“Toros and Partners”ın kurucuları Derya Toros ve Çetin Dalva ile markaları üstüne konuştuk…
“Toros and Partners” ofis, perakende, yeme-içme, turizm, otel, konut ve fuar gibi pek çok alanda hizmet sunan bir marka. Türkiye’nin pek çok bilindik firmasının ofisleri ve çeşitli projelerini gerçekleştiren ‘Toros and Partners’ı Derya Toros ve Çetin Dalva’dan dinledik…
Gentleman: Bugüne kadar birçok önemli projeye imza atan Toros and Partners firmasının iki kurucu ortağısınız. Birlikte çalıştığınız markalardan, yoğunluklu proje alanlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Derya Toros: Şirketimiz “Toros and Partners” ile ofis, perakende, yeme-içme, turizm ve otel, konut, fuar, sağlık ve fabrika gibi geniş kapsamlı bir alanda hizmet sunmaktayız. Bugüne kadar N11, Citibank, Gianfranco Ferre, Yataş Grup, Kayalar Kimya, Güral, Papara, Paribu, Kiler Gyo gibi birçok değerli firmanın ofislerini ve çeşitli projelerini tamamladık.
Çetin Dalva: Mimarlık ve tasarıma; teknolojik, yenilikçi, yaratıcı ve sanatsal bir bakış açısı getiriyor; globalde ve ülkemizde hem tasarım, hem uygulama alanlarında birçok proje gerçekleştiriyoruz.
G: Mimarlık kariyerlerinize başlama hikayenizi de dinlemek isteriz.
Derya Toros: Kendimi bildim bileli, ortalama 5 yaşlarından itibaren mimar olmaya karar vermiştim. Mimar bir babanın kızı olmamın da etkisi oldu fakat çocuk yaşta eskiz kağıtlarını alıp plan çizimlerini yapıyor olmam, daha o yaşlardan içimden gelen yoğun bir istek ile mesleğime adım atmama sebep oldu. Bu alanda ilerlemeye kararlı oluşum, kariyer yolculuğumdaki istikrarımı güçlendirdi. İşimi hep severek yaptım, yapmaya devam ediyorum. Mesleğimizi severek icra ettiğimizde, işlerimize bu enerjinin geçtiğini düşünüyorum.
G: Mimarlık alanında teknoloji ile tasarımı harmanlayan bir yaklaşım benimsediğinizi biliyoruz. Bu yaklaşımı benimsemede ilham aldığınız biri var mı?
D. T: Fütürist Jacque Fresco bize ilham veriyor. Teknolojiyi sadece kar amaçlı değil, aynı zamanda dünyamızdaki kaynakların daha verimli şekilde kullanılmasını sağladığı, yaşam standartlarını iyileştirmek için uyguladığı sistemler geliştiriyor. Teknoloji ve tasarımın bütünleşmesi ile doğan etkinin faydalarını; yalnızca estetik ve fonksiyonel amaçlar için değil; toplumları inşa etmek için bir araç olarak kullanıyor ve bu çok etkileyici bir vizyon. Burada kavramsal olarak fütürizm bakış açısını benimsemek ve geleceği bu bakış açısı ile tasarlama fikri bize ilham veriyor. Çünkü aslında kavram olarak “fütürizm” olumlu gelecek tasarımı olarak tanımlanırken, “Fütürist” ise olumlu gelecek tasarımcısı anlamı taşıyor… Biz tasarımcılar da her işimizi, daha olumlu gelecekler inşa etmek için tasarlayabiliriz. Teknoloji ise bilinçli kullanıldığında, bunu yapabilmek için güzel bir araç haline dönüşüyor.
G: Projelerinizde teknolojik yenilikleri nasıl kullanarak yaratıcı çözümler sunuyorsunuz?
Ç. D: Kuruluşumuzun ilk başlarından itibaren teknolojinin ve geleceğin dünyasını önemseyen bir bakış açısında olduğumuz için, ortağı olduğum Vemaker ile kurduğumuz partnerliğimiz ile birlikte metaverse dünyasında, henüz metaverse ismi ortaya çıkmadan proje geliştirmeye başlamıştık. Bunun dışında ise; 3D baskıları, 3D programları, yapay zekayı, sensörleri, çeşitli otomasyon sistemlerini işimizi destekleyen teknolojik araçlar olarak kullanıyoruz.
