Reto Moser, uluslararası lüks otelcilik sektöründe, 30 yılı aşkın deneyimi ile başarılı çalışmalara imza atan bir isim. Geçtiğimiz aylarda Four Seasons Hotels İstanbul’un Genel Müdürlüğü görevine getirilen Moser ile planları, projeleri ve hobileri üstüne keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Dünyanın en lüks otel zincirlerinden biri olan Four Seasons Hotel Istanbul, Boğazdaki ve Sultanahmet’teki otelleriyle yerli ve yabancı misafirlerin en gözde adresleri arasında yer alıyor. Four Seasons Hotel Istanbul at Sultanahmet, bu başarısını “2023 Dünyanın En İyi Oteli” ve “Avrupa’nın En İyi Şehir Oteli” seçilerek de kanıtladı. Bu yılın başında Four Seasons Hotels Istanbul’un Genel Müdürlüğü görevine getirilen Reto Moser ile biz de güzel bir İstanbul gününde bir araya geldik ve Four Seasons markasına dair merak ettiklerimizi sorduk…
Gentleman: Reto Bey profesyonel iş hayatınıza Chicago’da başladınız. Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Reto Moser: Aslında kariyerime İsviçre’de şef olarak başladım. Mutfak sanatları eğitimi aldım ve yedi yıl mutfaklarda çalıştım. Daha sonra okula geri dönüp otelcilik alanında yüksek lisans diplomamı alır almaz İsviçre’den ayrıldım. En az 40 iş başvurusu göndermiş olmalıyım! Aynı otele üç kez başvurdum! İki kere geri çevirdiler ama üçüncüsünde işe yaradı. En zoru ilk adımı atmak, ülkenizin ve konfor alanınızın dışına çıktığınızda kolaylaşıyor. 2004 yılında Four Seasons’ta çalışmaya başladım ve bu harika yolculuk o zamandan beri devam ediyor. Hep söylediğim gibi, işinizi iyi yaparsanız ve çok çalışırsanız Four Seasons size bol fırsat verecek bir şirket.
G: Turizm ve otelcilik çocukluk hayalleriniz arasında mıydı?
R.M: İsviçre kırsalında, nüfusu yaklaşık 500 kişi olan küçük bir kasabada büyüdüm. Hep seyahat etmeyi ve dünyayı dolaşmayı hayal etmiştim. Meslek olarak mutfak sanatları, kimya veya mimarlık alanlarına ilgi duyuyordum. Anında sonuç görmeyi ve misafirlerden hemen geri bildirim almayı sevdiğim için mutfak sanatlarını tercih ettim. Üstelik dünyayı gezme fırsatlarının kapısını açtı.
G: Bu zamana kadar birçok otelde üst düzey yöneticilik ve genel müdürlük görevlerinde bulundunuz. Hangi gruplarda çalıştınız?
R.M: Kariyerimin başlarında İsviçre’de çeşitli özel veya aile işletmesi restoranlarda ve otellerde çalıştım. Kısa süre içinde lüks otelciliğe odaklanmak istediğimi fark ettim. Yurtdışındaki ilk işim Chicago’daki Peninsula otelindeydi. Sonrasında 2004’te Güney Fransa’daki bir Four Seasons otelinde çalışmaya başladım. Aradan 19 yıl geçti ve hâlâ her anını çok seviyorum.
G: Kaç ülkede görev aldınız bu zamana kadar?
R.M: İsviçre’de Lozan ve Bern, ABD’de Chicago, Fransa, Lübnan’da Beyrut, Tayland’da Bangkok ve Koh Samui, Mısır’da Kahire, Rusya’da Moskova ve Türkiye’de İstanbul olmak üzere sekiz ülkede on farklı otelde görev yaptım.
G: Peki ilk Türkiye’ye ne zaman geldiniz?
R.M: Türkiye’ye ilk kez 2009’da geldim. Four Seasons Hotel Istanbul at the Bosphorus’un yeni açıldığını anımsıyorum. Açıldığı günden beri şirketimizin en ikonik otelleri arasında yer alıyor. Boğaz kıyısındaki terasta yaptığım yürüyüşü hâlâ bugün gibi hatırlıyorum. İstanbul beni büyülemişti ama bir gün buraya geri dönüp iki muhteşem otelin yöneticiliğini üstleneceğimi hiç hayal etmemiştim.
