“Bir Davulla” Mardinden İstanbul’a Zirve Yolculuğu

Mardin’den İstanbul’a geldiğinde elinde sadece eşyalarının olduğu bir bavul vardı. Çalışkanlığı, hırsı ve öngörüleri sayesinde başarı merdivenlerini bir bir tırmanmayı başararak adını Türkiye’nin en büyük ihracatçılarının arasına yazdırmayı başardı. Kimden mi bahsediyoruz? Akkuş Group Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Akkuş’tan…

Abdülkadir Akkuş Türkiye’nin en büyük tekstil üreticilerinden Akkuş Tekstil’in kurucusu. Başarı merdivenlerini ise tabir-i caiz ise adım adım tırmananlardan. Öyle ki Mardin’den çalışmak için İstanbul’a geldiğinde yanında sadece eşyalarının olduğu bir bavulu vardı. Çalışkanlığı, ön görüleri ve biraz da o dönemki konjonktürün de yardımıyla şirketini tekstilde dünyanın en büyük markalarına üretim yapar hale getirdi. Bu başarısı ile ihracatın da her dönem yıldızları arasına adını yazdırdı. 10 yıl önce inşaata adım atarak önemli projeler geliştirdi. Akkuş Group Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Akkuş ile iş hayatı ve hobileri üstüne keyifli bir söyleşi gerçekleştrdik.

Gentleman: Mardin’den İstanbul’a geldiğinizde elinizde sadece bir valiziniz varmış. Bu öyküyü sizden dinlemek isteriz…

Abdülkadir Akkuş: 1988 yılında Mardin Lisesi Matematik Bölümü’nden mezun oldum. Mardin küçük bir il olduğundan ekonomik açıdan da iş olanakları pek yoktu. Biz de o nedenle valizimizi alıp İstanbul’a geldik. İstanbul’da ilk yıllarda atölyelerde çalıştım. Ondan sonra tercümanlık ve rehberlik yaptım. 1999 yılında İstanbul Çarşısı’nda ilk yerimizi açtık. Libya, Cezayir ve Tunus gibi ülkelerin furyasının olduğu bir dönemdi. Akkuş Tekstil olarak 1993 yılında işlerimiz hızlı büyümeye başlamıştı o nedenle kardeşlerimi ve ailemi de İstanbul’a getirmiştim. Şirketleşmemizin temelleriyse 1993 yılına dayanıyor. Kardeşlerimle beraber bir aile şirketi kurduk. Hem Arap ülkeleri hem de Rusya piyasasına çalışıyorduk. Sonraları Rusya’da kapılarda yaşanan sıkıntılar nedeniyle biz de yönümüzü Avrupa’ya çevirme kararı aldık. 2000 yılı itibarıyla da Avrupa ağırlıklı çalışmaya başladık. Bugün tekstil tarafında yüzde 100 Avrupa’ya ithalat yapıyoruz. Genellikle de İspanya, İtalya ve Hollanda’ya… Şu anda 3 tesisimizde 40 bin metrekare kapalı alanda üretim gerçekleştiriyoruz ve bine yakın da çalışanımız var.

G: Bu tesisler nerelerde?

A.A: Mardin Organize Sanayi Bölgesi’nde 20 bin metrekare kapalı alanımız var. Yine Avcılar Ambarlı’da 20 bin metrekare kapalı alan üretim tesisimiz mevcut. Bir de Güneşli tesisimiz var. Mango, Zara, Benetton gibi pek çok dünya markasına üretim yapıyoruz. 

G: İşlerin konuşmaya devam edeceğiz ama 90’lı yıllarda bir kırılma noktası olup aileyi de buraya getirmişsiniz. O kırılma noktası sizce neydi?

