Swissôtel Resort & Spa, Çeşme sadece bir otel değil, aynı zamanda Çeşme’nin de turistik çekim merkezi konumunda… Otel’in genel müdürü Melik Kızılcan ile Swissôtel Resort & Spa’yı ve hobilerini konuştuk.
Çeşme’nin çekim merkezlerinden biri olan Swissôtel Resort & Spa Çeşme, 18 suit ve 248 odasıyla misafirlerine konforlu konaklama seçenekleri sunuyor. Özenle tasarlanmış odaların zarif mimari ve üstün hizmet anlayışıyla birleştiği otel müşterilerine ayrıcalıklı bir konaklama deneyimi vadediyor. Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’yi otelin genel müdürü Melik Kızılcan’dan dinledik…
Gentleman: Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Melik Kızılcan: Üç çocuk babası olarak ailem, benim için hayatın en değerli parçası. 12 ve 15 yaşlarında iki oğlum ve 10 yaşında bir kızım var. Uzun yıllardır turizmde görev yapıyorum ve bu alanda birçok unutulmaz anılar biriktirdim. İsviçre’nin büyüleyici atmosferinde, International Hotel and Tourism Training Institute’de Otel İşletmeciliği bölümünden mezun oldum ve daha sonra Bournemouth Üniversitesi’nde eğitimimi tamamladım, buradan da takdirle mezun oldum. Hayatımın her anını bir öğrenme fırsatı olarak görüyor, sektördeki gelişmeleri yakından takip ediyorum.
G: Turizm ve otelcilik hayatınıza nasıl başladınız?
M.K: Turizm ve otelcilik serüvenim, 1977 yılında Altınyunus Otel’de kasiyer olarak adım attığım noktayla başladı. Bu süreçte, İzmir’deki Etap Otel’de bellboy olarak görev alarak sektöre olan tutkumu pekiştirdim. 1979 yılında İsveç’e taşındım ve orada çeşitli iş deneyimleri edindim. Bu süre zarfında restoran işine adım atmaya karar verdim, uzun yıllar boyunca restoran sahipliği ve işletmeciliği üstlendim. Ancak otelcilikteki kariyerime olan özlemim her zaman canlı kaldı. Bu nedenle, 1998 yılında İsviçre’ye otel işletmeciliği alanında eğitim almak üzere bir adım attım. Bu karar, otelcilik tutkumu tekrar hayata geçirmek adına önemli bir dönüm noktası oldu. İsviçre’deki otel işletmeciliği eğitimim, sektöre olan bağlılığımı pekiştirdi ve bugüne kadar süren zengin deneyimlerimi daha da zenginleştirdi.
G: Kaç ülkede görev aldınız ve hangi gruplarla çalıştınız bu zamana kadar?
M.K: Kariyerimde farklı coğrafyalarda ve saygın otel gruplarıyla çalışma fırsatı buldum. Üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra, Ritz Carlton Otelleri beni keşfetti ve Amerika’nın Philadelphia eyaletinde 4 aylık bir “Management Training” programına katılmama olanak sağladı. Buradaki deneyimimden sonra, Four Seasons Otelleri’nde görev aldım, ancak bir süre sonra otel kapanınca kariyerime Mısır’ın başkenti Kahire’de devam etme şansı elde ettim. Kahire’de Yiyecek ve İçecek Direktörlüğü pozisyonuna yükseldim. Daha sonra Sheraton Otelleri, genel müdür yardımcılığı teklifiyle beni bünyelerine kattı ve bu süre zarfında birçok değerli deneyim kazandım. Ardından, Intercontinental, City Star ve Holiday Inn City Star otellerinde görev alarak kariyerime uluslararası arenada devam ettim. İzmir’deki Mövenpick Otel’e genel müdür olarak atanmam ise kariyerimde önemli bir dönüm noktası oldu. İlginç bir ayrıntı olarak eklemeliyim ki, Mövenpick Otel İzmir, kariyerime başladığım Etap Otel ile aynı binada, ancak farklı bir isimle faaliyet göstermeye başlamıştı. Yani, bellboy olarak çalıştığım otele 30 küsür yıl sonra genel müdürü olarak geri dönmek benim için oldukça anlamlı bir an oldu.
G: Türkiye’deki profesyonel iş hayatınızı ve bugünlere uzanan süreci de dinlemek isteriz.