G: Türkiye’deki profesyonel iş hayatınızı ve bugünlere uzanan süreci de dinlemek isteriz.
R.M: İstanbul’a Aralık 2022’de geri döndüm, bir süre önce Moskova’daki görevimden ayrılmıştım ve yeni bir otel arayışındaydım. Four Seasons liderlik değişikliği sürecinde buraya gelip destek vermemi teklif edince hemen kabul ettim. “Bu işi istiyorum, İstanbul’da kalmak istiyorum!” dedim. Bu şehri ve insanlarını seviyorum. Başınızı döndürecek kadar güzellik, tarih, kültür ve enerji var burada.
G: Artık İstanbul’daki Four Seasons otellerinin genel müdürüsünüz. İstanbul’da ve böylesi özel otellerin başında olmak sizin için nasıl bir duygu?
R.M: Bazen inanmakta zorlanıyorum. İki benzersiz otelimiz var: Travel & Leisure dergisi tarafından Dünyanın En İyi Oteli seçilen Sultanahmet, ekibin ne kadar harika iş yaptığını kanıtlıyor. Bosphorus otelimizde ise komple bir renovasyon planlama aşamasındayız. Bu iki efsanevi otelin yönetimini üstlenmek ve böylesine harika bir ekibe liderlik etmek benim için bir hayalin gerçekleşmesi demek.
G: Sizin dönemizle beraber Four Seasons’ta hangi yenilikler olacak?
R.M: Aklımda binlerce fikir var! Halen her iki otelde yemek deneyimlerine odaklanıyoruz. Bu sene yılbaşı dönemi için yeni bir konsept üzerinde çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik de çok önemsediğimiz bir konu. Türkiye’de Sürdürülebilir Turizm Sertifikası alan ilk iki oteliz. Otellerin sahibi olan şirket bir güneş enerjisi santrali kurma sürecinde. Yakında her iki otelimize güneş enerjisi sağlayabileceğiz. Ayrıca, limuzin filomuzu elektrikli araçlara dönüştürmeye başladık.
G: Bu sezon turizm sektörü ve sizin açınızdan nasıl geçti?
R.M: Bu yıl bazı iniş çıkışlar yaşadık. Global ekonominin durumunu ve tüm sorunları takip ediyoruz ama genel olarak iyimser olduğumu söyleyebilirim! İstanbul zamansız bir şehir ve herkesin “mutlaka görülmesi gereken yerler” listesinde yer alıyor. Türkiye de çok çeşitlilik ve zenginlik sunan bir ülke. Tarih, kültür, muhteşem yemekler, harika şaraplar ve en olağanüstü doğal güzellikler keşfedilmeyi bekliyor.
G: Four Seasons Bosphorus, boğaz hattının en özel otellerinden biri. Boğaz da dünyanın en güzel yerlerinden biri desek yanlış olmaz. Bunun yorumunu bir de işin profesyoneli olarak sizden dinlemek isteriz.
R.M: Bu otele adımımı atıp terasa çıktığım an büyülendim! Boğaz’ın sihirli bir yönü var, denize bu kadar yakın olmak da ayrı bir enerji ve kalite kazandırıyor. Boğaz’ın en güzel noktalarından birinde konumlanan otelimiz Anadolu yakası, Sultanahmet ve Marmara Denizinin muhteşem manzaralarına sahip. Otelin önünde yüzen yunusları her görüşümde şaşkınlığa düşüyorum.
G: Az önce de değindiğiniz gibi Four Seasons Hotel Istanbul at Sultanahmet’in Travel + Leisure tarafından “2023 Dünyanın En İyi Oteli” ve “Avrupa’nın En İyi Şehir Oteli” seçildi. Bu büyük başarıya ulaşmanızı sağlayan faktörler nelerdi?”