A.A: 1988 yılında tek başıma iş yerimi açmıştım. Doğuda bir birliktelik kültürü vardır kardeşler arasında. Bir anda 4-5 mağaza birden açınca kardeşlerimi de çağırdım ki işlerin başına geçsinler diye. Ailemiz de o vesileyle yanımıza geldiler. Sonrasında da büyüme sürecimiz hızlandı. O günün koşulları Beyazıt – Lale piyasasında bir hareketlilik vardı. Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz üst düzeydeydi. Rahmetli Turgut Özal’ın ihracatı artırma ve yurt dışına açılma çabalarının olduğu zamanlardı. Hatta Libya’da Kaddafi ülke vatandaşlarına Türkiye’yi ziyaret etmeleri için kişi başı 10 bin dolar katkı payı ödemişti. 1988 ila 1995 arasında Mardin’den, Gaziantep’ten gelen iş adamlarının da en hızlı yükselme dönemleriydi. Bizim de dönüm noktamızdı.

G: Türkiye’nin ilk 1000 ihracatçısı arasındasınız. Bundan sonraki hedefiniz nedir?

A.A: Her zaman ya ilk 500 ya da ilk 1000’e gireriz. Konjonktüre göre değişiyor. Geçen yıllarda dövizde aşırı yükseliş yoktu biz de fiyatlar kurtarmadığı için sipariş almadık. İhracat rakamlarımız da dolayısıyla artmadı. Ama geçen yıl ilk bine girdik ondan evvel ilk 500’deydik. Bazen platin bazen altın alırız. Ama önümüzdeki yıl yine ilk 500’e gireriz. Çünkü tekstil alanında aşağı yukarı 40 yıldır bu piyasadayız. Çok zorlu dönemler de geçirdik. Firmalar o yıllarda küçülmeyi tercih ederken biz büyümeyi seçtik. Çünkü felsefemizde küçülme hiçbir zaman yoktur. Önemli olan zor zamanlarda gemiyi en güzel şekilde rüzgara yakalanmadan limana yanaştırmaktır.  

G: Dünyaca ünlü markalara üretim yapıyorsunuz. Peki hiç markalaşmayı düşündünüz mü?

A.A: Ya iyi bir üretici olacaksın ya da iyi bir marka… İkisi bir arada finansal açıdan sağlıklı değil. Çünkü finansı belli bir alana kanalize edip büyümek lazım. Biz de kendi kendimize iyi üretici olalım dedik. Çünkü dünya markalarının da iyi üreticilere ihtiyacı var. Biz genellikle markalarla sözleşmeli çalışırız.  Dünya markalarına 6 hatta 1 yılık siparişlerimiz prosedürlere uygun biçimde çalışırız. Bir de her ne kadar firmalar bizim olsa da Avrupa’daki markalar kendi kurallarıyla çalışır.  Çocuk işçi çalıştıramazsın, sigortasız işçi çalıştıramazsın. Her şeyin bir kuralı vardır. Dünya markalarına herkes üretim yapamaz. Sadece sen değil senin taşeronlarının da o kurallara uyma zorunluluğu vardır. Aynı fikir ve düşüncede olman lazım.

G: Peki inşaat tarafı nasıl başladı?

A.A: Biz 2013 yılında ailemiz de kalabalık olduğundan kardeşler arasındaki dağılımdan sonra kendi arsa portföylerimiz üstünde tasarruflarımız vardı.2013 ila 2017 arasında Akkuş Gayrimenkul bünyesinde inşaat sektörüne girdik.  O dönem 3 adet proje bitirdik. 2017 yılında Lübnanlılarla bir ortaklığa girdik. O zamandan bu yana da birlikteyiz. 

G: Bu ortaklık sadece gayrimenkul alanında mı?

A.A: Evet sadece gayrimenkulde ortağız. O tarafta da 12’ye yakın proje bitirdik. Devam eden de 4 projemiz var. Genelde altta ticari üniteler, üstte ise konut şeklinde projeler geliştiriyoruz. Bunun yanında otel ya da ticaret merkezleri de radarımıza girebilir. Onlara da bakıyoruz. İnşatta da bir ivme yakalamış durumdayız. Projelerimizdeki konutlarımız tüketiciler tarafından talep edilen kaliteli yapılar. Genellikle projelerimizin bitmeden satışlarını tamamlıyoruz. 

G: Projelerden de biraz okurlarımıza bahseder misiniz? 

