisi gibi zorlu parkurlarda saniyelerin bile önemi büyükken, ekip içi uyum adeta hayati bir rol oynuyor. Rallide verilen kararlar çoğu zaman milisaniyeler içinde alınırken, sadece pilotun değil, co-pilotun da kararlılığı ve psikolojik dayanıklılığı başarıyı doğrudan etkiliyor. Özellikle bu kadar yüksek tempolu ve kırıcı etaplarda, iki kişilik ekip bir bütün gibi hareket etmek zorunda. Türkkan, bu noktada içgüdülerin ne kadar güçlü olsa da asıl belirleyici olanın yol notuna olan tam güven olduğunu vurgulayarak, “Bu işte içgüdüler çok güçlüdür ama yol notuna güvenmek en doğrusu. Aracın içinde ikimiz de kendi işimize konsantreyiz ve kendi görevlerimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ama aynı zamanda birbirimizin psikolojisini de doğru noktada tutmak bizim işimiz. İşler her zaman yolunda gitmeyebiliyor, hata da yapabiliyoruz. Bu durumlarda ikimiz de birbirimizin tekrar yola girmesi için orada hazır bulunuyoruz. En önemli parçalardan birisi. Ralli dışarıdan bireysel bir spor gibi görünüyor ama aslında tam anlamıyla bir takım işi. Sonucu belirleyen saniyelik farklar co-pilotun ses tonuna, servis ekibinin titizliğine ya da mühendislerin verilerine bağlı olabiliyor. Herkesin senin kadar bu işe inanması gerekli” diyor.
Bir ralli, sadece direksiyon başında değil, planlamayla kazanılıyor. Yarış sabahı start çizgisine gelen her pilotun arkasında aslında günler süren bir hazırlık süreci var. Türkkan da bu süreci hem teknik hem fiziksel boyutlarıyla şöyle anlatıyor: “Yarış haftası benim için en az 10 gün öncesinden başlıyor. Eğer yarış başka bir zaman dilimindeyse, uyku düzenimi o ülkeye göre kademeli olarak kaydırıyorum. Çünkü yarış günü sabah 6’da ayakta olup gece 23’te hâlâ aktif olmanız gerekebiliyor. Fiziksel olarak hazır olmak yetmiyor; zihinsel dayanıklılığın da aynı seviyede olması şart. Özellikle sıvı kaybı ve sıcaklığa karşı dayanıklılık için antrenmanlarımı günün en sıcak saatlerinde yapıyorum; çünkü araç içinde sıcaklık 50-60 dereceyi bulabiliyor. Keşif sürüşü yani recce, yarışın temel taşı. Kendi kiraladığımız bir binek otomobille, yarışın geçeceği tüm etapları en az iki kez baştan sona gidiyoruz. Akropolis öncesi bu süreçte yaklaşık bin 500 kilometre yol yaptık. Her virajın, fren noktasının, zemin değişiminin notunu alıyoruz. Co-pilotumla birlikte bu yol notlarını yarış stratejimize entegre ediyoruz. Yarış otomobilimizi Türkiye’den getirmiyoruz. Dünya Şampiyonası için Polonya’da konumlandırdığımız bir Ford Fiesta Rally3 aracımız var. Dolayısıyla otomobili yarıştan önce ancak oraya gittiğimizde görebiliyoruz. İlk etap öncesinde araçla ilgili bütün son kontrolleri ve adaptasyonumuzu hızlıca yapmak zorundayız. Shakedown’da tüm sistemleri test etmek zorundayız; iç-dış kameralar, GPS, güvenlik modülleri… Ayrıca her an bir tamirat çıkabilir. Lifti olmayan bir yerde, 15 dakikada otomobili tamir edip etap startına yetişmek zorundayız. O anlar, hem bilgiye hem soğukkanlılığa dayalı gerçek sınavlar.”