R.M: Uzun vadeli vizyonu ve kalite anlayışıyla bilinen otel sahibi Toprak ailesiyle çok iyi bir ilişkimiz var. Otelimiz iki buçuk yıl süren komple bir renovasyon sonrasında tüm ihtişamıyla kapılarını yeniden açtı. Otel müdürümüz Serap Akkuş harika bir ekip oluşturmuş ve gerçekten özel bir deneyimi başarıyla yaşatıyor.
G: Bu yıl misafir profiliniz nasıldı?
R.M: Kuzey Amerika en güçlü pazarımız olmaya devam ediyor. Peşinden Rusya, İngiltere, Avrupa ve Orta Doğu pazarları geliyor. Farklı pazar ve segmentlerin iyi bir karışımına sahip olmayı hedefliyoruz, İstanbul da bu hedef için mükemmel şehir.
G: Bize biraz mutfaklarınızdan ve restoranlarınızdan da bahseder misiniz? Öne çıkan menüleriniz neler?
R.M: Bosphorus otelimizdeki AQUA Restaurant, Executive Chef Görkem Özkan liderliğinde özgün Türk mutfağı etkileriyle zenginleştirilmiş yenilikçi Akdeniz deniz ürünleri menüsüyle gerçekten benzersiz bir deneyim sunuyor. Sultanahmet otelimizde ise Executive Chef Özgür Üstün modern Anadolu mutfağına getirdiği taze bir solukla İstanbul’u ziyaret eden herkesin mutlaka denemesi gereken bir menü sunuyor. Türk mutfağının var olduğunu bilmediğim yönlerini keşfettim ve hayran kaldım. İki restoranla da gurur duyuyorum çünkü olağanüstü ortamlarda harika bir yemek deneyimi yaşatıyorlar. Bosphorus otelimizdeki seçkimizi güncellemek için eksiksiz bir Yiyecek ve İçecek Planı üzerinde çalışıyoruz.
G: Yeni yatırım planlarınız var mı İstanbul ya da Türkiye’de bir başka bir noktada?
R.M: Türkiye için çok sayıda projemiz var. Önümüzdeki yıl Etiler’de ilk bağımsız Four Seasons Residence açılacak ve bir Four Seasons mülküne sahip olmak için bir fırsat sunacak. Bodrum’daki projemiz ilerliyor ve 2026’da açılması planlanıyor. İstanbul’da ayrıca Boğaz kıyısındaki değerli otelimizin renovasyon planı üzerinde çalışıyoruz.
G: Biraz da iş dışına çıkalım, hobilerinizden bahseder misiniz?
R.M: Tam bir seyahat ve yemek tutkunuyum. Yeni yerler keşfetmeyi, gittiğim her yerde en iyi otelleri, restoranları ve barları bulmayı ve denemeyi seviyorum. Provence’ta geçirdiğim süre boyunca bisiklete binmenin keyfini yaşadım. Bisikletimi buraya getirdim ve hem İstanbul’u hem çevresini keşfetmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
G: Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
R.M: Boş zamanlarımda şehrin güzel sokaklarını, sevimli küçük kafeleri ve restoranları keşfetmeyi seviyorum. Genel olarak seyahat etmeyi sevdiğim ve bir şarap meraklısı olduğum için gittiğim her yerdeki yerel üzüm bağlarını ziyaret etmek hoşuma gidiyor.
G: İstanbul’da en sevdiğiniz yerler nereler?
R.M: Dürüst olmak gerekirse İstanbul’u henüz bu soruya doğru bir cevap verecek kadar görme fırsatım olmadı, hâlâ keşfediyorum. İki otelimizin bulunduğu harika lokasyonların yanı sıra Pera’yı ve dar sokaklarını çok ilginç buluyorum. Boğaz boyunca Bebek, Emirgan, Tarabya ve ilerisine gitmek büyüleyici. Şehirdeki antika dükkanlarını keşfetmeyi de seviyorum.
G: Ailenizden de bahseder misiniz?
R.M: Buraya Bangkok’ta çalışırken tanıştığım eşim Naowarat ile taşındım. Her yere birlikte seyahat ediyoruz. Bir de Chanel adlı küçük bir Chihuahua köpeğimiz var. Koh Samui’deyken ailemize katıldı. Bizimle birlikte seyahat ettiği için son derece kozmopolit bir köpek haline geldi.