A.A: Zeytinburnu, Bahçeşehir, Esenyurt ve Beylikdüzü’nde devam eden dört projemiz var.Dikey mimariden ziyade yatay mimariyle yükselen projeleri tercih ediyoruz. Bahçeşehir’deki projemizde 177 villa mevcut ve hepsi ikişer katlı. Zeytinburnu’nda 465 daire ve 12 dükkandan oluşan bir projemiz devam etmekte. 7 katlı yapılar şeklinde o da. Esenyurt’taki biraz yüksek 12 kattan oluşmakta. Beylikdüzü’ndeki projemiz de 100’ün üstünde konut ve ticari üniteler şeklinde devam etmekte. Sözleşmesini imzaladığımız 5 etaplı bir projemize başlayacağız. O da Bahçeşehir’de olacak. Zeytinburnu’nda bir proje için daha görüşmelerimiz sürüyor. Kumburgaz’da bir yerle anlaşma sağladık.

G: İstanbul dışı için bir planlama var mı?

A.A: Biz İstanbul dışını her zaman düşündük ama satış hızı ve fiyat marjları nedeniyle İstanbul her zaman cazip geldi. İstanbul dışında maalesef aynı maliyetlerle istediğimiz fiyatları yakalayamıyoruz. Örneğin kendi memleketim Mardin’de büyük bir proje yapmayı düşünüyorum. Orada bir tekstil yatırımı da yaptım. Ama maliyetlere bakınca neredeyse arsa payı cebinden gidecek seviyede.  Fiyatlar çok düşük. Bir de bizim Doğu kültürü Batıdaki gibi değil. Ankara’dan sonra Mardin, Malatya, Gaziantep gibi bölgelerde neti büyük ve balkonlu dairelere talep gösteriyorlar. Kalabalık aile yapıları olduğundan 200-250 metrekare net metrekareli daireler yapmak gerekiyor. Brütte 300 metrekareye tekabül etmekte.  Mardin’de öyle bir daireyi 4-5 milyona çıkıyor. Daha alt rakamlar da bazen maliyeti karşılayamıyor. Oranın müteahhiti kendi kalite marjına göre yaparsa kurtarıyor. Biz kalitemizden taviz vermeyiz. Dediğim gibi de İstanbul kalitesini Mardin’e taşıyınca da istenilen rakam yakalanamıyor.

G: Keşke girseydim dediğiniz başka sektörler oldu mu?

A.A: Eğer bir hedefe odaklandığında büyüme hedefin varsa uçak havalandığında yükü hafifletmek lazım. Çok sektörden ziyade uzmanlaştığımız sektörlerde derinlere inmemiz gerektiği inancındayım. Biz tekstilde istediğimiz yere vardık. İnşaatta da istediğimiz noktadayız.  Ama bazı benzin istasyonlarımız, Final Okulları’nda kendi özel yatırımlarımız var.  O sektörlerde kiralama yöntemiyle varız, işletmeciliğini kendimiz yapmıyoruz. Onun haricinde hedefimizde bilişim sektörü olabilir. Gençlerimiz adına da gelecek orada.

G: Biraz hobi diyelim. 40 yıldır tekstil sektöründesiniz ve pek çok ülke geziyorsunuz. Haliyle giyime kuşama da önem veriyorsunuz. Giyim tarzınızı bu noktada öğrenmek isteriz.

A.A: Ben denimde yurt dışında Diesel markasını çok beğeniyorum. Onlara da bir ara çalıştık. Yerlide ise Mavi Jeans’i çok beğenirim. Louis Vuitton, Dolce Gabbana gibi markalar da çok iyidir.  Ama işin hamına indiğinizde Japonya’da bin dolara satılan denim pantolon da var. Orada marka algısı yüksek. Ama o kumaşı aynı üretici 2 bin liraya satamazken marka bin dolara satar. Kumaş ve dikiş aynıdır. Hiçbir fark da yoktur. Ama aradaki fark taktığı etiketin bedelidir. Dünyada denim üretimi yapan belli fabrikalar var zaten. Ham maddesi ve alabileceğin yer bellidir. Tekstilde de marka ve bilinirlik çok önemli. Markalaşmayı da İtalyanlar, Japonlar ve İspanyollar iyi yapıyor. Maalesef Türkiye bu konuda geride kaldı. Parmakla sayılacak kadar az markamız var. Onlar da en ufak bir ekonomik çalkantıda ayakta durmakta zorlanıyor. 