D. T: Çetin Bey’in de benim de fütüristik düşünen bir bakış açımız var. Mimarinin geleceğinin bir kısmının kesinlikle metaversete olduğuna inanıyoruz. Dijital dünyaların sınırsız bir alan olduğunu; ofisler, konutlar, mağazalar, fuarlar, dijital showroomlar gibi bu dünyada ihtiyacımız olan birçok mekanın tasarıma da ihtiyacı olacağını birlikte öngörmüştük. Ayrıca; artan nüfus ile birlikte, karbon ayak izimizi arttıran, tüketimin kat kat fazla olmasına sebep olan birçok alanda; dijital dünyaların daha aktif kullanımı ile dünyamıza verdiğimiz zararda ciddi bir azalma sağlayacağını biliyoruz. Örneğin, 500 kişilik bir şirket yapısında, birçok kişi evinden dijital dünya sayesinde daha verimli çalışabildiğinde, sadece ulaşım sürecindeki izimizin verdiği zararın azalması bile önemli bir etki.
G: Mekanların tasarımında teknoloji nasıl bir rol oynuyor?
Ç. D: Teknoloji; fiziksel dünyamızda mimarinin yaratım, uygulama ve kullanım süreçlerinde önemli bir rol oynuyor. Yaratım sürecinde kullanılan araçlar; daha iyi bir tasarım ortaya çıkması, 3D baskı teknolojileri ile imalat yapılması, VR ya da hologram ile sunumların yapılmasını sağlayıp ve yeni bir deneyim boyutu kazandırırken; projelerin uygulama süreçlerinde kolaylıklar sağlıyor ve sürece hız kazandırıyor. 3d baskıların inşaat sektöründe kullanımı her geçen gün artarken, yapay zeka kullanımı tasarımcılara yeni ufuklar açıyor. Ofisimizde, tüm ekibimiz tasarım sürecinde yapay zekayı da aktif kullanıyor ve bu teknolojiler her geçen gün hızla gelişmeye devam ediyor.
G: İnovasyon ve teknolojik trendlerle güncel kalmak, mimarlık alanında neden önemlidir?
Ç. D.: Şüphesiz olarak, artık hepimizin bildiği bir gerçek var. Teknoloji ile kendi mesleğini bütünleştirmeyen birçok meslek gelecekte yok olacak… Teknoloji ile entegre işler yapıyor olmak; daha yenilikçi çözümler sunulabilmesi, enerji verimliliği sağlayan çevre dostu sistemler kullanılıyor olması, estetik ve fonksiyonun daha etkili oluşturulabilmesi açısından fayda ve etki sağlıyor.
G: Sürdürülebilirlik, enerji verimliliği ve yeşil teknolojiler gibi konular günümüzde büyük bir önem taşıyor. Bu konuları tasarımlarınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
D. T.:Projelerimizde gerekli ihtiyaçları karşılarken, çevre dostu çözümler sunmaya çaba gösteriyoruz. Öncelikle; işlerimizin kaliteli ve uzun ömürlü olmasını sağlayarak, sürdürülebilirliği destekliyoruz. Doğal, geri dönüştürülebilir ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilen malzemeleri kullanmaya çabalıyor; mekanlarda kullandığımız akıllı otomasyon ve sensör sistemleri ile enerji verimliliğini sağlıyoruz. Ekosistemin doğal dengesinin korunmasını önemsediğimiz için mümkün olduğunca; ormanların sürdürülebilir kullanımını teşvik eden, canlıların yaşam alanlarını koruyan, sadece yetiştirme ormanlardan elde edilen ağaçlardan üretilen ve yerlerine de yenilerinin dikildiğini belgeleyen FSC (Forest Stewardship Council) sertifikasına sahip ahşapları kullanmaya gayret gösteriyoruz. Leed, Bream gibi sertifikalar ile projelerimizi taçlandırıyor ve müşterilerimize iş sonrası belgelerini de teslim etmenin gururunu yaşıyoruz. Bütünsel düşünen çalışmaların, günümüz için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
G: Bir projeye başlarken teknoloji kullanımıyla ilgili nasıl bir araştırma süreci izliyorsunuz? Projelerinizde teknolojiyi nasıl entegre ediyorsunuz?
Ç. D.: Öncelikle projenin ve kullanıcılarının ihtiyacı belirleniyor, projenin amaçlarını değerlendiriyoruz. Akıllı sistemler, otomasyon, aydınlatma ve iklimlendirme kontrolleri, ses ve görüntü sistemleri ana teknolojik gereksinimlerimiz oluyor. Bunlara ek olarak, mekana özel, teknoloji ile sanatın birleştiği çalışmalar yapıyoruz. Belirlenen ihtiyaçlara en uygun teknolojileri sunabilmek adına, alanında uzman partnerlerimiz ile piyasa araştırması yapıyor ve en güncel gelişmeleri sunuyoruz.