“Köklü Mirasa Karşı, Tutkuyla Yolumuzu Çiziyoruz”
Türkiye’de ralliye olan ilgi son yıllarda artmaya başlasa da, bu sporun gelişimi için hâlâ önemli eksikler bulunuyor. Yarış tecrübesiyle hem yurt içinde hem de Avrupa arenasında dikkat çeken Türkkan, motor sporlarının geleceği konusunda umutlu olsa da gerçekçi bir tablo da çiziyor. Avrupa’daki rakipleriyle aynı klasmanda yarışan Türkkan, Türkiye ile Avrupa arasındaki farklara da dikkat çekerek; “Ne yazık ki ülkemizde bu branş, henüz potansiyeliyle orantılı bir ilgi ve değer görmüş değil. Motor sporları pahalı, zor ve ciddi sabır gerektiren bir alan. Bu emeğin karşılık bulması için daha fazla altyapı, eğitim ve özellikle sponsorluk desteği şart. Umuyorum ki bizim gibi genç sporcuların elde ettiği başarılar bu ilgiyi artıracak. Bu noktada biz çok şanslıyız çünkü arkamızda bu spora gönül vermiş, bizi destekleyen güçlü ve köklü sponsorlarımız var. Onların desteği bizim için çok kıymetli. Bizde tutku ve özveri fazlasıyla var. Ancak Avrupa’daki sistematik yapıdan uzak olduğumuz da bir gerçek. Onlar daha çocuk yaşta fabrika takımlarına girip yetişmeye başlıyor, biz ise kendi yolumuzu çiziyoruz. Bu da bizi daha dirençli ama aynı zamanda daha yalnız kılıyor. Castrol Ford Team Türkiye, bu alanda Türkiye’de öncülük eden tek yapı ve bu farkı kapatmak için yıllardır ciddi bir çaba gösteriyor. Avrupa’da ciddi bir teknik miras var. Dünya Şampiyonası’na pilot yetiştirmiş 5-6 jenerasyonun içinden gelen ülkelerle yarışıyoruz. Biz ise bu yollara görece daha yeni adım attık. Ama bizim takımımızın da Dünya Ralli Şampiyonası deneyimi 20 yıla yaklaşıyor. Bu da bizim en büyük avantajımız. Önceki jenerasyonlardan gelen tecrübeler, bizim aynı hataları tekrarlamamamız için çok değerli bir rehber oluyor” açıklamasında bulunuyor.
Ralli aracı bir canlı olsaydı senin karakterini mi yansıtırdı, yoksa sen onun karakterine mi uyardın?
Ali Türkkan’la gerçekleştirdiğimiz sohbetin sonunda, onu daha yakından tanımak için ralli dünyasının yüksek tempolu atmosferinden bir anlığına uzaklaşıp, bu tutkunun daha samimi ve eğlenceli yönlerine ışık tutan kısa sorularla sohbetimizi tamamladık.
Eğer etap boyunca sadece tek bir duyguyu kapatabilseydiniz, korkuyu mu, öfkeyi mi, heyecanı mı yoksa özgüveni mi kapatırdınız?
“Heyecan. Çünkü ralli, uzun bir odaklanma maratonu. Aşırı heyecan bazen gereksiz riskler almana ya da dikkatin dağılmasına yol açabiliyor. Oysa dengeli bir bilinç hali sana etap boyunca sürdürülebilir bir tempo sağlar.”
Peki, ralli aracının içindeki ses kayıtları herkese açık olsaydı, en çok utanacağınız an hangisi olurdu?
“Etaplarda sadece işimizi yapıyoruz ve konuşmalar hep yol notları vs. üzerine. Ama etap aralarında biraz nefes almaya ve karşılıklı diyaloğa zaman bulabiliyoruz. Herhalde o bölümlerde co-pilotumla yaptığımız geyiklerin duyulması en çok utanılacak anlar olurdu!”
Ralli bir video oyunu olsaydı, kendine nasıl bir özel güç (power-up) verirdin?
“‘Başa alma’ diyebilirim. Çünkü rallide her zaman limite en yakın noktada olmaya çalışıyoruz. Ama hep daha iyisini başarmak aynı virajı 1 km/sa. daha hızlı dönmek veya 5 metre daha geç fren yapmak için uğraşıyoruz. Bunu zaten en iyi yapan ekiplerden biriyiz ama her zaman daha da iyisinin peşindeyiz.”
Güzel soru! Aslında insan ilişkileri gibi biraz arabayla olan ilişki de. Artık birbirimizi öylesine iyi tanıyoruz ki, nasıl tepki vereceğini önceden hissedebiliyorum. Araç ayarları da aslında birbirimize bir şekilde adapte olma süreci gibi. Doğru ayarları bulduktan sonra bu ilişki tamamen karşılıklı bir uyuma dönüşüyor. Ford Fiesta Rally3 bu noktada bizim en büyük şansımız. Çok hızlı adapte olunabilen ve kullanması çok keyifli bir araç.
Kendinizin bir sonraki versiyonu olarak, ideal Ali 5 yıl sonra nerede, ne yapıyor olur?
“Hayalim, o gün geldiğinde Dünya Ralli Şampiyonluğu’nu kazanmış, bu topraklara o unvanı getirmiş ilk Türk pilot olarak tarihe geçmek. Ama sadece kendi zaferlerimle yetinmek istemem. Asıl hedefim, bu başarıyı bir dönüm noktası haline getirip, Türkiye’de genç yeteneklerin hayallerini büyütebilecekleri, dünya standartlarında bir sürüş akademisi kurmak. Çünkü gerçek kazanım, bir bayrağı devralıp zirveye taşımak değil; o bayrağı sonraki nesillere gururla teslim edebilmek.”

