Volkan Öztürkler turizm sektörünün başarılı yöneticilerinden biri. Pek çok uluslararası otelde yöneticilik tecrübesi bulunan Öztürkler, geçtiğimiz günlerde The Luxury Collectıon markasının tarihi yarımadada hizmete almak için geri saydığı iki otelinin genel müdürlük görevine atandı. The Luxury Collection markasının tarihi doku ile lüksü buluşturduğu yatırımlarını Genel Müdürü Volkan Öztürkler’den dinledik…
Volkan Öztürkler… O, turizm ve otelcilik sektöründe, sahip olduğu uluslararası deneyimiyle uzun yıllardır hizmet vermeyi sürdüren isimlerden. Dünyaca ünlü pek çok otelde yöneticilik tecrübesi bulunan Öztürkler, yakın bir zamanda büyük bir sürprize imza atarak “The Luxury Collection”ın tarihi yarımadada hizmete alacağı iki otelinin genel müdürlük görevine atandı. Volkan Öztürkler, The Luxury Collection markasını ve Türkiye’deki bu önemli yatırımlarını Gentleman okurlarına anlattı…
Gentleman: Volkan Bey bu zamana kadar turizm sektöründe pek çok önemli otelde görev aldınız. Biraz bize kendinizden bahseder misiniz?
Volkan Öztürkler: Uzun yıllar Amerika’da yaşadım. Son 4-5 yıl kadardır da Türkiye’deyim. Amerika’da eğitimimden dolayı tecrübelerimin birçoğu orada geçti. Turizm alanında iyi derecede bir okul olan FIU’da otel işletmeciliği bölümünden mezun oldum. Bunun dışında Amerika’da Ritz Carlton, Miami Beach Boca Resort & Club, Boca West Club, Waldorf Astoria gibi üst düzey markalarda görev yaptım. Sonrasında da Türkiye’ye geri geldim. Türkiye’de JW Marriott Marmara Sea İstanbul’un açılış sürecinde yer aldım son olarak. Başarılı ve güzel bir açılış oldu. Açılışın ardından da Marriott International markası bünyesinde The Luxury Collection’ın açılışlarını gerçekleştirmek üzere bu göreve gelmiş bulunuyorum.
G: Turizmci olmaya ne zaman karar verdiniz? Sizi bu mesleğe çeken neydi?
V.Ö.: Aslında ufak yaşlardan beri turizmin içindeyim. Turizm mesleğinde en alt kademeden başladım kariyerime. Valelikten resepsiyonistliğe hemen hemen her türlü görevleri yaparak işte önce yöneticilik sonrasında ise genel müdürlüğe kadar yükseldim. Her şeyden önce turizm çok sevdiğim bir meslek. İnsanın gerçekten kişiliği ile ilgili olan bir işe sahip olması ve bir de severek yapabiliyor olması çok önemli bir şey. Yani turizmin de sevilmeden yapılması gibi bir ihtimal bence mümkün değil. Çünkü insanlarla tanışmak, insanları yönlendirmek, insanlardan kastım hem çalışanlar hem misafirlerimiz hem de yatırımcılarımız. Tüm bunları yapabilmek için de bu mesleği gerçekten sevmek gerekiyor. O yüzden bende severek ve keyif alarak yaptığım bir iş olduğu için uzun saatler de, tatil zamanları da çalışsak beni yormuyor.
G: Uzun bir zaman Marriott ailesiyle beraberdiniz ancak yakın bir zamanda önemli bir sürprize imza attınız bunu sizden dinleyelim.