G: Giyim ve ayakkabıdaki tarzınızı sormak isteriz. Sevdiğiniz markalar hangileri?
R.M: İş dışında hoş bir keten gömlek gibi rahat stilleri tercih ediyorum. Özellikle 100% Capri markasını seviyorum, harika keten parçalar sunuyorlar. Boggi Milano marka koton pantolon ve sneaker ya da loafer ayakkabılar mevsim için ideal seçenekler. İş giyimi için gömlek ve takımlarımın çoğunu yıllardır Maison de Gastiel’den satın alıyorum. Paris’te moda eğitimi alan Caroline, iyi arkadaşım. Hermes kravatlarına ve cep mendillerine zaafım var, sadeliklerini ve kalitelerini seviyorum. İş ayakkabılarımın çoğu Ferragamo çünkü hata yapmazsınız ve iyi bakarsanız uzun süre kullanabilirsiniz.
G: Saatlere meraklı mısınızdır?
R.M: Beni yakaladınız. İsviçreli biri olarak saat meraklısı olmamak elde değil. Şu an Moser Pioneer Center Seconds Arctic Blue yeni favorim. H. Moser & Cie -maalesef ailemle bağlantılı değil- (gülüyor), İsviçre’nin Schafhausen şehrinde küçük bir butik saat üreticisi ve kökleri 1828 yılına uzanıyor. Halen Meylan ailesinin sahip olduğu ve yönettiği şirket yılda sadece yaklaşık 2,000 saat üretiyor. Her saatleri gerçek girişimciliği ve zanaatkarlığı yansıtıyor.
G: Otomobilde aradığınız özellikler?
R.M: Klasik otomobilleri gerçekten seviyorum. Eskiden otomobil tasarımının daha fazla tutku içerdiğini düşünüyorum. Bununla birlikte, sürdürülebilirlik günümüzde şirket kültürümüzün kritik önemli bir unsuru haline geldi. Ben de İstanbul’a geldiğimden beri elektrikli otomobil kullanıyorum. Bence İstanbul gibi bir şehir için ideal bir çözüm.
G: Sizin en favori 3 tatil rotanızı sorsak?
R.M: Hiç düşünmeden Güney Fransa derim. Provence hep mutlu olduğum ve emekliliğimde yaşamayı planladığım yer. Eşim Taylandlı olduğu ve yedi yıl Tayland’da yaşadığım için bu büyüleyici ülkeye ve yemeklerine bayılıyorum. Şimdi de Türkiye’yi keşfetmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. İstanbul dışında başka yerleri ziyaret etme fırsatım olmadı henüz. Bu güzel ülkeyi gezip gördükten sonra emeklilik planlarımı değiştiririm belki, kim bilir. Projemizin devam ettiği Bodrum, İzmir ve Kapadokya şu an için listemin başında. Ayrıca gelecek yıl Malatya’da kayısı hasadına davetliyim.
G: En sevdiğiniz Türk yemekleri?
R.M: Nereden başlasam, o kadar çok var ki! Güne menemen veya fırından yeni çıkmış simit ve bal – kaymakla başlamayı seviyorum. İyi bir böreğe karşı koyamıyorum. Köfte en keyifli yemeklerimden biri. Mezelere de direnemiyorum. Tam bir yemek tutkunu olarak yeni lezzetleri denemeyi ve farklı mutfakları keşfetmeyi seviyorum. Türk mutfağı da çok zengin seçenekler içeriyor.
G: Hayat mottonuz nedir?
R.M: Genel olarak pozitif bir insanım ve hayattaki güzel şeyler için sonsuz bir tutku duyuyorum.
G: Son olarak eklemek istediklerinizle sohbetimizi tamamlayalım…
R.M: İstanbul’da olduğum için mutluyum ve şu an için aklıma daha iyi bir yer gelmiyor! Kurucumuz Isadore Sharp’ın her zaman söylediği gibi “daha yaşanacak çok güzel şeyler var.”