Antalya’nın Gazipaşa ve Alanya ilçelerinde 2. Uluslararası Türkiye Tekstil Bienali, tarihi ve doğal mekânları çağdaş sanatla buluşturdu. Küratör Nihat Özdal’ın “Dalga Kumaş” temasıyla kurgulanan bienal, izleyiciyi antik kentlerden mağaralara uzanan görsel ve düşünsel bir yolculuğa çıkararak, ilmek ilmek örülmüş yeni bir bakış açısı sunuyor.
Merve Yedekçi

Bu yıl “Dalga Kumaş” temasıyla kapılarını açan 2. Türkiye Tekstil Bienali, Akdeniz’in kıyılarında, doğayla iç içe geçmiş antik kentlerde izleyicilere benzersiz bir sanat yolculuğu sundu. Ritmik dalgaların esin kaynağı olduğu bu çok katmanlı deneyim, sanatseverleri tarih, kültür ve doğanın buluştuğu özgün mekânlarda karşıladı. Bienalin mekânları arasında Selinus ve Lamos Antik Kentleri, Yalan Dünya Mağarası, Kızılkule, Alanya Tersanesi ve Syedra Antik Kenti gibi hem doğal hem tarihî hafıza barındıran alanlar yer alıyor. Sanatla yeniden yorumlanan bu alanlar, sıradan birer sergi mekânı olmanın ötesinde; birer deneyim sahnesi, birer çağdaş anlatı alanı hâline gelmiş durumda.
Gazipaşa Kaymakamlığı ev sahipliğinde, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi işbirliğiyle hayata geçirilen bienal, bölgenin köklü kurumlarının destekleriyle güç kazanıyor. Küratörlüğünü şair, sanatçı ve küratör Nihat Özdal’ın üstlendiği etkinlik, bu yıl 18 ülkeden 50 sanatçıyı ağırlayarak, sanat yalnızca galerilerde değil; Antiochia ad Cragum, Yalan Dünya Mağarası ve Selinus gibi antik alanlarda doğanın ve zamanın tanıklığında hayat buldu.
“İplikler sessizce anlatır; zamanın, emeğin ve kültürün izini taşır.” Bu cümle, 2. Türkiye Tekstil Bienali’nin küratörü Nihat Özdal’ın yalnızca bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda tarihsel bir belleği görünür kılma çabasının özeti gibi. Akdeniz’in dalgalarından ilham alan bu çağdaş sanat yolculuğunun çıkış noktasını, mekânların belleğini ve temanın alt metnini Nihat Özdal’dan dinledik.


Tarihsel ve Toplumsal Dönüşümlerin Sessiz Tanığı ‘Kumaş’
Küratör Nihat Özdal, tekstil ile su arasındaki güçlü bağı vurgulayarak, “Bienal, Gazipaşa ve Alanya’daki çeşitli mekânlara yayıldı. Bu bölge sadece bir turizm noktası değil; tarih boyunca göçlerin, ticaretin, zanaatın ve doğayla iç içe yaşamanın izlerini taşıyan bir geçiş coğrafyası. Sanat eserlerini bu hafızaya yerleştirme arzusu ile yola çıktık. ‘Dalga’ yalnızca suyla değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal hareketlerle de ilgili bir metafor. Stuart Hall’un da belirttiği gibi, kimlik sabit bir şey değil; sürekli değişen ve yeniden şekillenen bir süreç. Tıpkı bir dalga gibi… Kumaş da bu dönüşümün hem tanığı hem taşıyıcısı. Tekstil, doğası gereği zamana direnen ama zamanla bozulan bir malzeme. Her yıl dünya genelinde 93 milyar metreküp su yalnızca tekstil sektöründe kullanılıyor. Bir kot pantolon üretmek için 10 bin, bir pamuklu tişört içinse 2.500 litre su harcanıyor. Küresel su kirliliğinin %20’si tekstilden kaynaklanıyor ve her yıl yaklaşık 100 milyar yeni tekstil ürünü piyasaya sürülüyor. Oysa tekstil, insanlık tarihinin en eski zanaatlarından biri. İlk dokuma tezgâhları nehir kenarlarında kuruldu, ilk boyalar bitkilerden ve minerallerden elde edilip suyla buluştu. Ancak bugün su, tekstil endüstrisinin en çok tükettiği ve kirlettiği kaynaklardan biri hâline geldi. Bienal, bu çelişkiye dikkat çekerek suyun hem yaşam veren gücünü hem de nasıl metalaştırıldığını farklı bir dille ele alıyor; su krizine ve tekstilin ekolojik yüküne dair farkındalık yaratmayı amaçlıyor” ifadesinde bulundu.