V.Ö.: Aslında The Luxury Collection da Marriott International’ın lüks markalarından biri. Bilineceği üzere Marriott International’ın 30’dan fazla markası var ve dünyanın en köklü, güçlü ve lider şirketlerinden birisi. The Luxury Collection’da Marriott bünyesindeki lüks markalardan. Bu sebeple bence markanın İstanbul’a gelmesi çok önemli bir olay çünkü hem ülkemizin hem İstanbul’un daha kaliteli misafirleri ağırlayabilmesi için yepyeni bir soluk. The Luxury Collection, İstanbul’da iki oteli ile hizmete başlayacak. Bunlar İstanbul’un hem merkezi yerlerinde hem de tarihi yarımada da olması sebebiyle çok önemli çünkü halihazırda The Luxury Collection’ın konseptine de uyan bir lokasyon ve bina. Projenin yatırımcısı ise Türkiye’de otelcilik ve turizm alanında en önemli markalarından biri olan Aktarlı Grup. Bildiğiniz gibi Aktarlı Grup, otelcilik konusunda tecrübeli bir marka. Ankara, İstanbul ve Akdeniz bölgesinde önemli otelleri bünyesinde barındırıyor. Son olarak da tarihi yarımada bölgesinde iki tanesi The Luxury Collection markası ile olmak üzere üç otel ile anlaşma imzaladı. Bu imza öncelikle tarihi yarımada bölgesi ve özellikle İstanbul için de oldukça önemli bir gelişme. Ben de Aktarlı Grubu ve Marriott ile beraber böyle bir projeye içerisinde bulunmaktan ve bu projenin başında olmaktan mutluyum ve gururluyum.
G: Peki Türkiye’ye özellikle de İstanbul’a neden yapma kararı aldı marka. Bunda etkili olan faktörler neler oldu?
V.Ö.: Biraz önce de bahsettiğim gibi The Luxury Collection, Marriott International’ın üst segment markalarından ve aslında oldukça da seçici bir marka. Bence bundaki en önemli faktör lokasyon ve otellerimizin bulunduğu yapı, yani binanın bulunduğu konum. Çünkü bu marklalar için lokasyonlar çok önemli ve marka olarak misafirlerimizin bizlerden bir beklentisi var, tabii bizim de bu beklentileri karşılamamız gerekiyor. Bence şu anda “The Luxury Collection” otellerinin açılacağı konum bence İstanbul’un en önemli lokasyonlarından biri ve en önemli faktör bu. Aynı şekilde Türkiye’de birçok önemli işe İmze atan yatırımcımız, Aktarlı Grubu ile olan işbirliğimiz en önemli etkenlerden. G: The Luxury Collection misafirlerine ne vadediyor?
V.Ö.: “The Luxury Collection’ın en önemli özelliği isminden de anlaşılacağı üzere bizim en lüks markalarımızdan birisi. En önemli faktörün ise bizim misafirlerimize vereceğimiz, vadettiğimiz üst düzey servis anlayışı ve hizmet kalitesi. Zaten üst düzey servis olarak hem Marriott olsun hem The Luxury Collection olsun kendilerini uzun yıllardır ispatladıkları için misafirlerimizin halihazırda The Luxury Collection’dan da bir beklentileri var. Zaten bunun bir parçası olarak da bizleri tercih ediyorlar. Ayrıca otellerimizin bulunmuş olduğu binalar tarihi yarımada ve İstanbul’un geçmişten günümüze birer ayna tutuyor. İstanbul’un tarihine şahitlik etmiş bu önemli bina ve otelin bulunduğu bölge de misafirlere gerçek bir İstanbul deneyimi sunuyor.
G: Açılışları ne zaman yapılacak?
V.Ö.: İstanbul’da iki The Luxury Collection oteli açılıyor. Bunlardan ilk açılacak olan otelimizde 2023 yazı bitmeden misafirlerimizi ağırlamayı düşünüyoruz. İkinci binamız da 2024 yılında açılıyor. Çok detaylı renovasyon olsun, çalışmalar ve hazırlık sürecinden geçerek oteli açılışa hazırlıyoruz. Hazırlıklarımız da bir bu kadar detaylı olarak sürdüğü için 2024 yılında ikinci otelimizi de açmayı planlıyoruz.
G: Misafir profili nasıl olacak?
V.Ö.: The Luxury Collection markasından bağımsız, bulunduğumuz bölge Avrupalı ve Amerikalı turistlerin bir tık daha fazla tercih ettiği bir bölge diyebilirim. Ama tabii ki yerli ve diğer bölgelerden gelen misafirlerin de ilgi göstereceğini düşünüyoruz. Burada The Luxury Collection ile verdiğimiz servisin dışında bulunduğumuz lokasyonunda ayırt edici bir özellik olduğunu düşünüyorum. Bulunduğumuz bölge ve bu çok değerli markanın birleşmesi bence İstanbul turizmine de çok katkı sağlayacak. Çünkü Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya gibi birçok önemli noktaya yürüme mesafesinde olan lüks bir otel bence oradaki bölgeye de ticari ve sosyal olarak katkı sağlayacaktır.