M.K: Türkiye’deki profesyonel yolculuğum, İzmir Mövenpick Otel’de geçirdiğim yaklaşık 6 buçuk yıllık genel müdürlük göreviyle başladı. Bu dönemde, otelcilik sektöründeki deneyimimi zenginleştirme fırsatı buldum. Ardından, Sheraton Otelleri tarafından yapılan bir teklif sonrasında, Sheraton Samsun Oteli’nin açılışını gerçekleştirdim. Daha sonra eşimle birlikte İsveç’e taşındık. Bu süre içinde İsveç’teki oteller için tecrübelerim gereğinden fazla nitelikli olarak görüldü ve Ikea’da göreve başladım. Ancak, otelcilik alanındaki tutkum ve özlemlerim beni tekrar Türkiye’ye çekti. Eşim Filipinli olduğu için İsveç’te adaptasyon süreci biraz zor olmuştu ve Türkiye’yi özlüyordu. Bu noktada, Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’den aldığım teklifle birlikte, Türkiye’ye dönüş yapma kararı aldım. Bu güzel ülkede, Swissotel’in sunduğu benzersiz deneyimlerle hem iş hem de kişisel anlamda yeni bir başlangıç yapma şansını yakaladım. Türkiye’de tekrar olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
G: Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’nin Genel Müdürü olarak göreve başladınız. Tekrar Türkiye’de olmak ve Swissôtel markasında genel müdür olarak işinizi sürdürmek sizin için nasıl bir duygu?
M.K: Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’nin Genel Müdürü olarak göreve başlamak hem Swissôtel markasıyla hem de kendi mesleğimle ve ülkemle yeniden bir araya gelmek açısından benim için son derece anlamlı bir deneyim. İşime olan tutkumu ve Swissôtel ‘in kalitesine olan inancımı bir araya getirebilmek, gerçekten özel bir duygu. İnanılmaz bir ekip ve muhteşem bir otel ile çalışmak, beni her gün işime daha fazla bağlı kılıyor. Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’nin açılışını gerçekleştirmek ise kariyerimdeki önemli anlardan biri. Bu süreçte otelimizi, misafirlerimize unutulmaz bir deneyim sunacak şekilde şekillendirme fırsatını yakalamak, benim için büyük bir gurur kaynağı. Türkiye’de tekrar olmak ve Swissôtel markası altında genel müdür olarak görev yapmak hem işime hem de ülkeme duyduğum sevgi ve bağlılığı bir araya getiriyor.
G: Biraz bize Swissôtel Resort & Spa, Çeşme’den bahseder misiniz? Hangi detayları ile Çeşme’ye değer katacak?
M.K: Swissôtel Resort & Spa, Çeşme sadece bir otel değil, aynı zamanda Çeşme’nin turistik çekim merkezi olarak konumlanıyor. Bu projede yer almak ve Çeşme’yi uluslararası düzeyde bir destinasyon haline getirmek, bizim için büyük bir gurur kaynağı. Accor Grubu’nun güçlü desteğiyle, sadece otelimizin değil, aynı zamanda Çeşme’nin genel tanıtımına ve turistik potansiyeline katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Swissôtel Resort & Spa, Çeşme olarak rekabet politikamızı sadece fiyat üzerine değil, kalite üzerine kurarak, bölgedeki diğer otellere kıyasla yeni bir standart belirlemeyi amaçlıyoruz. Kaliteli bir ürün ve servis anlayışıyla, sizlere unutulmaz bir deneyim sunmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Otelimiz, 18 suit ve 248 odasıyla konforlu konaklama seçenekleri sunarken, özenle tasarlanmış odalarımızda misafirlerimiz kendilerini evlerinde hissedecekler. Zarif mimarimiz ve üstün hizmet anlayışımız ile ayrıcalıklı bir konaklama deneyimi yaşatacağımızı belirtebilirim. Swissôtel Resort & Spa Çeşme, Alp enerjisinin tazeliği ve minimalist tasarımıyla öne çıkarken, iş seyahatleri için ideal bir ortam sunan geniş toplantı salonları ve balo salonumuz ile özel etkinlikler içinde tercih edilecek bir konum haline geliyor. Termal kaynaklarımız, zeytin ağaçları ve deniz manzarasıyla çevrili otelimiz, Pürovel Spa & Sport ile sizlere canlandırıcı bir tatil deneyimi sunuyoruz.
G: İçinde yer alan yeme içme mekanlarıyla iddialı bir otel burası. Hangi markalar var, konsept ve mutfaklarından bizlere bahseder misiniz?