G: Tasarımlarınızda teknolojiyi kullanmanın avantajları ve fırsatları nelerdir? Bunun yanında, teknolojiyi kullanırken dikkat etmeniz gereken hususlar nelerdir?
D. T.:Projelerimizde teknoloji entegrasyonunu sağlamak, enerji verimliliğine ek olarak mekanın işlevselliğini ve kullanıcı deneyiminin kalitesini arttırıyor. Örneğin interaktif ekranlar, ses ve ışık kontrolü gibi özellikler, mekanlarda çok daha etkileşimi yüksek ve keyifli bir deneyim sunuyor. Sensörler ve veri toplama teknolojileri sayesinde de mekanlarda gerçek zamanlı verileri alabilme imkanımız olabiliyor. Dikkat edilmesi gereken konular ise, veri güvenliği ile birlikte; teknoloji hızla gelişen ve dönüşen bir alan olduğu için, kalıcı olduğu süreç içerisinde güncel kalabiliyor ya da güncellenebiliyor olması oluyor.
G: Gelecekte mimarlık ve teknoloji arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz? Sizce bu ilişki ilerleyen yıllarda nasıl bir evrim geçirecek?
Ç. D.: Gelecekte, her geçen gün eksponansiyel olarak gelişen teknoloji ve mimarlığa duyulan ihtiyaçların, dijital dünyada da bir ihtiyaca dönüşmesi ile birlikte bu ilişkinin büyük bir dönüşüm hatta bir evrim geçireceğini biliyoruz. Veri tabanlı tasarım ile anlık veriler toplanan ve verilere göre kişiselleşebilen; dönüşebilen, kinetik yapılara dönüşecek yapılar ve mekanlar… VR ve AR teknolojileri ile hibrit çalışan sistemler bizleri bekliyor. Tüm bu gelişmeleri, insanların yaşam kalitelerini arttıran ve çevreci sistemler ile bütünleştirdiğimizde, teknolojinin faydalarını bilinçli olarak kullanabiliyor olacağız.
G: Derya Hanım, bir kadın olarak genç mimarlara, özellikle genç kadın mimarlara tavsiyeleriniz nelerdir?
D. T.: Her gün geliştiklerinden, bilgi ve deneyim ile evrimleştiklerinden, hedefleri doğrultusunda çok çalıştıklarından emin olmalarını isterim. Büyük önder Atatürk’ün çok sevdiğim, bizlere hediye ettiği sözlerinden birisi; “Yerinde duran, geriye gidiyor demektir… İleri, daima ileri!”dir. Yaşama karşı, güzel şeyler yapabilmek adına hepimiz çok şey borçluyuz. Eğer bu hayattaysak, sadece bireysel çıkarlar için değil, bütünü düşündüğümüz, değer yarattığımız bir sebep için buradayız diye düşünüyorum. Değer yaratabilmek ise ancak keşfettiğimiz yaşam amaçlarımızı, mesleğimizle bütünleştirdiğimizde mümkün olabiliyor. Tüm genç mimarların, kendi yaşam amaçlarını bulabilmelerini ve mimarlık ve tasarımda sahip oldukları yaratıcılığın gücünü; iyiyi ve güzeli de inşa edebilmekte kullanabilmelerini dilerim. Teknoloji ile iç içe olmak, çok okumak, çok öğrenmek, çok yönlü gelişmek, başarı odaklı olmak ise çok önemli… Genç kadın mimarlarımıza ise; yaratıcı güçlerinin farkında olmalarını, başarı yolunda işlerini en önemli önceliklerinden birisi yapabilmelerini ve her geçen gün daha iyi bir versiyonuna doğru kendilerini yeniden doğabilmelerini sevgi ile önerebilirim (gülüyor).
G: O halde biraz sizleri yakından tanıyalım. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hobileriniz var mı?