G: “The Luxury Collection” lükse yeni bir soluk getirecek diyebilir miyiz?
V.Ö.: Kesinlikle. Ben yurt dışında yetişmiş ve eğitim almış bir turizmci olarak Türkiye’ye kendini ispatlamış, dünya çapında değerli bölgelerde yer alan bir otel markasının gelmesini çok değerli buluyorum. Tabii ki bizim bulunduğumuz bölgeye de paralel olarak The Luxury Collection markasının İstanbul’a gelmesi oldukça önemli bir adım oluyor. Biz de bunun için bayağı uzun zamandır uğraştık. Hem Marriott hem de turizm alanında yıllara dayanan tecrübesi ile Aktarlı Grup olarak iki yıl sonunda çok değerli bir marka ile birleşerek hem İstanbul hem de Türkiye turizmine katkıda bulunacaktır ve tabii ki bu katkı lüks anlayışı için de geçerli olacaktır.
G: Restoranlarınızda hangi mutfakları sunacaksınız?
V.Ö.: Biz, konaklama ve müşteri servisi dışında otelimizin gastronomik anlamda da güçlü olacağını düşünüyoruz. Otellerimizin içerisinde yer alacak 3 veya 4 restoranın yanı sıra iyi servis anlayışı ile hizmet edilecek bir yapılaşma içerisinde ilerliyoruz. Sunduğumuz değişik çeşit ve lezzetlerle birlikte bulunduğumuz tarihi lokasyona çok çok dikkat ederek ilerliyoruz bu yüzden de birkaç tane farklı dünya mutfağına yer vereceğimiz restoranlarımız da olacak.
G: Söz yemeğe gelmişken leziz yemeklere imza atan şeflerinizi de tanımak isteriz.
V.Ö.: Şu anda şeflerimizin ve yapacağımız konseptlerin geliştirme aşamasındayız. Çok önemli ve güzel restoranlara ev sahipliği yapacağız. Tabii ilk amacımız Türk mutfağının tanıtacak menü ve Türk lezzetlerinin yer alacağı çok önemli restoranlarımıza yer vermek. Bunun dışında elbette dünya mutfaklarından da misafirlerimizi ağırlayacak önemli restoranlar olacak.
G: Bu yıl turizmden beklentiler nasıl?
V.Ö.: Bu yıl ne yazık ki pandemi gibi bir sürecin ardından çok üzücü bir olay olan deprem felaketini yaşadık. Bu yaşadığımız deprem felaketi herkes gibi bizleri de derinden üzdü. Ama tüm olumsuzluklara rağmen bence Türkiye turizmi, yalnızca bölgesi için değil aynı zamanda dünya için de önemli bir turizm destinasyonu. 2023 yazını ben çok pozitif bekliyorum. İnsanlar artık gezmeyi özlediler ve ülke olarak yaptığımız doğru politikalar ile beraber İstanbul ve tabii ki Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde en önde geliyor. Bu nedenle yalnızca 2023 yazı için değil, kış döneminin dahi pozitif geçeceğine inanıyorum.
G: 3.Havalimanıyla beraber İstanbul artık dünyanın merkezlerinden biri haline geldi. Aynı şekilde bir Galataport faktörü de var. Bu turizmi nasıl etkiledi?
V.Ö.: Öncelikle İstanbul Havalimanı, benim her konuştuğum uluslararası ortam ve yurt dışından gelen yabancı misafirlerimizden inanılmaz derecede olumlu geri dönüş aldığım bir konu. Öncelikle gerçekten çok şık bir havalimanı. Havalimanımızın şehrin içerisinde de her bölgeye hemen hemen aynı mesafede olması, bir saatten kısa sürede ulaşılıyor olması gibi faktörlerin çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında Galataport, özellikle bizim otellerimizin bulunduğu tarihi yarımada bölgesi başta olmak üzere İstanbul’a çok önemli ve pozitif katkıları olduğunu düşünüyorum. Çünkü Galataport yalnıza sahip olduğu restoranlar veya gezilmeye değer bir yapı olmasının dışında aynı zamanda “cruise” gemilerinin de İstanbul’a gelmesi için çok önemli. Yüzlerce ve hatta binlerce kişinin bu vasıta ile İstanbul’a gelmesi, birkaç gün konaklaması ardından başka bir geminin gelmesi bölgenin ticari hacmini oldukça artırıyor.
