Çölün Kalbinde Yolculuk

Antik Nebati mirasından ilhamla kayalara oyulmuş Desert Rock Resort, Suudi Arabistan çölünde sürdürülebilir mimariyle lüksü birleştiriyor. Şef Osman Sezener’in imzasını taşıyan Nyla Restaurant ise bu deneyimi yerel tatlarla taçlandırıyor.

Son yıllarda Suudi Arabistan, dünya turizmi sahnesine bambaşka bir vizyonla çıkıyor. Ülke artık yalnızca kutsal topraklarıyla değil; doğa, kültür ve lüksü harmanlayan yeni destinasyonlarıyla da dikkat çekiyor. Özellikle Kızıldeniz kıyısında konumlanan ve küresel çapta ses getiren Kızıldeniz Projesi, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri.

Şef Osman Sezener

Bu büyük vizyonun en özgün halkalarından biri ise, Hicaz Dağları’nın kalbinde hayata geçirilen Desert Rock Resort. Doğayla bütünleşen mimarisi, antik Nebati uygarlığından aldığı ilham ve sürdürülebilir lüks yaklaşımıyla, bu özel destinasyon Suudi Arabistan’ın yeni nesil turizm anlayışını simgeliyor. Desert Rock, doğal çevreyle kusursuz bir uyum yakalama konusunda dünya çapında ün kazanmış Oppenheim Architecture imzası taşıyor. Geliştirici firma Red Sea Global ile birlikte yürütülen projede, her detayda sürdürülebilirlik ile estetik bütünlük bir arada düşünülmüş. Proje, “toprağa karşı değil, toprakla birlikte inşa etme” felsefesiyle tasarlanmış ve rejeneratif yerel bitki örtüsüyle çevrelenmiş.

Yaklaşık 30.000 metrekarelik bir alana yayılan Desert Rock, 64 seçkin konaklama birimiyle misafirlerini ağırlıyor. Bunların 54’ü villa, 10’u ise dağ kayasına entegre edilmiş süitlerden oluşuyor. Her biri lüks otel konforuna sahip olan bu birimler, manzara ve mahremiyeti bir arada sunuyor.

Wadi Villas, özel havuzları ve geniş yaşam alanlarıyla öne çıkarken; yukarıdan vadiyi izleme imkânı sunan Cliff Hanging Villas, eşsiz bir manzara deneyimi yaşatıyor. Daha fazla inziva arayanlar için Mountain Cave Suites ve Mountain Crevice Villas, doğayla iç içe sessiz bir kaçış noktası sağlıyor. Her bir villanın özel havuza sahip olması ise ayrıcalıklı konaklama deneyimini tamamlıyor. Vadinin bir bölümünde konumlanan Royal Villa (Kraliyet Villası) ise, adeta bir koza gibi tasarlanmış. Sessizlik, doğallık ve ayrıcalık arayanlar için bu özel alan, lüksün en rafine hâlini sunuyor.

Desert Rock yalnızca konaklama birimleriyle değil; bünyesindeki birinci sınıf spa, fitness merkezi ve destinasyon restoranlarıyla da bölgedeki diğer lüks otellerden ayrışıyor. Tesise yalnızca özel bir vadi geçidiyle ulaşılıyor olması ise burayı adeta başka bir dünyayla temas noktası hâline getiriyor. Proje, Red Sea Global’in Kızıldeniz çevresinde konumlandırdığı altı lüks tesisin bir parçası olarak hayata geçirilmiş olsa da ‘dünyanın en dramatik çöl manzarasına sahip’ olmasıyla ön plana çıkıyor. 

Desert Rock, mimarisiyle toprağa saygı duyan, doğayı bozmadan onunla bütünleşen bir yaşam deneyimi sunuyor. Lüks seyahat anlayışına sürdürülebilirlik ve kültürel derinlik katan bu eşsiz destinasyon, Suudi Arabistan’ın geleceğe dönük turizm vizyonunun tam kalbinde yer alıyor.

Desert Rock’ı özel kılan bir diğer unsur ise gastronomi alanındaki iddiası. Tesiste yer alan restoranlar arasında, Türkiye’nin önde gelen şeflerinden Osman Sezener tarafından işletilecek olan Nyra Restaurant da bulunuyor. Urla’daki Od Urla ile uluslararası başarı elde eden Sezener, bu kez Desert Rock’ta yerel lezzetleri modern dokunuşlarla harmanlayarak bölgenin ruhunu tabağa yansıtacak. Böylelikle Nyra, yalnızca tatil köyünün değil, Kızıldeniz kıyısındaki gastronomi haritasının da yeni cazibe merkezlerinden biri olmaya aday. 

