Gençlik yıllarını Kapalıçarşı’nın çok kültürlü ve kozmopolit atmosferinde geçiren Ararat Arpacı, bugün hayata geçirdiği tasarımlarla adeta birer sanat eseri yaratıyor. Her bir tasarımının kendine özgü bir hikâyesi olması ise bu eserleri zamansız ve ölümsüz kılıyor.
El işçiliği ve ustalığın buluştuğu noktada ortaya çıkan eserler, tarih boyunca zamansızlıklarıyla ölümsüzleşmiştir. Takı tasarımının kalbinin attığı Kapalıçarşı ise bu anlamda gerçek bir sanat hazinesi. Uzun yıllardır bu sektörün içinde yer alan Ararat Arpacı, takı yaratım pratiklerini, her bir parçanın ardındaki hikayenin önemini ve taşıdığı değeri büyük bir tutkuyla aktarıyor. Yıllar içinde biriken deneyimi, hayal gücüyle birleşerek Ararat Bey’e hem ilham kaynağı oluyor hem de onu sürekli geliştirip dönüştürüyor. Ortaya çıkan her eser, hem teknik bir ustalığın hem de duygusal bir anlatımın yansıması olarak öne çıkıyor. Bu özel tasarımların ardındaki ilham verici hikayeleri, Çırağan Sarayı’ndaki Ararat Jewelry’de Ararat Bey’in kendi anlatımıyla dinleyebilirsiniz.

Kapalıçarşı’nın Büyülü Dünyasında Başlayan Yolculuk
Ararat Arpacı’nın takıya olan yolculuğu, henüz 14 yaşındayken 1995 yılında Kapalıçarşı’da başladı. Yaz tatillerinde çıraklık yaparak adım attığı bu kadim çarşı, onun hayatında dönüm noktası oldu. Çarşı’nın çok kültürlü, çok katmanlı atmosferi içinde çıraklıktan kalfalığa, oradan da ustalığa uzanan bir gelişim süreci geçirdi. Bu serüven, 2004 yılında kendi sadekârlık atölyesini kurmasıyla taçlandı.

Mücevhere olan ilgisinin kaynağını doğa olarak tanımlayan Arpacı, ‘’Çocukluğumdan bu yana doğayla kurduğum derin bağın sanatıma yön verdiğini düşünüyorum’’ diyor. Hayvanların zarafeti, bitkilerin desenleri, ağaç kabukları ve dalgaların hareketi gibi detayların tasarımlarına ilham kaynağı olduğunu düşünen sanatçı, bir mücevheri “eser” yapan şeyin, insanların o tasarımı beğenmesi ve kendinden bir parça bulması olarak ifade ediyor.

Ararat Arpacı Markasının Ruhu: Doğayla Birlikte Yaşayan Mücevherler
Arpacı, markasının omurgasını doğanın estetik anlayışına dayandırıyor. Doğayı takılara taşıyarak hem estetik bir dil kuruyor hem de doğanın yok oluşuna karşı farkındalık yaratıyor. Tasarımlarında doğadaki canlıları merkeze alarak, izleyiciyi onların gözünden dünyayı görmeye davet ediyor.
Arpacı’nın atölyesi, Kapalıçarşı’da yer alan 400 yıllık bir kervansarayın içinde yer alıyor. Ararat Bey, bu tarihi atmosferi yaratım pratiklerine ilham veren en önemli alanlardan biri olarak görüyor. Geleneksel zanaatın modern tasarımla buluştuğu bu özel mekânda yerli ve yabancı ziyaretçilere unutulmaz bir ayrıcalıklı bir deneyim sunuluyor.
Doğadan Beslenen Koleksiyonlar: Kavuşma
Arpacı ‘’Her koleksiyonun kendisine özgü bir hikâyesi var’’ ifadesiyle birlikte Kavuşma Koleksiyonu’yla duygulara hitap eden bir anlatı sunuyor. İki farklı yüzüğün birleşmesiyle oluşan tasarımda, yuvaya dönen bir kuşun ve yavrularının “kavuşma anı” canlandırılıyor. “Bu yüzüklerde o kısa ama büyülü anı yaşatmak istedim” diyor Ararat Bey.
Gelenekten Geleceğe: Teknolojiyle Uyumlu Zanaatkârlık
Mücevher tasarımında teknolojiyi yalnızca bir araç olarak değil, geleneksel el işçiliğinin hizmetinde bir destekleyici unsur olarak görüyor. Dolayısıyla işin ruhu, hâlâ çıraklık günlerinde öğrendiği ustalıkla, el emeğiyle ve sezgisel tasarım süreciyle şekilleniyor. Ancak çağın getirdiği yeniliklere de kayıtsız kalmıyor. 3D modelleme ve dijital tasarım teknikleri, doğada gözlemlediği o eşsiz detayların birebir ve hatasız bir şekilde mücevherlere aktarılmasında büyük bir kolaylık sağlıyor.
Doğanın karmaşık desenleri, hayvanların zarif anatomileri, bitkilerin ritmik yapıları… Tüm bu ince detayları birebir yansıtmak için dijital araçları tasarım sürecine entegre ediyor. Ancak bu süreç hiçbir zaman mekanik bir üretime dönüşmüyor. Önce zihninde şekillenen bir fikir, ardından el çizimleriyle somutlaşan bir taslak, sonra da teknolojinin desteğiyle son halini alıyor. Arpacı için bu bir tür “zihinden kalbe, kalpten ele ve teknolojiden zamana” uzanan bir yolculuk.
Ona göre geleneksel el işçiliği, bir tasarımın ruhunu ve karakterini belirleyen en önemli unsur. Bu yüzden atölyesinde üretilen her parça, hem geçmişin derinliğini hem de geleceğin olanaklarını bir arada taşıyor. Teknolojiyi, daha görünür ve güçlü kılan bir dokunuş olarak değerlendiriyor. Ararat Arpacı’nın her tasarımı bu iki dünyanın dengeli birlikteliğinin zarif bir yansıması olarak görülüyor.
Mücevherde Türkiye’nin Potansiyeli
Türkiye’nin mücevher ve takı alanında eşsiz bir kültürel mirasa sahip olduğunu düşünen Ararat Arpacı, global pazarda daha güçlü bir konum elde etmek için markalaşmanın ve el işçiliğini korumanın önemine dikkat çekiyor. Usta-çırak geleneğinin hâlâ yaşatıldığı bu topraklarda, her bir takının bir anlam taşıdığını ve ruhunun olduğunu vurguluyor. Gelenekten kopmadan, çağın estetik anlayışına hitap eden özgün tasarımlarla dünya çapında daha görünür olmanın mümkün olduğuna inanıyor.
Hayatın İçinden Bir Sanatçı
Ararat Arpacı, yoğun çalışma temposunun dışında kalan zamanlarını doğayla iç içe geçirmeyi tercih ediyor. Yaz aylarında adada denize girerek serinliğin tadını çıkarıyor, fırsat buldukça ormanda yürüyüşe çıkarak doğanın huzurunu soluyor. Kışın ise belgeseller izleyip maketler yaparak hem dinleniyor hem de ilham topluyor. Bu rutinler ve uğraşlar, onun iç dünyasını besleyerek tasarımlarına derinlik katıyor.