G: Biraz da hobi diyelim… Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
V.Ö.: Aslında çok boş zamanım olduğunu söyleyemem. Fırsat buldukça işten kalan zamanlarımı ailem ile geçirmeyi, özellikle küçük oğlum ile zaman geçirmeyi çok seviyorum ve mümkün oldukça zaman ayırmaya çalışıyorum. Bunun dışında spor da benim için çok önemli, insanın kendine bakması ve tabii ki sporla ilgilenmesi yani sağlıklı bir düzene girmesinde veya işinde daha düzene girmesine çok çok önemli bir faktör. O yüzden de ben boş zamanımı mümkün olduğunca ailem ve sporla değerlendiriyorum.
G: Yurtiçi ve yurt dışında en keyif aldığınız rotalar hangileridir?
V.Ö.: Ben yurt dışında büyümüş birisi olarak Türkiye’yi çok iyi tanımamız ve gezmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunu yalnızca Akdeniz ve Ege bölgeleri için değil aynı zamanda Kapadokya, Mardin gibi kültürel turizmi, bunun yanında yine doğu bölgelerinde kış turizmi ile gibi pek çok farklı turizmin yapılabileceğini gördüğümüz için Türkiye’deki pek çok noktayı beğeniyorum. Tabii ki, Avrupa’da da belirli yerler var keyif aldığım ama dediğim gibi İstanbul ve Türkiye’nin bambaşka bir havası olduğuna inanıyorum.
G: Giyim ve ayakkabı konusunda tercihiz nasıl? Sevdiğiniz markalar hangileri?
V.Ö.: Giyim konusunda Türk markalarını çok başarılı buluyorum ama özellikle ayakkabı konusunda İtalyan markalarını çok beğeniyorum. Özellikle Santoni çok sevdiğim bir marka. Onun dışında Prada’yı çok beğeniyorum. Türk markalarından da Vakko’yu da gerçekten çok başarılı buluyorum ve beğeniyorum. Aynı şekilde özel tasarımcıların yaptığı Türk markaları tercih ediyorum.
G: Favori restoranlarınız hangileri?
V.Ö.: Zuma Restoranı keyifli buluyorum. Evet belki bir zincir restoran ama Asya mutfağını çok beğeniyorum. Türkiye’de “Michellin Star” almış olan özellikle son yıllarda alan restoranları çok seviyorum. Bu noktada biraz geç kalındığını düşünüyorum. Bence herkesin İstanbul’da yer alan Michellin yıldızlı restoranları bir ziyaret etmesi gerekiyor. Ama tabii ki bu noktada İstanbul ile sınırlı kalınmaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin birçok şehrinde Michellin yıldızı alacak kalitede restoranlar var.
G: Sizinle mutfakla aranız nasıldır, yemek pişirme konusunda iddialı mısınızdır?
V.Ö.: İddialıyım diyebilirim. Ben turizm eğitimim ile beraber aslında 2 yıl da mutfak eğitimi aldım. Eğitim sırasında da çok keyif aldığım ve hem stres attığım hem de pişirmekten zevk aldığım için e tabi bir de eğitim aldığım için iddialıyım diyebilirim.
G: Spor yapar mısınız?
V.Ö.: Branş sporu olarak değil ama düzenli olarak uyguladığım bir fitness programım var. Ben Miami’de büyüdüm ve orada büyürken gördüğüm kadarıyla neredeyse spor yapmayan, spor ile ilişiği olmayan insan görmemek imkansızdı. Hemen hemen herkes spor yapıyor ve bu sporu yaparken bir gösteriş değil sağlık önceliği ile yapıyorlar. Ben de böyle bir ortamda bulunduğum için çok genç yaşlarımdan beri spor ile uğraşıyorum.
G: Olmazsa olmazlarınız?
V.Ö.: Olmazsa olmazları şu şekilde değerlendiriyorum. Bir iş ortamında benim için kalite olmazsa olmazdır. İkincisi kalite ile beraber saygı da olmazsa olmazdır benim için. İnsanların yalnızca öylesine birbirine saygı göstermeleri değil, gerçekten içlerinden gelerek saygı duymalarına önem veriyorum. Bu iki unsur benim için olmazsa olmazdır.