M.K: Otelimizde yer alan yeme içme mekanları, özenle seçilmiş konseptleri ve lezzetleri ile unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Bellâ Tavola, ana restoranımız olarak her gün İtalyan ve Akdeniz mutfağının zengin lezzetlerini misafirlerimize sunmaktadır. Usta şeflerimiz, en kaliteli yerel malzemeleri kullanarak her bir yemeği özenle hazırlamaktadır. Amacımız, misafirlerimize mutfakta benzersiz bir yolculuk sunarak unutulmaz bir restoran deneyimi yaşatmaktır. Noida ise kendi markamız olarak öne çıkan bir mekanımızdır. Akdeniz ve Asya lezzetlerini ‘‘Mediterrasian’’ konsepti ile mükemmel bir birleşimle sunan Noida’nın menüsü, detaylara özenle dikkat edilerek hazırlanmıştır. Yaz aylarında, Noida plaj sonrası toplanma merkezi olarak konumlanacak ve misafirlerimize eğlenceli dj performansları eşliğinde keyifli anlar yaşatacaktır. Hamdi, Türk mutfağının köklü bir temsilcisidir ve yarım asırlık bir tarihe sahiptir. Türk mutfağının en iyisini vurgulayarak yerel lezzetlerin özenle seçilmiş bir menüsünü Ilıca’nın kalbinde Nisan 2024’te sunmaya hazırlanmaktadır. Hamdi’de gelenek ve çağdaş ustalık, unutulmaz bir Türk yemek deneyimi için bir araya gelmektedir. Her bir mekânımız, kendi özgün konsepti ve mutfak anlayışıyla değerli misafirlerimize unutulmaz bir lezzet deneyimi sunma amacını taşımaktadır. Bizlerde bu lezzet dolu yolculuğa sizleri davet etmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.
G: Biraz da iş dışına çıkalım, hobilerinizden bizlere bahseder misiniz?
M.K: Hobilerim, benim için özel anlara dönüşen kıymetli anlardır. Bu hobilerimi evlilik öncesi ve sonrasında iki ayrı dönemde ele alabiliriz. Evlilik öncesi, dağlarda yaptığım tracking deneyimleri benim için unutulmaz anılarla dolu. Her sene Türkiye’de veya İsveç’te bu tutkumu yaşamak benim için bir gelenek halini almıştı. Doğanın içindeki sessizlik, insanın kendisiyle baş başa kalmasının ve varoluşunun küçüklüğünün farkına varmasının muazzam bir his olduğuna inanırım. Dağlar, insanı alçak gönüllü olmaya ve hayatın özüne odaklanmaya yönlendirir. Evlilik sonrasında bu aktiviteye olan vakit bulma şansım biraz azaldı, ancak doğada kamp yapmak ve yalnız kalmak her zaman kalbimde özel bir yer tuttu. Bunun yanı sıra, balık tutmayı da çok severim, özellikle “Fly fishing” metoduyla alabalık avı yapmak benim için ayrı bir tutku. Bu sadece bir av değil, aynı zamanda doğayla olan bağımı güçlendiren, insanın çevresiyle uyum içinde olmasını sağlayan bir ritüel. Tutulan balıkları sevgiyle öper, özgürlüklerine kavuştururum. Kitap okuma, benim için bir yaşam tarzıdır. Seyahat etmek, yeni kültürler keşfetmek ve farklı topluluklarla bir arada olmak da hayatımın bir parçasıdır. Deniz ve plajlar yerine, gideceğim ülkelerin kültürel zenginliklerini yaşamayı tercih ederim. Pazarlarda dolaşmak, o ülkenin havasını solumak beni büyük bir hazza götürür. Ayrıca, yemek yapma sanatını da çok seviyorum. Aileme, eşime ve dostlarıma lezzetli yemekler hazırlamak benim için büyük bir keyif. Ancak evlendikten sonra en büyük hobim, ailemle bir arada olmak ve zaman geçirmektir. Bu artık sadece bir hobi değil, beni mutlu eden bir yaşam tarzı halini aldı. Evcimen bir insan olarak, evde ailemle birlikte olmak benim için en büyük mutluluk ve huzur kaynağı. Gücümü, sevgimi ve kuvvetimi ailemle paylaştıkça hayatın anlamını daha derinden hissediyorum.