Sonsuz Yüzeyin Altında Yatan Katmanlar…
Özdal, Akdeniz’in doğal ve tarihi dokusunun bienalin sanatsal vizyonuyla buluşmasını ise şöyle yorumluyor: “Akdeniz, insan ile doğa arasında süregelen, kesintisiz bir müzakere alanı. Yüzeyde hareketli ve sonsuz görünen bu su kütlesi, aslında bir hafıza arşivi; tarih boyunca kolonizasyonların, göçlerin, savaşların ve ticaretin izlerini taşır. Kumaş da tıpkı Akdeniz gibi… Geçmişi saklar, katmanlar biriktirir, zamanla yıpranır, dönüşür ve sonunda doğaya karışır. Bienal sanatçıları, bu çok katmanlı yapıyı yalnızca malzeme olarak değil, aynı zamanda düşünsel bir alan olarak da benimsedi. Antik İpek Yolu’ndan bugünün küresel tekstil pazarına uzanan tarihsel hat boyunca, kumaş sadece insan bedenini değil; politik yapıları ve ekolojik dengeleri de şekillendirmiş. Akdeniz’in coğrafi hareketliliğiyle tekstilin dolaşıma dayalı yapısı arasındaki paralellik, günümüzde ekolojiyle olan ilişkimize dair güçlü bir zemin sunuyor. Bienal sanatçılarının işleri de bu bağlantıları kendi yorumlarıyla görünür kılıyor.”
İlmek İlmek Hafıza: Tekstil, Su ve Zaman Arasında
2. Türkiye Tekstil Bienali, tekstil üretiminin doğayla iç içe geçmiş tarihsel hikâyesini ekolojik bir bakış açısıyla ele alıyor. Akdeniz’in su kaynaklarının dokuma ve ipek üretimindeki tarihsel rolü, günümüzün çevresel sorunlarıyla yan yana düşünülüyor. Su, kumaşın boyanmasından bitkisel liflerin işlenmesine kadar her aşamada belirleyici bir unsur; bienal ise bu üretim döngüsünü bir farkındalık alanına dönüştürüyor. Bienalin gün yüzüne çıkardığı Syedra Antik Kenti, barındırdığı “dokuma ağırlıkları” ile bölgenin tekstil üretiminde tarihsel bir merkez olduğunu ortaya koyuyor. Bu arkeolojik bulgular, sanatla kurulan zamansal köprüyü güçlendirerek geçmişten bugüne uzanan bir anlatı kuruyor.
Bienalde en fazla eserin yer aldığı Kızılkule, tarih boyunca Akdeniz kıyılarını gözetleyen bir yapı olarak öne çıkıyor. Kumaşın, koruyucu ve statü belirleyici bir unsur olarak kullanıldığı tarihsel anlatılarla buluştuğu bu mekân, bienalin simgesel merkezlerinden biri hâline gelmiş. Egemenliğin bir simgesi olan bayrak gibi, kumaş da burada anlamını yeniden kazanıyor. Kızılkule’nin üçüncü katında kurulan “Ütü Müzesi” ise, insanın hem kendisinde hem doğada kırışıkları giderme çabasına ironik bir gönderme yapıyor. Antika ütülerle oluşturulan bu alan, tekstilin günlük yaşamdaki işlevselliğini düşündürüyor.
Tersane ise bienalin su ve kumaş ilişkisini en güçlü şekilde sergilediği mekânlardan biri. Gemi yelkenlerinden tekstil ticaretine, üretim tekniklerinden denizcilik ekonomisine uzanan anlatı; suyun taşıdığı bellekle kumaşın dokuduğu zamanı buluşturuyor. Bu tarihî alan, bienal süresince sanatçıların suyla ve hafızayla kurduğu tematik bağları izleyiciyle buluşturuyor.
Bienal, dünyanın farklı coğrafyalarından sanatçıları bir araya getirerek tekstilin yalnızca bir malzeme değil, aynı zamanda bir hikâye ve hafıza taşıyıcısı olduğunu vurguluyor. Dokuma atölyeleri, performanslar, sergiler ve paneller aracılığıyla izleyicilere çok yönlü bir sanat deneyimi sunuluyor.
Etkinlikler; Tersane, Kızılkule ve Syedra Antik Kenti gibi tarihî mekânlarda gerçekleşiyor.
Sanatçılar:
Alison Carpenter-Hughes, Aluan Arguelles, Anıl Önen, Aslı Özer, Bawer Doğanay, Berfin Dolaş, Betül Kotil, Caterina Roppo, Cengiz Tekin, Diana Orving, Dilara Başköylü, Dora Moneti Faggin, Ecem Dilan Köse, Fatma Tuzluca, Filiz Otyam, Giselle Lucia Navarro, Guillermo Anselmo Vezzosi, Gözde Ju, Gülbahar Gümüşten, Habibe Sicim, Irmak Döndüren, İbrahim Ayhan, İlhak Altıparmak, İrem Zeynep Duran, İrem Öyün, Loya Kader Öztürkmen, Maria Ortega, Marie-Claire Messouma Manlanbien, Mehtap Baydu, Merve Güç, Movana Chen, Onongua Enkhtur, Özge Kahraman, Özgür Özcan, Polina Shcherbyna, Rongomai Kapiri-Marama Hoskins, Samuel Nnorom, Sezen Karahüseyin, Sibel Ediş, Tayyibe Benek, Thomas Jackson, Tina Marais, Tuğçe Tekhanlı, Umut Evers, Veronika Cherednychenko, Zeynep Çilek Çimen, Zsofia Majorosi.