G: Pek çok markaya üretim yapıyorsunuz. Yurt dışına gittiğinizde mağazaları da mutlaka geziyorsunuz.  Ürettiğiniz ürünü oralarda görüyor musunuz?

A.A: Benetton, Zara, Mango’da görüyoruz.

G: Çok gezer misiniz?

A.A:  Eskiden tekstil sektöründeyken neredeyse hiç Türkiye’de durmuyordum. Geceleri uçar, gündüzleri iş yapardım. Haftada iki gün sadece İstanbul’da olurdum. Ama inşaat sektörü olunca işler sürekli burada. Ancak fuarlar oldukça çıkıyorum. Ama tatil amaçlı geziyorum.

G: Siz Doğu kökenlisiniz. Haliyle Doğu yemekleriyle de sevilen ünlü bir bölgemizdir. Sizin yemeklerle aranız nasıl?

A.A: Ben yemeğe çok önem veririm. Her yerde de yemek yiyemem. Yemekte kaliteye öncelik veririm. Lezzet çok ön plandadır. Yurt dışında da araştırıp giderim. Sağlık açısından da kalite önemli. Bu nedenle dikkat ediyorum.

G: Evde yöresel yemeklerden yapar mısınız?

A.A: Ben gençken  evde çiğ köfteyi hep yoğururdum. Çocuklar benim yaptığımı çok beğenirlerdi. Sonra tabii bu pandemi dönemi gelince  bütün erkekler gibi biz de usta olduk (gülüyor). Birşeyler yapıyorduk evde de…

G: Otomobilde ne tür araca binmeyi seversiniz? Hangi özellikleri ararsınız?

A.A: Otomobilin her çeşidini kullandım. Porsche de kullandım Mercedes de. Range Rover da kullandım. Hali hazırda balina kasa S350 makam arabam var. Yakında onu da değiştirmek istiyoruz fakat para lazım bunun için de satışların yükselmesi lazım (gülüyor). 

G: Elektrikli otomobillere bakışınız nasıl?

A.A: Geçenlerde bir BMW i7’ye baktım. 

G: Piyasalarda bir sıkışıklık var. Son olarak bu süreci nasıl yönetiyorsunuz, bununla sohbetimizi noktalayalım.

A.A: Ülkede bir döviz kıtlığı var.  Enflasyon yüksek ve cari açık söz konusu. Otomobil fiyatlarında da düşüş başladı. Neden bir yatırım aracıyken tekrar kullanım amacına dönecek. İnsanlar yüzde 50 faizin olduğu bir dönemde otomobile para bağlamak istemiyor. Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkanlar da çok oldu. Ama hepsine rağmen konut hepsinden daha iyi bir yatırım aracıdır bence.  Konut eskiden 1’e 3 kazandırırdı.  Kar marjları yüzde 60’lara kadar düştüyse de bu bir geçiş dönemi diyebilirim. Seçimlerden sonra bir hareketlilik olur. Demir ve çimento fiyatları yerinde durmuyor. Elinde stoğu olan kazanır bu dönemde. Gerek Maliye Bakanımız gerekse de Merkez Bankası Başkanımız işlerinin ehli insanlar. Ben bu süreci atlatacağımıza inanıyorum. Bakan Bey fonları da ülkeye çekecek bir isim. Bizim acilen yurt dışından para getirmemiz lazım. Özel bankalar kredileri alabiliyor. Devlet fonları da gelir ve döviz bolluğu olursa piyasalar da düzelecektir. 

Dergimiz her ayın ilk haftası Türk Telekom Dergilik, D&R, Remzi Kitabevi ve tüm seçkin marketlerde…