G: Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
M.K: Boş zamanlarımı genellikle ailemle birlikte değerlendirme fırsatı buluyorum. Ailemle birlikte geçirdiğim zamanlar, benim için en değerli ve anlam dolu anlardan biri. Arabayla çıkıp bulunduğumuz yerin etrafını keşfetmek, sıklıkla tercih ettiğimiz bir aktivite. Bu sırasında, aracımızı park edip çocuklarımla birlikte doğanın içinde gezinmek, onlara doğa sevgisini aşılamak adına güzel bir fırsat sunuyor. Ağaçları incelemek, taşların altında bulunan böcekleri göstermek, onları doğayla iç içe olmaya teşvik etmek benim için anlamlı bir eğitim deneyimi. Ailem İzmir’de yaşıyor, bu da hafta sonlarını genellikle bir araya gelerek geçirme imkânı tanıyor. Çocuklarımın halaları, amcaları ve kuzenleri ile bir araya gelmeleri, sıcak bir aile atmosferinde keyifli zamanlar geçirmemize olanak sağlıyor. Aile birlikteliği benim için en büyük hazine ve bu nedenle boş zamanlarımı genellikle ailemle birlikte geçirmeyi tercih ediyorum.
G: Giyim ve ayakkabıdaki tarzınızı sormak isteriz. Sevdiğiniz markalar hangileri?
M.K: Giyim tarzımı tanımlarken marka takıntılarından ziyade pratik ve rahat olmaya önem veren bir yaklaşım benimsiyorum. Özellikle günlük hayatta, giyim seçimlerimi konfor ve kullanışlılık üzerine odaklanarak yapıyorum. Herhangi bir markanın beni etkilemesi için özel bir sebep bulunmuyor, çünkü benim için önemli olan giyim tarzımda kendimi rahat ve özgür hissetmek. Çalışma günlerimde profesyonel bir görünüm benim için önemli olduğundan, o günlerde giydiğim kıyafetlere özel bir özen gösteririm. Ancak boş zamanlarımda daha spor ve rahat giyinmeyi tercih ederim. Özetle, giyim tercihlerimde markaların değil, giydiğim şeyin bana iyi hissettirmesi ve tarzıma uygun olması ön planda. Fazla takıntıları olmayan bir kişisel tarz benim için önemli.
G: Sizin en favori 3 tatil rotanızı sorsak?
M.K: Asya’nın zengin kültürüne ve muhteşem manzaralarına duyduğum ilgi nedeniyle tatil tercihlerim genellikle bu coğrafya üzerinde şekilleniyor. Öncelikle Tayland, Asya bölgesindeki favori destinasyonum. Doğası, lezzetleri ve tarihi dokusuyla beni her zaman heyecanlandıran bir ülke. Avrupa’da ise her ülkenin kendine özgü güzellikleri olduğunu düşünüyorum, bu nedenle belirli bir favori rotam bulunmuyor. Ancak Mısır, yaşamış olduğum 8 yıl boyunca keşfetme fırsatı bulamadığım ve bu nedenle pişmanlık duyduğum bir destinasyon. Mısır’ın benzersiz ve ilgi çekici atmosferi beni her zaman cezbetmiştir. Üçüncüsü, henüz ziyaret etme fırsatı bulamadığım fakat büyük bir ilgi duyduğum destinasyonlardan birkaç tanesi bulunuyor. Kamboçya, özellikle Angkor Wat’ı görmek istediğim bir yer. Aynı şekilde, Çin de benim için büyük bir merak konusu. Çin, kendi içinde zengin bir kültüre ve değişikliklere ev sahipliği yapan büyük bir ülke olmasıyla dikkat çekiyor. Türkiye’de ise en sevdiğim rota, güney bölgesinde Antalya. Ancak, şehir içi değil, Antalya’nın çevresindeki doğal güzellikleri ve tarihi dokuyu keşfetmek beni her zaman büyülemiştir.
G: Hayat mottonuz nedir?
M.K: Hayatımın mottosu, elimden geldiği kadar adil olmaya çalışmak. Önem verdiğim değerlerin başında adalet ve dürüstlük geliyor. Hayatta herkesin sizi sevmeyeceğini ve takdir etmeyeceğini kabul etmek önemli. Benim için kritik olan, kendime duyduğum saygınlığım. Diğer insanların olumlu ya da olumsuz görüşleri elbette değerli, ancak en önemlisi vicdanımdan memnun olmaktır. Hayatta karşılaştığım övgü veya eleştiriler benim için ikinci planda. Çünkü kendimi iyi tanıyan biriyim. Mükemmel olmadığımın farkındayım, eksiklerimi biliyorum ve sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Kendimle barışık olmak, benim için en değerli öz saygı kaynağıdır. Her insanın kendini en iyi tanıdığına inanıyorum. Mottom, kendi öz saygımı korurken, empati yaparak, alçak gönüllü ve adaletli bir şekilde hatırlanmak.