Ateşin Başında Bir Vizyoner: Osman Sezener ile Nyra’nın Doğuşu

Kadim kaya kültüründen doğan mimari, Anadolu’dan ilham alan bir mutfak ve sonsuz çöl manzarası… Projeye gastronomi kimliği kazandıran Osman Sezener, Desert Rock deneyimini ve Nyra’nın doğuş hikayesini kendi sözleriyle şöyle anlatıyor: “Burası bölgenin en önemli otellerinden biri, aynı zamanda en yeni projelerden. Otelin mimarisi doğayla tamamen bütünleşmiş. Çölün doğal yapısı korunarak kayalıkların içine yerleştirilmiş. Aşağıdan baktığınızda yalnızca kayaları görüyorsunuz; yukarıya çıktığınızda ise sonsuz bir ufuk çizgisi, çöl ve kaya manzarası karşılıyor sizi. Bu atmosfer insanı inanılmaz rahatlatıyor, dinginleştiriyor. Odalar çok şık ama abartıdan uzak; sade, zarif ve etkileyici. Dinlenmek isteyen biri için gerçekten özel bir yer. Üstelik sadece belirli bir sezona bağlı değil; otel yılın 12 ayı boyunca açık.”

Küresel Anlayış Kazanmak İçin Yereli Öğrenmeliyiz

Oteli tasarlarken sadece göze hitap eden değil; özüyle çalışan, ateşle pişirme tekniklerine hâkim bir şefle çalışmak istemişler. Bu nedenle beni buldular. İtalya, Fransa ve İspanya’dan adaylarla da görüşülmüş ama sonunda bizde karar kıldılar. Her restoranımızda olduğu gibi burada da en önemli şey yerel ürün. Beyzade balığı var, güzel et ürünleri var… Ne kullanabiliriz, hangi baharatlarla çalışabiliriz, hepsine baktık. Sonra da bu yerel malzemeleri, bizim burada yaptığımız Ege ve Anadolu mutfağıyla harmanlayarak bir sentez yarattık. Buradan götürdüğümüz bazı malzemeler de var tabii. Mesela baharatlar, zeytinyağı, nar ekşisi gibi… Bunlar bizim mutfağımızın temel taşları ve uzun süre dayanabildikleri için kolaylıkla kullanılabiliyor. Ama orada da çok ilginç, bizim burada pek alışık olmadığımız malzemelerle karşılaştık. Örneğin deve sütü gibi… O sütle yapılan farklı peynir çeşitleri var. Bu da menüye ayrı bir dokunuş katıyor. Yani aslında iki mutfağın birleşimi gibi oldu. Bizden giden malzemelerle onların yerel ürünlerini harmanladık” diyen Sezener, hem Suudi Arabistan’ın yerel tatlarını hem de Anadolu’nun zengin mutfak kültürünü aynı masada buluşturarak, Nyra’yı sadece bir restoran değil, kültürel bir buluşma noktası haline getiriyor.

Kokteyl Menüsü Miksolog Matthias Giroud’den

“Tabii biz orada sadece sabit bir menü ya da tek bir restoran deneyimi sunmuyoruz. Şu an planlamayı üçer aylık dönemler halinde yapıyoruz. Bizim orada bulunduğumuz zamanlarda farklı deneyimler sunuyoruz. Örneğin, restoran dışındaki özel çadırlarda yemek servis ediyoruz. Her çadır farklı bir konseptle hazırlanıyor ve üç günlük döngülerle menüler değişiyor. Her gelen misafir, farklı bir atmosfer ve menüyle karşılaşıyor. Bu da mekanı statik olmaktan çıkarıyor; yaşayan, dönüşen bir deneyime dönüştürüyor. Orada ayrıca özel bir kokteyl menüsü de hazırladık. Kokteyl menüsünü oluştururken Fransa’dan dünyaca ünlü miksolog Matthias Giroud ile birlikte çalıştık. Menü, bölgenin yerel ürünleriyle hazırlanan, her yemeğe eşlik edecek şekilde kurgulanmış özgün tatlardan oluşuyor. Klasik kokteyllerden oldukça farklı, her yemekle eşleşen özgün içecekler sunuyoruz. İki kişilik bir menü alındığında ona özel eşleşmiş kokteyllerle deneyimi tamamlıyoruz. Fine dining hâlâ çok popüler ama artık insanlar kendilerini kasmak zorunda hissettikleri restoranlar yerine daha rahat, daha deneyim odaklı yerlere gitmek istiyor. Atmosfer, his, hikâye… Artık hepsi yemeğin bir parçası. Avrupa hâlâ çok güzel tabii ama insanlar artık yeni rotalar, farklı deneyimler arıyor. Desert Rock tam olarak bunu sunabilen bir yer.”

Projenin geleceğine dair planlar arasında, Od Urla’daki felsefeye benzer bir “farm-to-table” yani topraktan tabağa uzanan bir sistem de var. Çölün ortasında kurulacak olan bir sera ile sürdürülebilir bir tarım modeli oluşturulması hedefleniyor:

Dergimiz her ayın ilk haftası Türk Telekom Dergilik, D&R, Remzi Kitabevi ve tüm seçkin marketlerde…