D. T.: O kadar yoğun çalışıyorum ki, boş zamanım az kalıyor (gülüyor). Üretmeyi, çalışmayı çok seviyorum ve bundan besleniyorum. Her geçen gün, bir önceki güne göre birçok anlamda geliştiğimi hissetmek, çok yönlü olabilmek benim için önemli. Ormanda köpeğim Lea ile yürüyüş, yoga, bir süre önce başladığım golf, okumak, keşfetmek, kültürel olarak geliştiren seyahatler etmek ve gastronomi deneyimleri bana keyif veriyor. Aynı zamanda sosyal bir insanım, insanları tanımayı ve iletişimi seviyorum. Herkesin içerisindeki iyiyi görmeyi ve onu beslemeyi seçiyorum. Dolayısı ile güzel insanlar ile bir araya gelinen, değerli sohbetler edebildiğim etkinliklere fırsatım olduğunda zaman ayırmayı seviyorum. Birbirimize değer kattığımız, desteklediğimiz dostluklar inşa etme şansım oldu hep, etmeye de devam ediyorum. Bunların dışında ise, dostlarımız ile birlikte kurduğumuz derneğimiz Birleşmiş Eller ile, sosyal fayda yaratan birçok proje gerçekleştiriyoruz. Tamamen gönüllülük esası ile sürdürdüğümüz derneğimiz vesilesi ile; gerek uygun zamanlarımda, gerek yoğun temponun içerisinde derneğimiz için fayda yaratabiliyor olmak yaşamıma anlam katıyor.
Ç. D.:En büyük hobim, merak etmek. Hayata, keşfetmeye, okumaya karşı büyük bir merakım var. Çok küçük yaşlardan itibaren başlayan bu merak, yaşam ile ilgili birçok şeyi keşfedebilmemi ve yaşamı anlamlandırabilmemi sağladı. Biliyorum ki bu merak hiç bitmeyecek. Bunun dışında ise ata binmekten, motosiklet kullanmaktan, golf oynamaktan, 1991 senesinden beri profesyonelleştiğim dövüş sanatları ile ilgilenmekten keyif alıyorum.
G: Biraz da bizlere ‘Birleşmiş Eller Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden söz edebilir misiniz?
Ç. D.: İlk işimi kurduğumda, etrafıma sorarak, iş kazasında bir kolunu kaybetmiş, işsiz ve iki çocuklu bir genç adama yardım ederek başladı bu yoldaki hikayem. Seneler içinde işimi geliştirdikçe yardım edebildiğim aileler arttı. Yıllarım, yaşamın en büyük sırrının paylaşmak olduğunu düşünerek geçti. Yaşamın bir anlamı olmalıydı ve bu amaç, zihnimizdekileri, elimizdekileri paylaşmak olmalıydı. Çok küçük yaşlarda anne ve babamın motive etmesiyle başladı paylaşmaya verdiğim değer. TEMA Vakfı’nın kurucusu Hayrettin Karaca’nın bir sözü var: “Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu var bu dünyada” diye. Yaşamımda hep bunu benimsedim ve yaşama karşı borçlu hissediyorum, onun tüm güzelliklerinden faydalanıyoruz ancak biz insanlar ona ne veriyoruz diye düşünüyorum. Birleşmiş Eller’de bakış açımız şu şekilde: Yardım etmek isteyen birçok kişi, dernek ve kurum var. Herkesin yardım etme hassasiyeti farklı. Kimi, ailesinden birini kanserden kaybettiği için kanser hastalarına hassas, kimi eğitime. Kimi sadece çocukların dramına üzülüyor, kimi ise hayvanların. Birçok yardım kuruluşu tek bir konuda hassasiyet gösterip o konuda yardım ederken biz ‘neden sadece yardım etmek isteyen iyi insanların birleştiği bir yer yok’ diye düşündük. Ve ellerimizi birleştirdik.
D. T.: Derneğimizi değerli dostlarım ile birlikte, tamamen gönüllülük esaslı bir temel üzerine kurduk. Her birimiz, iş hayatında aktif ve yoğun kişileriz ancak her zaman derneğimiz için vakit ayırıp projeler geliştiriyor ve gerçekleştiriyoruz. Bu bilinç benim de Çetin Bey gibi, küçük yaştan öğrendiğim bir şey idi. İyiliğin, paylaşmanın değerli olduğu öğretilen bir ailede büyüdüm. Arkadaşlarım ile beraber, 2019 yılında tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak Birleşmiş Eller Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ni kurduk. Bugüne kadar yaptığımız projelerden bazıları; öğrencilere burs, Doğu’daki okullara bot-mont desteği, ailelere geçim desteği, erzak kolisi desteği, deprem bölgesi temel ihtiyaçlar ve eğitim alanları, sokak hayvanları için mama ve tedavi, devlet koruması altında bulunan 11-17 yaş arasındaki kız çocukları için düzenlediğimiz motivasyon ve ilham projeleri oldu.